Sadece
yaprakları, gövdeleri, kökleri, çiçekleri, renkleri, kokuları ve duruşları ile
varlıklarını gösterebiliyorlar.
Korunmasızlar.
Özellikle
de dünyanın en vahşi canlısı yani insanoğlu karşısında.
Dalını,
yaprağını elinizle kırsanız, çiçeğini ayağınızın altında ezseniz, gövdesini
testere ile kesseniz de hiçbir şey yapamıyor.
Kaderine
sessizce rıza gösteriyor.
Üstelik
tüm bu kötü davranışlar onların yaşama olan tutkularını bozamıyor. Cesaretle,
inatla kuru bir parçacık toprağa bile tüm güçleri ile tutunuyor, yaşamın
kıyısında olduklarını bile bile direnmeye devam ediyorlar.
Henüz
çocukken tezgahta kesilen bir patatesin mutfaktaki çiçekleri ağlattığını okumuştum.
O gün bugündür mutfağımda çiçek yetiştirmiyorum.
Üzüntüsünden
intihar eden bitkilerle ilgili araştırma yaparken bugün; o bilginin ne kadar doğru olduğunu bir kez
daha anlıyorum.
Peki
ya orman yangınları?
Devasa
alevlerin arasında kalan o güzelim ağaçların değil ağlamak nasıl da feryat figan
haykırdıklarını, çaresizce yardım istediklerini düşünemiyorum bile. Belki de bu
yüzden dünyanın herhangi bir yerinde bir orman yangını duyduğumda içim bir
başka üzüntüye yarenlik ediyor.
Bir
kısmımıza inandırıcılığı az gelse de; yapılan deneyler ve elde edilen sonuçlar
bitkilerin duyarlılıkları konusunda her geçen gün bizleri daha da aydınlatıyor.
Ortaya konan savları güçlendiriyor.
Bu alanda
yapılan deneylerden en önemlisi 1966 yılında Amerika’da gerçekleşir.
Yalan
makinesi mucidi elektronikçi Amerikalı Cleve Backster, eğitim verdiği okulda bir
gece iri yapraklı bir bitkiyi yalan makinesinin elektrotlarına bağlar. Sadece
vakit geçirmek amacıyla yaptığı deneyden aslında pek de tatmin edici bir sonuç
çıkmayacağını düşünür. Bitkiyi sular. Hatta bir ara yaprağını sıcak kahveye
sokar. Beklediği tepkiler gelmez. Birden aklına yaprağını kibritle yakmak
gelir. İşte o anda bitkinin verdiği tepki ile yalan makinesinin ibresi tavan
yapar.
Ortada
herhangi bir yakma işlemi dahi yokken gerçekleşir bu olay. Şaşıran Backster,
adeta düşüncesini okuyan bitkiyle karşı karşıya kaldığına inanmak istemez önce.
Bu nedenle deneyin benzerleri defalarca tekrarlanır. Her defasında elde edilen
sonuçlar birbirini destekler nitelikte çıkar.
Tasarlanan
bir başka deney ise hayli ilgi çekicidir. Backster ekip üyelerine bitkiler üzerinde uygulanmak üzere değişik
görevler verir. Bir kısmı bitkilere ihtimamla bakım yaparken, bir görevli bitkilerden
bir tanesini köklerinden söküp parçalar.
Ertesi
gün tüm ekip deney yerinde toplanmaya başlar. Gece bitkiyi parçalayan görevli
içeriye girdiğinde tüm bitkilerin bağırdığı, yalan makinesi ibresinin tavan
yaptığı gözlemlenir.
Bu ve
benzeri binlerce deney sonrası; bitkilerin sadece düşünce okumadığı, çevresinde
olanlardan etkilendiği, araya giren mesafelerin bile bu hislerin yaşanmasına
mani olmadığı, kısacası bitkilerin sevinci, acıyı, üzüntüyü hissettiği, hatta
korktuğu ve bayıldığı tespit edilir.
Günümüzde
dünyanın her yerinden pek çok bilim insanı bu konuya kafa yoruyor.
Sonuçlar,
görsel kayıtlar her defasında insan aklını şaşkınlığa uğratıyor.
Her
bitkinin etrafına yaydığı bir enerji alanı var ki; bu enerjinin tespitinde Kirlian
fotoğrafçılığı denilen çok özel ve hassas bir fotoğrafçılık tekniğinin kullanıldığını
belirtiyor uzmanlar.
Karşımızda
düşüncelerimizi okuyan, yapılan kötülüğü unutmayan, sevgiyi, ilgiyi, şefkati ve
hatta kini, nefreti algılayan, yeri geldiğinde kendisine yapılan kötülük
yüzünden üzüntüsünden intihar eden, öpüp sevildiğinde yaralanmış yaprağına ya
da köküne rağmen yaşama sımsıkı tutunan ya da kendi suyunu yanındaki susuz
arkadaşıyla paylaşan şahane canlılar var.
Doğanın
muhteşem armağanları onlar.
Etraflarında
olan bitenden bağımsız değiller; üstelik hem yakın hem de çok uzaktaki
uyaranlara açıkça tepki veriyorlar. Hafızaları olduğu ve birbirleri ile
iletişim halinde bulundukları için de verilen tepkilere hepsi katılıyor.
Bu
tepkiler sadece kendi cinsleri ile de sınırlı kalmıyor üstelik. Yanlarındaki
başka canlılara yapılan zalim davranışları da hissediyor, yeri geldiğinde
ağlıyorlar. Savaşın en acımasız anlarının yaşandığı Çanakkale Zığındere’de yaşanan
vahşete dayanamayan, acı çeken yaralılara üzüntüsünden gövdesindeki damarlar
kıvrılarak sargı bezi şeklini alan servi ağacı gibi. (Bu özel ağacın öyküsünü
bir başka yazımda ele alacağım.)
İlkel
olsa da bütün bitkiler bir algıya sahip. Bir bitkinin aynı odayı paylaştığı bir
örümceğe olan duyarlılığı, lavaboya kaynar su döküldüğünde ölen bakterilere
olan duyarlılığı ile neredeyse aynı.
Doğanın
sessiz ama bu muhteşem özellikli canlılarını sevmek, korumak ve kollamak için
öyle çok nedenimiz var ki. Gelin çocuklarımıza
sevgi ve ilgiyle şımartılmış ağaçlar, neşeyle yapraklarını güneşe gösteren,
çiçeklerini korkusuzca açan, etraflarına sıcacık gülümsemeler yayarak büyüyen
yemyeşil bir dünya bırakalım.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
07.01.2020
Kaynaklar:
https://birparcatuhaftik.com; Peter Tompkins ve Christopher Bird
imzalı Bitkilerin Gizli Yaşamı; https://bilimoloji.com; http://www.evrenindili.com; http://www.istanbulgazetesi.com.tr.
Çok güzel bir yazı olmuş hayatım.
YanıtlaSilÇok teşekkürler güzel arkadaşım...
SilBelgin hanım çok güzel bir yazı olmuş diğer yazdıklarınız gibi.
YanıtlaSilBitkilerin canli olduklarını hissetmemenin sonuçları her daim hüsranlarla bitiyor.