Evrende zaman kavramının göreceli olduğunu biliyoruz hepimiz.
Bu
tezi savunan Einstein'ın İzafiyet Teorisi’ne göre; zamanı algılama biçimimiz bulunduğumuz
yer, hareket şeklimiz ve hızımıza göre değişiyor.
Yeri
geliyor 1 saat kısacık bir an gibi algılanıyor.
Yeri
geliyor 2 saniye bitmek bilmeyen bir süreymiş gibi bizi zorluyor.
Ama
öyle ya da böyle hepimizin yaşam hanesinde zaman kavramı son derece önemli.
Şimdi
böylesi bir zaman aralığına yakından bakacağız sizlerle.
Kısacık
bir zaman aralığı aslında.
Gelin
görün ki bazı şeyler için o kadar uzun ki.
Ama
önce dünyamızdaki her canlı için vazgeçilmez olan ve hayata tutunmasını
sağlayan en önemli elementlerden bir tanesini hatırlayalım.
Oksijen.
Üç
bilim insanı tarafından farklı tarihlerde ve farklı coğrafyalarda keşfedilmiş.
Atom numarası 8.
Kendisi
bir ametal.
Renksiz,
kokusuz ve tatsız bir gaz.
Bu
gaz atmosferimizdeki diğer gazlarla muhteşem bir denge içinde.
%21
oranındaki oksijene, %77 oranında azot ve %2 oranında diğer gazlar eşlik
ediyor.
Ne
bir eksik, ne bir fazla.
Her
şey olması gerektiği gibi yerli yerinde.
Bu
sayede dünya üzerindeki canlılar nefes alıyor, su ve besin ihtiyaçlarını
karşılıyor.
Ancak
oksijenin olmaması durumunda her şey bir iskambil kule misali darmadağın
oluyor. bir başka deyişle o muhteşem denge kendini adeta yok ediyor.
Nasıl
mı?
Bilim
insanları sadece 10 saniye için oksijenin kaybolması halini araştırdıklarında;
dünya genelinde pek çok felaketin olabileceğini ortaya çıkarmış.
Öncelikle dünya genelindeki sular; okyanuslar, denizler, göller, nehirler, kısaca tüm su kütlesi anında kayboluyor. Çünkü oksijen olmayınca; suyu oluştururken oksijenle birleşen hidrojen gazı en hafif element olarak uçuyor ve bir daha geri dönmüyor.
Sonuçta
su yok oluyor.
Ama
bununla beraber diğer felaketler de birbirini izliyor.
Oturduğumuz beton binalar, barajlar, kuleler özetle betondan yapılan her şey toz gibi dağılıyor. Çünkü betona bağlayıcılık özelliğini kazandıran ana bileşenlerinden bir tanesi oksijen. Bu bağlayıcılık ortadan kalkınca beton sadece bir tozdan ibaret kalıyor.
Bu
arada binalarda ve hayatımızın her alanında yer alan metaller birbirine bağlanmaya
başlıyor. Çünkü normal şartlarda metal parçaların üzerinde; onların birbirine
bağlanmasına engel olan; oksidasyon tabakası oksijen olmadığı için oluşamıyor.
Hava
basıncının yüzde 21'ini oluşturan oksijen birden ortadan kaybolduğunda, basınçtaki
bu şiddetli değişiklik iç kulağımızın patlamasıyla sonuçlanıyor.
Araçların
çalışması duruyor. Havada seyir halinde olan uçaklar, sadece 10 saniye için
havada kalıp, ardından yere çakılıyor. Pistteki hiçbir uçak kalkış yapamıyor.
Güneşin
zararlı ışınlarından korunmamıza yardımcı olan ozon tabakası (ki ozon 3 oksijen
atomlu bir element) olmayacağı için, dünya ısınırken, canlılar korumasız kalıyor.
Yer kabuğunun yüzde 45'i oksijenden oluştuğuna göre; oksijen birdenbire yok olduğunda yer kabuğu geriye pek bir şey kalmayana dek kırılıp parçalanmaya başlıyor. Bu ise tüm canlıların binlerce metrelik serbest düşüşe geçeceği anlamına geliyor.
Dünyada
bunlar olurken; vücut ağırlığımızın yüzde 60'ını oksijen oluşturduğu için bir
anda küle dönüşüyoruz. Yani bizler de yok oluyoruz.
Kısacası
dünyada yaşam bitiyor.
Sadece
10 saniyede.
Dünyamızı,
oluşumunu incelediğimiz her an yaşam dengesinin düzeni karşısında şaşırıp kalıyoruz.
Öyle
değil mi?
Çiçeklerin
renginden, kokusundan, albenisinden hayvanların çeşitliliğine; gözle
göremediğimiz canlılardan sadece yağmur sonrası çıkan salyangozlara kadar her
şeyde muhteşem bir uyum var.
Üstelik bir tanesinin eksikliği bir başkasının hayata tutunmasını engelliyor. Fazlalığı ise bambaşka sorunlar doğmasına sebep oluyor.
Bu
nedenle bence hayatı, hayatın dengesini ve uyumunu hep minnettarlıkla hatırlamamız
gerekiyor.
Yaşam
hepimize bir hediye, süresi her ne olursa olsun.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
15.04.2024
Kaynaklar:
https://www.sondakika.com;
https://www.yenisafak.com.
Yaşam muhteşem hersey birbirine vagli,kıymetini bilip doğayı korumalı.tşk canım.Nilgun
YanıtlaSilOyyy çok haklısın canım ya)) korumalıyız hem de sonsuz değin...
Sil