Yapısal
olarak ışığı seven gözlerimize benziyor.
Beynimizdeki
bir iç salgı bezi aslında. Karanlığı çok seviyor. Serotonin (mutluluk hormonu)
ve melatonin (bedenimizin yaşamsal faaliyetlerini sürdürmesini destekleyen
hormon) hormonlarını salgılamamıza vesile oluyor.
Antik
dönemlerden günümüze kadar yıllar boyunca herkesi, en çok da bilim insanlarını
şaşırtmış.
Neden
mi?
Çünkü
gizemini hep korumuş.
‘Düşünce
akışını düzenleyen büzücü kas’ tanımından tutun da; ‘master bez’ ya da ‘üstün
bez’ tanımına; ‘sezginin gözü’, ‘aklın ışığı’ ya da ‘üçüncü göz’ tanımına kadar
geniş bir yelpaze karşılıyor bizi; tarihin sayfaları arasında onunla ilgili bilgileri
aradığımızda.
Ancak
ben en çok ‘AKILCI RUHUN MAKAMI’ tanımını sevdim.
Çünkü
beyinin ruhla bağlantısını açıklıyor bu tanım. Ruhumuzu birebir etkisi altına
alıyor, istediği makamda ahenkle salınmasına izin veriyor.
Öyle
küçük ki. Beynimizin arkasında iki lobun arasında. Başımızın boynumuzla
birleştiği yere saklanmış adeta.
Gri
beyaz renkli. 150-200 miligram ağırlığında. Yaklaşık 7 mm. genişliğinde. Epifiz
bezi ve epifiz sapı olmak üzere iki ana bölümü var.
Kaşlarımızın
arasındaki nokta ile aynı çizgide ki bu nedenle de üçüncü gözümüz olduğu kabul
ediliyor.
İşte
gizemini de buradan alıyor.
Milattan
önceki yıllardan günümüze kadar kadim insanlar ve bilim insanları tarafından
hep izlenmiş. Araştırılmış. Üstelik eski Roma ve Mısır eserlerinde şeklen de
tasvir edilmiş.
Hepimiz
biliyoruz ki, bilincimize söz geçiremiyoruz. Tıpkı bir robot gibi onun
dediklerini yapıyoruz. Çünkü farkındalığımız yeterince açık değil.
Dolayısıyla
bilim insanları sezgilerimizi, yüksek farkındalığımızı, bilinç düzeyimizi etkileyen
değişimin peşinde. Yapılan araştırmalar bunun beyin dokularındaki serotonin
seviyelerinden kaynaklı olduğunu belirtiyor. İşte
epifiz bezimiz; bilincimizin değişik hallerinin kimyasını düzenleyen bu en
güzel fiziksel ortamı oluşturmakla görevli.
Çünkü
yüksek farkındalık, güçlü düşünce ve güçlü deneyimler için bize gereken
hormonların kaynağı kendisinde saklı.
Tam
bir serotonin merkezi.
Üstelik
bu önemli rezervi basit kimyasal yollar izleyerek melatoninin üretilmesi için
de kullanıyor.
Dünyaya
geldiğimiz bebeklik dönemlerimizde epifiz bezi en büyük halinde. Sağa sola
gülümseyen, mutlu, meraklı, keyifli, adeta dünyaya meydan okuyan en keyifli
zamanlarımız. Sezgilerimiz kuvvetli,
çakralarımız açık. Çünkü büyük epifiz bezimiz ürettiği çokça serotonini
melatonine dönüştürüyor.
Yaklaşık
yedi veya sekiz yaşlarına geldiğimizde, epifiz bezi küçülmeye başlıyor. Melatonin daha az üretiliyor. Yavaş yavaş beliren cinsel kimlikle beraber duygusal
ve zihinsel karışıklıklar başlıyor. Sezgisel algı, hayal gücünün renkleri ne
yazık ki azalıyor.

Haliyle
melatonin hormonu çok daha az üretiliyor. Serotonin artıyor. Bu durum
farkındalık, hayal gücü, sezgi ve hayatla barışık hallerimizi olumsuz anlamda
etkiliyor.
Ve
yetişkin hale geldiğimizde üçüncü gözümüz yani sezgilerimiz neredeyse kapanmış
oluyor.
Şimdilerde
bu gözü açmaya, içimizdeki o çocuğun küskünlüğünü gidermeye çalışıyoruz. Yoga
ve hatta meditasyonun bunun için ideal olduğunu belirtiyor uzmanlar.
Amaç
epifiz bezinin yeniden aktive olması.
Düzensiz
endokrin bezleri üzerinde yeniden kontrol sağlamaya çalışıyoruz. Bir anlamda beyin
dokularındaki serotonin seviyelerini düşürmek istiyoruz. Güçlü bir bağışıklık
sistemi, dinç ve sağlıklı bir beden için önem taşıyan melatonin hormonunun
artması için artık tüm çabalarımız.
Peki
bunun için neler yapmalıyız derseniz; uzmanlar birkaç öneride bulunmuş.
Florürden
uzak durmak, basit meditasyon veya yoga hareketleri yapmak, kaşlarımızın tam
ortasında bulunan üçüncü göz noktasına parmağımızla yapacağımız hafif bir masaj
gibi.
Ne
dersiniz akılcı ruhun makamını; yine ve yeniden, coşkuyla; ahenkli bir ortamda
hissedip; bu sefer de biz şaşırtabilir miyiz?
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
25.01.2018
Kaynaklar:
https://onedio.com; http://www.gizemligercekler.com; http://www.kosulsuz-sevgi.com; http://www.bilgierdemdir.com.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder