Dünyada
böyle bir yer ve topluluk olduğunu öğrenince; bir kadın olarak yazmadan
geçemedim.
Çünkü
kadın olarak doğmak ve yaşamak muhteşem bir duygu. Her türlü zorluğuna rağmen bir
AYRICALIK.
Doğurganlığı
ile insan neslini devam ettirebilmesi; duygusu, zekasının kıvraklığı, davranışlarındaki
hassaslığı ve naif yürekleri ile kadınlarımız yeryüzünün ışıldaması gereken mücevherleri.
Ancak
gelin görün ki onca ışıltıya rağmen; dünyamız üzerinde kadın olmak zor.
En gelişmiş ülkelerden, en gelişmemiş ülkelere kadar ne yazık ki ortak bir kaderi paylaşıyor çoğunluğu. Eziyet, dayak, hor görme, cinsel istismar, tecavüz, yok sayma, sosyal yaşamı hakkıyla yaşayamama, çalışma hayatındaki engeller ve daha niceleri.
Bu
kadar olumsuzluğun içinde ruhumuzu aydınlatacak bir yere gitmeye ne dersiniz?
Burada
kadınlar el üstünde tutuluyor. Özgün kültürleri ve yaşam tarzları ile bizi
şaşırtacak özelliklere sahipler.

Cezayir,
Libya, Burkina Faso, Mali ve Nijer ülkeleri arasındaki geniş bir alanda
yaşıyorlar. Nüfusları bir buçuk milyon üstünde olmasına karşın, sürekli göçebe
hayatı yaşıyorlar. Ömürleri deve sırtında çöllerde seyahat ederek ve çadırlarda
konaklayarak geçiyor. 1000 yılı aşkın
bir süredir varlıklarını ve geleneklerini koruyorlar.
Osmanlılar
döneminde Teravikler olarak kabul görmüşler. İslam dinini kabul edip Müslüman
olmuşlar; ancak geçmişlerinden gelen binlerce yıllık geleneğe sahip çıkmışlar.
Böylece ortaya tüm dünyada eşine az rastlanır bir kültür zenginliği çıkmış.
Birbirlerine sıkı sıkıya bağlılar. Kendilerini ‘Özgür Adam’ olarak nitelendiriyorlar.
En
önemli özellikleri, aile içinde soyun kadından geçmesi. Yani anasoylu olmaları.
Dolayısı ile kadınlar daha önemli. Her şart ve durumda öncelikli.
Nasıl
mı?
Öncelikle
alabildiğine özgürler. Aile içinde her türlü hakka sahipler. Ailenin reisliğini
üstlenmişler. Hem de göçebelik gibi zor bir yaşam şartına rağmen. Kullandıkları
çadırlar ve hayvanların gerçek sahipliğini kadınlar yapıyor. Erkeklerin hiçbir
hakkı yok.
Kadınların
evlenmeden önce diledikleri kadar sevgilileri olabiliyor. Elbette oldukça katı
mahremiyet kurallarına sadık kalarak. Evlenen kadın hiçbir hakkını kaybetmiyor.
Üstelik boşanmakta da serbest. Her şey onun iki dudağının arasında. Boşanma
anında tüm mal varlığını kadınına bırakan erkek, devesine binip kendi ailesine
geri dönmek zorunda. Boşanan kadın ise kendi ailesinde el üstünde tutuluyor.
Şenliklerle karşılanıyor. Yeniden evlenmesi için de yüreklendiriliyor.
Erkek
egemen toplumların neredeyse tüm özelliklerine burada kadınlar sahip. Hatta
fazlası bile var.
İlginç
değil mi?
İnsanı
düşündürüyor ister istemez.
Ama
şimdi paylaşacaklarım daha da ilginç. Çünkü Tuareg topluluğunda kadınlar
başları açık, özenli, bakımlı iken; erkekler örtünüyor. Günlük hayatlarında
erkeklerin örtünmesi şart koşulmuş. Belirli bir yaşa erişen erkek; kadınların,
yabancıların ve hatta akrabalarının yanında mavi renkte peçe takıyor.
Çünkü
Tuaregler kadınların güzel olduğuna ve onların yüzünün görünmesi gerektiğine
inanıyor.
Güzelliğe
bakışları, onları yüreklerinde hazmetme şekilleri; nasıl da güzel bir
olgunluğun göstergesi; öyle değil mi?
Maalesef
bu değişik kültürel yapı, zaman içinde bozulmaya başlamış. Halkın bir kısmı
göçebelikten yerleşik düzene geçmiş. İslama dayalı diğer topluluklar tarafından
sürekli acımasızca eleştirilmekten yılmış.
Dolayısı
ile içlerinde bu yaşama isyan edenler çıkmış. Kadına değer vermeyi, el üstünde
tutmayı geri ve yanlış buldukları için; eski kültürlerinden bucak bucak kaçma
yolunda bazıları. Hatta kendilerine özgün dillerini terk edip, Arapça konuşmayı
ve onların hayat tarzlarını benimsemeyi uygun görenler de yok değil. Ancak
büyük çoğunluk hala aynı kültürde yaşamına devam ediyor.

Umut
bu belli mi olur?
Belki
diyorum belki…
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
2.08.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder