İnsanlar zaman gelir idealleri ve hayalleri uğruna pek çok fedakarlığı göze alır.
İşte
bu yazımda da öylesi bir güzel insanı konuk etmek istedim.
Kendisi
benim de romanlarını çok severek okuduğum, sözlerinden alıntılar yaptığım ünlü
bir yazar.
‘’Gideceğin
yoldan eminsen, engeller 'dinlenme noktan' olmaktan öteye gidemez.’’ diyen ve
bunu kendi yaşamında da bizzat uygulayan Paulo Coelho.
Sadece
gencecik bir çocukken yazar olmak istediğini söylediği için ailesi tarafından
zorla akıl hastanesine kapatılmışken üstelik.
Pes
etmiş mi?
Hayır.
Aksine
her defasında kararlılığı artmış.
‘’Yazarlık,
topluluk içerisinde soyunmanın toplumca yadırganmayan formudur.’’ derken ne
kadar doğru söylemiş.
Paulo
Coelho, 1947 yılının sıcak bir Ağustos günü Brezilya’da doğar.
Çocukluk
yıllarında günlük tutmaya başlar.
Çok genç yaşlardan itibaren yüreğinde taşıdığı yazarlık tutkusunu ve mücadelesini yaşamı boyunca hiç bırakmaz.
Ailesinde
mühendisler ağırlıkta olduğu için; kendisinin çok genç yaşlardan itibaren
istediği yazarlık tutkusu hep hor görülür.
Hatta
bu konudaki ısrarları ve inadı yüzünden anne babası tarafından tam üç kez akıl
hastanesine yatırılır.
Buradan
defalarca kaçmaya çalışır.
Her
defasında yakalanır.
Sonuçta
gençliğinin baharında neredeyse iki yıla yakın bir süre orada kalır.
Kendisini
anlamayan ailesi, tam ihtiyacı olduğu zamanlarda kalbini yoran sevgisizlik; hastanede kaldığı süre boyunca verilen
sakinleştirici ve hatta elektroşoklar ruhunu derinden yaralar.
Ama
hayallerinden asla vazgeçmez.
Yazarlığa
başlamadan önce tiyatro yazarlığı ve yönetmenliği, bestecilik ve şarkı sözü
yazarlığı yapar. Hatta ülkesindeki diktatörlük yıllarında yazdığı şarkı sözleri
nedeniyle kısa süre gözaltına alınır.
Yıllar
geçtikçe yazdığı şarkı sözleri sayesinde yavaş yavaş tanınır. Ardından bir süre
gazetecilik deneyimi yaşar.
Ancak
yazdığı ilk kitabı ülkesindeki 32 yayınevi tarafından reddedilir.
O
dönemlerde çektiği acı, hissettiği umutsuzluk belki de onu daha çok kamçılar.
Ülkesinde,
edebiyat çevreleri tarafından kendi dilini ustaca kullanmadığı bahanesiyle bir
süre dışlanır. Ancak kitapları yurtdışında ses getirmeye başladıktan sonra, tanınıp
kabul görür.
Otuz
dokuz yaşına geldiğinde Hristiyanların Batı Avrupa'dan İspanya'ya uzanan geleneksel
hac yolculuğunu yapar. Bu yolculuk sonrası yazdığı kitaplarla dünya çapındaki
tanınırlığı katlanarak artar.
Eserleri dünyanın neredeyse her diline çevrilirken ünü gün geçtikçe artar. Bu da onun pek çok ödülü kucaklamasını sağlar.
1988
yılında yayınlanan Simyacı romanı sayesinde; en
çok yabancı dillere çevrilen yazar olarak; Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye
hak kazanır.
Duygusal
yapısı ve duyarlı yaklaşımları nedeniyle hayatı boyunca yardıma muhtaç olan
insanlara; en çok da çocuk ve yaşlılara; destek vermeyi bırakmaz.
Ünü
arttıkça yazdığı romanlardan bazıları film şirketleri tarafından satın alınır.
Dünyaya,
insanlara ve yaşamlarına farklı bir gözle bakmayı başaran yazar; geçmişinde
yaşadığı tüm zorlukları sevgiyle kabullenir. Ödediği zor bedellerin kendi
ruhunu şekillendirdiğine inanır.
Başarısının sırrını da bu bağlar.
Simyacı, Hac, Portobello Cadısı, Veronika Ölmek İstiyor, Casus, Zahir, Hippi, Kazanan Yalnızdır yazarın çok sevilen eserleri arasında.
Son
sözleri yazarın sevdiğim bir sözüne bırakmak istiyorum.
‘’Tek
yapmanız gereken dikkat kesilmek; hazır olduğunuzda çıkarmanız gereken dersler
size ulaşacaktır. Eğer işaretleri okuyabilirseniz, sonraki adımı atmanız için
bilmeniz gereken her şeyi öğreneceksiniz.’’
İşaretleri
okuyacağımız nice anlarımıza ve farkındalıkla gülümseyeceğimiz yaşama!
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
15.01.2023
Kaynaklar:
https://tr.wikipedia.org; https://listelist.com; https://www.cnnturk.com; https://t24.com.tr.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder