Hangimiz oynamıyor ki?
Karşımıza
kendimizi oturtuyor sonra da başlıyoruz satranç taşlarını karelerde gezdirmeye.
Aslında
tüm taşlar bizim.
Hem
siyah hem de beyazlar.
Siyah
taş elimizdeyken biraz kızgın mı bakıyor gözlerimiz yoksa karşımızdaki
benliğimize?
Biraz
acı çeksin, hatta üzülsün mü istiyoruz beyaz taşı aceleyle kırarken?
Belki
de acıdan beslensin diyor bir yanımız?
Ya
beyaz taş elimizdeyken yaptığımıza ne demeli?
Pembe
gözlüklerle bakarken dünyaya, olan biteni görmezden mi geliyoruz yoksa?
Sonra
da duyarsızlıktan mı korkuyoruz?
Kim
bilir belki de hepsinden bir parça var içimizde.
İnsanız sonuçta.
Duygularımızla
harmanlanmış dünyamızda ayakta kalmanın peşindeyiz hepimiz.
Beyaz
taşlar elimizdeyken tebessüm edecek nedenlerimiz çoğalıyor; şükürlerimizle
beraber.
Yaşamın
eksik yanlarını ve hataları daha olgun karşılıyoruz. Siyah taşı kırarken bile
zarafetimiz belli oluyor.
Keşke
bu hallerimiz daha uzun soluklu olsa.
Ama
nerede?
Gün
geliyor yıkıcı duygular, düşüncelerimize yansıyor; o da davranışlarımıza. Sonra
da kendimize ve çevremize zarar veriyoruz. Geri dönüp baktığımızda neden
yaptığımızı çoğu zaman biz bile anlamlandıramıyoruz.
Aceleciliğimiz, alıngan yanımız, endişeli bakışlarımız, kontrol etme dürtümüz ayaklanıyor aniden. Siyah taşın gücünü kullanmak için yanıp tutuşuyoruz.
Peki
nerede yanlış yapıyoruz ve neyi hala anlayamadık dersiniz?
Bunun
yanıtı için taşları elimizden bırakmadan, gelin ünlü bilim insanı Albert
Einstein’a kulak verelim.
‘’Hala
anlayamadınız değil mi? Önemli olan haklı ya da haksız olmak değil. Kavganın
kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. Önemli olan
kalp kırmamak. Önemli olan yargılamadan, karşılıksız sevebilmek, ve iyilik
yapabilmek. Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asil olmak, bilge olmaktır. Egonuzu
kontrol edemediğiniz sürece o sizi kontrol etmeye devam edecek. Böyle olduğu
sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız.’’
Ne
kadar güzel özetlemiş aslında hayata karşı duruş şeklini.
Önemli
olan daha çok siyah taş ya da beyaz taşı kırmak değil.
Önemli
olan şah mat yapmak hiç değil.
Çünkü
kazanan da kaybeden de biziz sonuçta.
Ben
değil biziz.
O
halde gücün tamamen bizde olduğuna inanarak yola devam ediyoruz.
Çünkü her iki renk taşla da istediğimiz gibi oynama şansımız var. Üstelik zemin sağlam; yılların alışkanlığı var nede olsa. Yeter ki seviyeli olmayı unutmayalım.
Elimize
aldığımız her yeni kitap beynimizin farklı kıvrımlarını çalıştırıyor; bizleri
farklı şekillerde düşünmeye yöneltiyor. Yaşamın bambaşka bir halini görüyoruz
adeta.
İşte
bana bu satırları yazdıran Avusturyalı yazar Stefan Zweig'ın son eseri ‘Satranç’
da da tam bu oldu. Biri var olmak, diğeri ise yok olmamak için satranca
sarılmış olan iki rakibin çekişmesini okurken düşünmek keyifliydi.
‘’Senede hiçbir şey yapamayacağınız sadece iki
gün var; DÜN ve YARIN. BUGÜN; sevmek, inanmak, yapmak ve hepsinden önemlisi
yaşamak için doğru gün.’’ diyor; barışçıl girişimleri nedeniyle Nobel Barış
Ödüllü Dalai Lama.
O
halde gün BUGÜN.
Elimizde
hangi renk taş olduğuna bakmaksınız zarafetle oynamanın tam zamanı.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.09.2021
Kaynak:
Satranç – Stefan Zweig.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder