
Peki
ev sahibesi ne yapıyor dersiniz?
İstisnasız
her gece gömleğin düğmelerini tekrar yerine dikiyor.
Tüm
yapılan bu.
Neden
mi?
Çünkü
düğme adamın, gömleğindeki düğmeleri koparmaya ihtiyacı olduğunun farkında. Bunu kabul etmiş. Onun mutluluğu
için de kendi zamanından fedakarlık ederek, düğmeleri onarmaya başlamış. Hiçbir
gece şikayet etmemiş.
Şimdi
sorarım size.
Hangimiz
bu kadar sabırlı olabiliriz?
Bir
yerden sonra ‘yeter’ demez miyiz?
İşte
Geel kasaba halkıyla aramızdaki devasa fark.
İşte
kabul etmenin tatlı izleri.
Evet
ortada bir problem var. Ancak çözümler o kadar yumuşak ki. İnsanın şapkasını
önüne alıp düşünmesi gerekiyor.
Akıl
hastalarının bakım amaçlı yatırıldıkları yerler malum. Bakıma muhtaç insanlara,
engellilere hatta ailelerine sadece bizlerin değil; bu işin eğitimini almış uzman
kategorisindeki kişilerin bile; zorlayıcı, öfke dolu yaklaşımlarını görünce
düşünceler katlanıyor maalesef.

Onlarda
herhangi bir önyargı, beklenti ya da umutsuzluk yaratmaması adına hastalıklar
ve gidişatı ile ilgili bilgi paylaşılmıyor. Kendi aile yaşantılarına ve
evlerine kabul etmeleri yeterli bulunuyor.
Dikkatinizi
çekmek isterim. Tedavi etmek yok.
Düzeltmeye çalışmak yok. İlaç yok. Böylece hastalar da kendilerini sorunlu
hissetmiyor. Giderek sağlıkları düzeliyor.
Neden
mi?
Çünkü
aileler sevgilerine bağlı olarak aşırı eleştiriler yapıyorlar. Düzeltmeye
çalışıyorlar. Yani onların hayatlarına müdahale ediyorlar. Kısacası
değiştirmeye uğraşıyorlar. Ve maalesef sonuç beklenenin tam tersine, dramatik
oluyor.
Burada
hasta yakınları ve aileleri mi suçlu?
Elbette
hayır.
Hemen
hepimiz sevdiklerimiz, yakınlarımız söz konusu olunca; onların çok daha iyi
olmalarını arzu ediyoruz. Mutlu olsunlar istiyoruz. İsteğimiz son derece masum.
Ancak davranışlarımız ve sözlerimiz değil. Çünkü farkında olmadan
eleştiriyoruz. Tehlikeye düşmesin diye yasaklar koyuyoruz. Düzeltmeye
çalışıyoruz. İlaçlar öneriyoruz. Yardımcı olduğumuzu sanıyoruz ama ne büyük
gaf. Tam tersine onların iç dünyalarını sallayıp duruyoruz. Bir anlamda acı
çektiriyoruz. İşin aslı, kendi kendimize itiraf edemesek de; o halde olmalarını
kabul edemiyoruz bir türlü. Hep bir savaş halindeyiz. En büyük savaş da
kendimizle.
Bununla
ilgili çok basit bir araştırma yapılmış. Beyin filmleri çekilecek hastalar
denek olarak ele alınmış. Çekime girmeden önce hepsine annelerinin sesleri ve
eleştirileri dinletilmiş. Sonuç ne mi olmuş? Çoğunun tansiyonu aniden
yükselmiş. Bununla beraber hepsinin beyninde duygularla ilgili kısımlarda olumsuz
değişiklikler saptanmış.
O
halde hepimiz farkındalığımızı bu yönde geliştirmeliyiz. Onların, bizim ve
genelde toplumun ruh sağlığı için bu son derece önemli.
Bırakalım
farklı insanlar farklı kalsınlar. Hep sevgimizle yanlarında ve destek olalım.
Ama kendi yaşam alanlarına saygı gösterelim.
Zorlamadan.
İncitmeden.
Onlar
oldukları gibi mutlularsa, bize düşen sadece sevgi ile kucaklamak olmalı.
Ne
dersiniz?
Kişilerin
kendileri gibi olmalarına izin verdiğimizde, kabul etmenin tatlı izlerini
arkamızda görebiliyoruz.
Tıpkı
bu minik kasaba halkı gibi.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
05.08.2016
Kaynaklar:
https://starinhereye.wordpress.com/2016/07/05/on-radical-acceptance-not-fixing-your-kid. ( Çeviri: Ayşegül Üldeş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder