İsmi
Ota Benga. Anlamı ‘dost’ demek.
Kongo’da
yaşayan, boyları 1.5 metreden kısa olan ve avcılıkla geçinen bir topluluk olan Mbuti
pigmelerinden.
Genç
yaşta evlenir. Çocuk sahibi olur. Ancak kendi halindeki yaşamı bir av dönüşü
tamamen değişir. Ailesi ve kabile üyeleri köle avcıları tarafından acımasızca
öldürülür. Kendisi de köle olarak yakalanır.
1904
yılında Amerikalı misyoner Samuel Philips Verner tarafından Amerika’ya getirilir.
New
York’taki Bronx hayvanat bahçesinde sergilenmeye başlanır. Ota’nın kafes
arkadaşları iri bir goril, birkaç şempanze ve bir orangutandır artık.
Tabelasında ‘İnsanın eski ataları’ tanıtımı vardır. İnançları gereği sivrilttiği
dişleri ve cana yakın gülümsemesi ile kısa sürede ziyaretçilerin ilgisini
çeker.
Ülkesinden,
kabilesinden ve ailesinden koparılıp getirilen Ota, burada uzun süre
aşağılanmalara maruz kalır.
Ancak
talihsizlik yakasını bir türlü bırakmaz. Yaşadığı yerde lanetli olduğuna
inanılır ve dışlanır.
Hal
böyle olunca Amerika’ya geri döner. İngilizce öğrenir. Ardından çalışmaya
başlar. Yine de yaşadığı o zorlu dönemlerin etkisini bir türlü ruhundan atamaz.
Sonraları
bir kilise yetimhanesine yerleştirilir. Hayatının artık bir geri dönüşü
olmadığını anladığında ise bir tabanca çalar ve intihar eder.
İnsanın
insana yaptığı bu dehşet verici durumun hiçbir vicdana sığmayacağını çok iyi
biliyorum.
Tarihin
utanç sayfaları arasında yerini alan bu yılları sadece okumak ve araştırmak
bile insanın yüreğini dağlarken; kendimizden utanmamıza vesile oluyor maalesef.
Ruhumuzu
kapana sıkıştıran bu gerçeklerden sonra; yazımın birinci bölümündeki o cümleyi
yeniden hatırlama zamanı.
"Gerçekle
düş arasındaki savaşta, güçlü tarafın gerçek olmadığını belirtmekten mutluluk
duyarım."
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
19.12.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder