Üstelik
korkular, insanların en büyük düşmanı olan bilgisizlik ile bir araya geldiğinde;
toplumdaki etik değerler bir bir yok ediliyor. Hem de bizler tarafından.
Oysaki
beraber yaşamın gereğidir sınırlarımızı bilerek yaşamak. Kalp kırmaktan, can
yakmaktan uzakta kalıp; davranışlarımıza zarafet ekleyelim ki huzuru ve
mutluluğu yakalamamız kolay olsun.
Bunun
için gelin Türkiye’nin ilk kadın filozofuna kulak verelim.
Kendisi
Türkiye Felsefe Kurumu'nun başkanı ve aynı zamanda Dünya Felsefe
Federasyonları
Başkanlığı'na seçilen İLK TÜRK ve İLK KADIN.
İsmi
İoanna Kuçuradi.
Ulusal
ve uluslararası birçok ödülün ve çevirilerin sahibi.
Felsefenin
bu güzel değerinin ağzından dökülen 3 cümle var ki; hayat boyu hepimize ışık
tutacak cinsten.
İşte
ilk önemli cümle.
’’Size
kendilerince zarar verenlere, elinizde zarar verme imkanı olduğu halde zarar
vermemek.’’
Genel
bakış açısıyla hiçbirimiz yapmıyor gibiyiz değil mi? Ama detayda hiç de öyle
değil. Söze sözle, davranışa davranışla aynı karşılığı vermeden duramıyor
gibiyiz. İçimiz kaynıyor. Tepkisiz kalamıyoruz.
Tıpkı
kaynayan bir su kütlesi gibi, yakan bir damlacık ya da buhar yolluyoruz karşı
tarafa. Sessiz kalmak, tepki vermeden durmak, hiç olmamış gibi gülümseyip
geçmek; bizlerden o kadar uzakta ki.
Bunu
elimize geçen bir fırsat gibi algılıyor ve karşılığını fazlasıyla vermek
istiyoruz. Hem de hiç çekinmeden. Sonradan belki de pişman olacağımızı
düşünmeden. Anlık tepkilerle bir yerde zayıflığımızı gösteriyoruz, tam da
tersini yapmamız gerektiğini düşünürken.
Kalitesini,
zarafetini bozmadan başarabilenler ise gerçekten olgunluğa erişen, hayatın ve
insanlığın değerini kavrayan insanlar. Ve ben önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Şimdi
sırada ikinci cümle var.
’’Etik
değer bilgisi bakımından, yapılmaması gereken bir şey söz konusu olduğunda ‘ben
yapmam’ demek.’’
Diğer
cümleyi destekliyor ve onun bir tık daha ötesinde. Yine bilmek, farkında olmak
ve yapmamayı seçmek gerekiyor. Çünkü ortak yaşam ancak etik değerlerle can
buluyor.
Etik
değerler zaman içinde bizler tarafından oluşturuluyor. Nesilden nesile uygulama
yoluyla aktarılıyor. Dürüst, açık, tutarlı, adil olarak, adam gibi yaşamak
hepimiz için önem taşıyor. Çünkü davranışlarımız bu güzel niteliklere uyumu
sağlayan sorumluluk bilinciyle donandığında, adeta çiçek açıyor. İşte o noktada
bu güzel çiçekleri korumak için; olası herhangi kötü bir davranış karşısında,
sakinliğimizi koruyup yapmayacağımızı belirtmemiz gerekiyor.
Peki
bu nadide çiçekleri korumak bu kadar kolay mı?
Eğer
bu sorunun cevabı evet olsaydı; her sıkıştığında yalana başvuran, hile yapan,
sorumluluklarını taşımayı bilmeyen, maddiyata önem veren, insanlığını kolayca
unutan, tutarsız tavırlar sergileyen insanlar etrafımızda olmazdı. Çiçekler de
ayaklar altına alınıp ezilmezdi. Öyle değil mi?
Sırada
son cümle var.
’’Kendimizi
hiç mağdur görmemek.’’
Zor
durumda kalmış, haksızlığa uğramış olabiliriz. Hatta bu haksızlık sonucunda
zarara uğramış da olabiliriz. Belki canımız yanmış, kalbimiz kırılmış, ruhumuz
aldığı darbelerle yangın yerine dönmüştür.
İşte
bu durumda yine de kendimizi sevmemiz, değerli görmemiz gerekiyor. Yaşananları
yok saymadan kabul etmemiz, yapanları SADECE KENDİMİZ için affetmemiz ve
kendimizi mağduriyet yükünden tamamen kurtarmamız gerekiyor.
Çünkü
mağduriyet ağır bir yük sırtımızda. Pek çok yan etkeni ile bizi eziyor içten
içe. Yapacaklarımızı engelliyor. Cesaretimizi yok ediyor. Bu nedenle kendimizi mağdur
olarak görmeyi bir an önce bırakmamız lazım. Hele hele çocuk sahibiysek ve karakter
sahibi çocuklar yetiştirmek istiyorsak; onlara ancak güçlü ve özgüveni yüksek
duruşumuzla güzel bir ayna olabiliriz.
‘’Herkesin
üç kişiliği vardır. Ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı.’’
Fransız
yazarı ve gazetecisi olan AIphonse Karr’ın bu cümlesindeki kişiliklerden
hangisine sahip olduğumuzun farkında olmalıyız. Sahip olduğumuz gerçek
kişiliğimizi öncelikle sevmenin, ardından geliştirebilmenin, tıpkı bir mücevher
gibi işleyip parlatmanın yolu buradan geçiyor.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
02.02.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder