Anahtarı bazen duyduğumuz bir koku, bazen işittiğimiz bir müzik, bazen de okuduğumuz bir kitabın satır aralarına gizlenmiş özel kelimeler olabiliyor. Tam O ANda hazinemizin kilidi açılıyor ve anılar yumağı bizi kâh gülümsetiyor, kâh özletiyor, kâh kederlendiriyor.
Bu
değerli hazineye bir şey olacağını, ileri yaşlarda kapağını hiç açamayacağımızı
düşünerek endişeleniyoruz. Hele hele aşırı yoğunluk ve yorgunluktan dolayı bir
odadan diğerine giderken ne yapacağımızı unuttuğumuz o anlarda; minik de olsa
panik duygusu baş gösteriyor içimizde bir yerlerde.
Unuttuğumuz
eşyalar, defalarca kontrol ettiğimiz ocaklar, altını tutturduğumuz yemekler
bizi korkutmaya başlıyor. Çağımızın hastalığı Alzheimer’a yakalanma riski
aklımızı sürekli kurcalayıp duruyor.
Oysaki
bu anlık unutmalara ‘Doorway Effect yani Kapı Etkisi’ ya da ‘Giriş Amnezisi’
diyor konunun uzmanları.
Nasıl
mı oluyor dersiniz?
Fiziksel
ve zihinsel olarak ortam değiştirdiğimizde, o değişik yerde farklı şeyleri
gördüğümüzde meydana geliyor anlık unutmalarımız.
Peki
neden?
Çünkü
beynimizin o yeni yere göre; uyum ve düşünme sürecini yeniden kalibre etmesi
gerekiyor. Bunun için belirli bir süreye ihtiyaç duyuyor ki bu da anlık hafıza
kaybına sebebiyet veriyor. O kısa sürede (biz neden unuttuğumuz için
hayıflanırken) yeni yere odaklanıyor. Yeni bilgileri işleme alıyor. Bir
öncekileri daha geri plana yerleştiriyor. Aslında makinamız tıkır tıkır işliyor.
Bu
durum rutin olarak her gün yaptığımız işlerde geçerli değil. Onlara tüm
dikkatimizi vermemiz gerekmediği için. Ancak rutin dışı yeni bir işte ona
odaklanmamız lazım. İşte o anda beynimiz büyük eylemden çıkmak için devreye
giriyor. Sanki bir önceki bilgiler kapı ardında kalmış ya da biz metaforik bir
kapıdan geçmişiz gibi. Sonuç ANLIK unutmalarımız.
Hepimizin
gün içinde büyük eylemimize yardım edecek pek çok küçük eylemi var. Ve hepsinde
beynimiz bu ileri geri gidişleri yaşıyor. Karmakarışık bir ortam içinde dahi; beynimiz,
muhteşem geri dönüşlerle büyük eylemi gerçekleştirmemiz için yeterli zemini
hazırlamış oluyor.
Üzerinde
hala tartışılan ve fikir yürütülen çok taze bilgiler bunlar. Zaman ne
gösterecek bilemiyoruz elbette; ama her bir adımda beynimizin o muhteşem
çalışma tarzına daha bir adapte olduğumuz kesin.
Yine
de 25 yaşından sonra katılaşmaya başlayan beynimizin esnekliğe ihtiyacı var.
Üstelik
biz izin verdiğimiz sürece daha az enerji harcayacağı yolu seçen beynimizi
aktif tutmamız gerekiyor. Bunun için beynimizi çalıştırmamız, zihnimizi güzel
bilgilerle beslememiz önemli.
Rutini
kırmamız, yeni şeyler öğrenmeye hevesli olmamız, yapacağımız mini tekrarlar ve pratiklerle
beraber; bedenimize iyi bakmamız yapacaklarımız arasında diye düşünüyorum.

Son
olarak paylaşmak istediğim kısacık bir öykü var. Hayata bakışla, hayata değer
vermekle alakalı.
Günlerden
bir gün, bir kadın öğle tatilini yapan üç inşaat ustasının yanına gider.
Hepsine tek tek ne iş yaptığını sorar. Birincisi tuğla üstüne tuğla koyduğunu;
ikincisi duvar ördüğünü; üçüncüsü ise katedral inşa ettiğini söyler.
Aslında
hepsinin yaptığı iş aynı. Ancak üçünün de hayata olan tutkusu, bakış açısı,
düşünce yöntemi farklı.
İşte
bizler de böyleyiz hayata karşı. Kimimiz geniş düşünüyoruz. Farklı algılıyor
hatta kendimizi güzelce motive ediyoruz. Kimimiz ise fazla yorulmadan, en
basitinden yolumuza devam etmeye çabalıyoruz.
Sonuç
mu? Hepimiz aynı duvarı örüyor olsak da; katedral inşa ettiğimizi hissederek
tuğlaları dizmek daha anlamlı değil mi?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
12.10.2017
Kaynaklar: https://onedio.com; http://m.fastcompany.com; http://www.bbc.com; https://www.newscientist.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder