10 Kasım 2023 Cuma

ATAMIZIN SON GÜNLERİ (1/3)

Türk milletinin kalbinde hiç tükenmeyecek bir meşale gibi yanan ve her geçen sene katlanarak artan sevgisiyle Atatürk’ümüzün son yolculuğundaki günleri (8 Kasım – 21 Kasım 1938) yeniden hatırlayalım istiyorum bu yazımla.

Tüm detayları ile dakika dakika.

Üzerinden tam 85 yıl geçmiş.

Gelin görün ki söz konusu Atamız olunca her şey o kadar taze ki.

Her 10 Kasım günü, sabah o saatte hepimiz için adeta dünya duruyor. İçimizden taşan tarifsiz üzüntümüze, hiç bitmeyecek olan bağlılığımız ve muhteşem sevgimiz eşlik ederken.

Bu yazıyı nemli gözlerle yazarken; biliyorum ki sizler de okurken hassaslaşacaksınız.

İşte o nokta hepimizin BİR olduğu AN.

Takvim yaprakları 8 Kasım 1938 tarihini gösterdiğinde, Dolmabahçe Sarayı’nda esen hüzün rüzgarları oradakilerin yüreğini adeta delip geçer.

Saatler 18.55’e geldiğinde Atamız son kez fenalaşır. Yatağında doğrulup oturur. Midesi iyi değildir. Oldukça halsizdir.

Başucundan bir an olsun ayrılmayan doktorları ellerinden gelen gayreti gösterir. Atalarını bir an olsun rahat ettirmek adına canla başla çalışır.

Bir parça da olsa rahatladığını fark edince yeniden yatağına yatırırlar.

İçleri hiç rahat olmadığı için, muayeneye devam etmek adına dilini göstermesini isteseler de ancak yarıya kadar çıkarabildiği notunu düşer doktorları.

Sonrasında başını biraz sağa çevirerek doktoruna (Ord. Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp) bakar.  

“Aleykümesselam’’ diyerek gözlerini kapatırken; oradaki hiç kimse bu sözün Atamızın son sözü olacağını bilemez.

Ertesi gün 9 Kasım 1938 ‘de odasında derin bir sessizlik ve her şeye rağmen umutlu bir bekleyiş vardır.

Tarihler 10 Kasım 1938 Perşembe gününe geldiğinde ise Dolmabahçe Sarayı’nda esen o hüzün dalgası acıyla şiddetlenir.

Sabah saat 08.00 civarında herkes Atanın odasında, başucunda tek yürek olarak bekler. Ondan gelecek tek bir yaşam belirtisi için umutla ve duayla.

Atatürk yatağında solgun ama nurlu ve güzel çehresiyle yatarken; doktorları çaresizlik içinde beklemenin acısını ve üzüntüsünü derinden hisseder. İçlerinden bir tanesi Atamızın kurmuş dudaklarını ıslatır.

Doktorların haricinde Atatürk’ün yanından bir an olsun ayrılmayan, üzüntü ve endişe içinde bekleyen kişiler de vardır.

Atatürk'ün özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak.

Ömrünün 18 yılını "Koruma Muhafızı" olarak Atatürk'ün yanında geçiren İsmail Hakkı Tekçe.

Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali.

Ve can arkadaşı, yaveri Salih Bozok.

Tam o esnada Hasan Rıza Soyak’ın dudaklarından titrek bir fısıltı duyulur.

“Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor.”

O acı dolu sessizlik içinde duyulan yegane şey doktorların hıçkırıkları olur.

Saat 09.05’i gösterdiğinde Atamız aniden o derin masmavi gözlerini açar.

Sadece birkaç saniyeliğine de olsa yanı başındakilere tek tek bakar.

Ardından başını sağ tarafa çevirip gözlerini ebediyen kapatır.

Tüm bunlar yaşanırken; her biri kendi alanında deneyimli doktorlarının ve neredeyse ömürlerini onun yanında geçiren arkadaşlarının nasıl bir ruh hali içinde olduklarını düşünebiliyor musunuz?

Ellerinin arasından kayıp giden o ışıltılı kalbin ardından; kim bilir nasıl bir boşluk, çaresizlik, acı ve üzüntü hissettiler. Bunu anlamamız ve sözcüklere dökmemiz neredeyse imkansız biliyorum.

Gelin o acı dolu dakikalara geri dönelim ve Atamızın ebediyete gidişinin ardından yaşananlara bakalım.

Özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak, susturamadığı hıçkırıklarıyla karyolasının yanına diz çöker. Atasının sağ elini avucunun içine alıp öper, yüzüne gözüne sürer.

Ardından Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe aynı eli öpüp yorganın altına koyar.

Yol arkadaşı, sırdaşı, yaveri Salih Bozok ise, gözleri yaşlı halde elini öperek son vedasını yaptıktan hemen sonra odayı terk eder.

Tam bu sırada Dr. Mim Kemal, Atatürk'ün gözlerini yavaşça kapatır.

Dr. Kamil Berk ise beyaz ipek bir mendille çenesini bağlar.

Son olarak nöbet defterine yüreklerimizi dağlayan o sözler yazılır.

“Saat, 09.05'te vefat etmiştir.”

Atatürk’ün odasında bunlar yaşanırken; aşağıdan bir silah sesi duyulur. Bir nefes gibi her an Atasının yanında bulunan, en önemli olayların birebir şahidi olan; can arkadaşı Salih Bozok, kalbine sıktığı kurşunla hayatına veda etmek ister.

Hemen hastaneye kaldırılarak kurtarılır. Gelin görün ki Atasının amansız hastalığından itibaren dünyası adeta yıkılan Bozok; bir daha eskisi gibi toparlanamaz.

(devamı 2/3’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

02.11.2023

4 yorum:

  1. Merhabalar.
    Zorlanarak okuduğumu ve göz yaşlarıma hakim olamadığımı söylemekle yetiniyorum. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar olsun.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın Recep bey ben de aynı kalbi duygularla yazdım. Atamıza layık olması için o denli titizlendim ki. Yüreğiniz dert görmesin sizin de.
      Saygılarımla.

      Sil
  2. Ağlaya ağlaya okudum,keşke onu tanıyıp,sohbetlerine katılabilseydim...🥺😔😞

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...