İnsanları
oldukları gibi kabul etmek ne büyük bir erdem. Saygı ve sevgi çerçevesinde
beraberce yaşamak ise, kaliteli hayatın güzel bir göstergesi.
Bu
konuda bildiklerimize, daha da önemlisi yaptıklarımıza farklı bir pencere
açacak bir yere götürmek istiyorum sizleri. Bir yandan düşünecek, bir yandan
kendimizi sorgulayacak, bir yandan da ‘Ben de yapabilir miyim?’ diye
düşüneceğiz beraberce.
Yer:
Belçika- Geel kasabası.
Halk
arasındaki ismiyle ‘Delilerin Cenneti’ndeyiz.
Atlas
üzerinde minicik bir kasaba burası. Ancak oldukça özel. Nüfusunun dörtte birinde
davranış bozuklukları var. Nedeni suyunda havasında değil üstelik.
Neredeyse
700 yıldır bu kasaba halkı; davranış ve fonksiyon bozukluğu olan hastalarla
beraber yaşıyor.
Severek.
İsteyerek.
Zorlanmadan.
Şikayet
etmeden.
Onları
yük olarak görmeden.
Tam
bir kabul edişle.
Üstelik
bu durumdan mutsuz da değiller.
Bakıma
ihtiyaç duyan kişiler bir kenara itilmiyor.
Sevgiyle
kabul ediliyor.
Herhangi
bir fark gözetmeden sosyal yaşamda kucak açılıyor.
Düşünsenize
davranış bozukluğu olan pek çok kişiyle gerekirse bir evi, bir caddeyi, ortak
paydada sosyal yaşamı ve kasabanızı paylaşıyorsunuz. Ama mutsuz değilsiniz.
Onların
belki de hayatınıza her gün derin çentikler atan yaklaşımlarına; sevgi ile
bakabiliyorsunuz. Çünkü burada yaşayanlar için her şey normal. Her şey kabul
edilebilir. Her şey hayatın içinden.
Hiç
kimse, kimseyi onarmaya veya düzeltmeye çalışmıyor. Aileler onlara ‘misafirler’
ismini takmış. Onları oldukları gibi kabul etmiş. Hiçbir zorlama yok. Kişilere
kendileri gibi olmalarına izin verilmiş.
Bu
o kadar derin bir konu ki. Genel anlamda hepimiz kendi nev-i şahsına münhasır
insanlarız. Ruhumuz sağlam ya da yaralı. Her ne durumda olursak olalım
bildiğimiz bir şey var. O da hiç birimiz aslında olduğumuzdan daha farklı biri
olmayı istemiyoruz. Başkaları tarafından değiştirilmekten bucak bucak
kaçıyoruz. Neden mi? Çünkü bizi değiştirmek isteyen insanlarla bir arada
yaşamak son derece zorlayıcı geliyor. Hele hele ruhsal anlamda yaralı biriysek.
Anlaşılmadığımızı düşünmek bile ne kadar sızlatır içimizi. Kaldı ki bir de
zorla, belli yaptırımlarla değiştirilmeye çalışan insanlar tarafından
kuşatılmışsak; düzelmemiz kolay değil.
İşte
bu sebeple Geel kasabası halkından öğreneceğimiz dersler var diye düşünüyorum.
Bütünden farklı insanları, engellileri, tercihleri bize zıt olanları; anlamayan,
dinlemek dahi istemeyen bir toplum olarak buna ihtiyacımız var. Öyle değil mi?
Kendisini
banyoya kilitleyen, aslanların saldırısı ile ilgili yanılsamalar gören,
karşısındakine sürekli sarılıp, öpmek isteyen insanlar bunlar. Her biri bir
diğerinden farklı. Evet bize göre acayipler.
Geel
halkı ise yıllara dayanan deneyim ve alışkanlıkla bu zorlukların içinde yaşıyor.
Üstelik hepsi son derece mutlu.
Nasıl
mı?
Her
biri kendince bir çözüm bulmuş onu uyguluyor. Ancak bu çözümde düzeltme,
onarma, azar, yasak gibi negatif hiçbir davranış şekli ya da söz yok.
O
kişileri oldukları gibi kabul edip, fonksiyon bozukluklarını beraberce
yaşıyorlar. Sorun olarak görmüyorlar.
Son
derece çarpıcı bir örnek var paylaşmak istediğim. (devamı 2/2’ de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
05.08.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder