Yıllar 1789 yılını gösterdiğinde İsviçre fabrikalarında 14 yaşından küçük çocukların çalışması yasaklanır.
Gelin
görün ki alınan bu karara uyulmaz. O minicik çocukları en ağır işlerde
çalıştırmak adına yeni bir yöntem oluşturulur.
Toplumda
kabul görmeyen; fakir, boşanmış, bir nedenle cezaevinde olan ailelerin öksüz,
yetim ya da suça karışmış; neredeyse sahipsiz tüm çocukları toplanır.
Devlet
yetkilileri ve kilise rehberliğinde alınan dört yaş ve üzeri bu çocuklar; çocuk
işçi olarak başka ailelere kiralanır veya satılır.
Görünürde her şey çocukları korumak adına olsa da ardındaki gerçek maalesef bambaşkadır.
Papazlar
tarafından sözde kurtarılan çocukların akıbetini kimsenin sorgulamaması olayın en
içler acısı kısmı.
Tamamen
unutulan bu çocuklar tecavüzü, aşağılanmayı, dövülmeyi, işkenceyi ve ağır iş
şartlarını yaşarken kimsenin kılı kıpırdamaz.
Bu
uygulama kilise tarafından yürütüldüğü için; vicdanen rahat olan halk; sorgulamaz,
düşünmez hatta açılan tartışmaları duymak dahi istemez.
Üstelik
bu büyük ayıp neredeyse 1960 yılına kadar devam eder.
Nihayet
1974 yılında bir yasa çıkarılır ve uygulama kaldırılır.
Elbette
tüm bu görünmezlik perdesi ardında toplumda bazı kişiler sessiz kalmamayı
seçer.
Bunlardan
biri bir Rus doktor olur. Uğradığı bir çiftlikte ölen erkek çocuğunu yoğun
tecavüz bulgusu ile rapor edince başına gelmedik kalmaz. Gerek yönetim gerekse
halk tarafından dışlanır ve hiçbir sözü dikkate alınmaz.
Bir başka duyarlı kişi bir ressam olur. Özellikle çocuk portreleriyle tanınan İsviçreli ressam Albert Samuel Anker, tablolarında bu çocuklara da yer verir. Soluk benizli, yorgun ve yalınayak çocuklar diğer çocuklardan ilk bakışta ayrılır.
Bunlarla
beraber kadın örgütleri, dernekler, vicdanlı, cesur gazeteci ve yazarlar hep
seslerini bir şekilde duyurmanın yolunu arar. Mücadeleyi hiç bırakmaz, toplumun
dikkatini çekmek için uğraşırlar.
Şimdilerde,
geçmişte çocuklarına yaptıkları zalimlikle yüzleşen İsviçreliler, uzun yıllar
konuyu saklayıp görmezden gelse de; oluşturulan kamuoyu baskısına yenilir.
Özellikle 1998 yılından sonra, bazı tarihçilerin girişimi ile yaşayan tüm köle çocuklara ve yakınlarına ulaşma çalışmaları başlar.
Sürekli
gündeme gelen konu hakkında yapılan sergiler, konferanslar ve o zamanı bizzat
yaşayan köle çocukların tanıklıkları acı gerçeğin unutulmasına engel olur.
Yaşayan
neredeyse on bin çocuk köleyle yapılan röportajlarla oluşturulan ve çekilen
film 2011 yılında gösterime girer. Büyük ses getirir.
Ve
sonunda 11 Nisan 2013 yılında devlet resmi olarak özür diler.
Ancak
etkileri yıllar boyu devam eder.
Geçen
sene yazdığım; İngiltere’de baca temizlemeye zorlanan ve akciğerlerinden
rahatsızlanıp kısa sürede ölen minicik çocukların zorlu hayatını hatırlarsınız.
Burada değişen sadece ülkeler.
Ana
karakter olan minicik çocuklar ise maalesef hiç değişmiyor.
Anlaşılan
o ki dünyanın hiçbir yerinde çocuklar yeterince korunmamış, korunamamış.
Günümüzde
ne değişti derseniz.
Hiçbir
şey!
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
13.09.2023
Kaynaklar:
https://www.kooplog.com; https://www.evrensel.net; https://cocoder.org.tr.
Çocuklara eski çağlarda verilen değer .çok anlamlı bir yazı tşk Canım. 🍀🥀
YanıtlaSilMaalesef öyle... üzülerek yazdığım bir yazı oldu...
Sil