Bu başlığı atarken aklıma dünya tarihinin en iyi yazarlarından birisi olarak bilinen Lev Nikolayeviç Tolstoy’un 1895 yılında kaleme aldığı ‘Efendi ile Uşak’ romanı geldi.
Zengin
toprak sahibi Vasili ile onun çalışanı Nikita’nın öyküsünü destansı bir hikaye
ile anlatırken; bizlere fark ettirmeden hayatı sorgulatır yazar.
Peki
hayatı sorgulamamız bu denli önemli mi derseniz; ilk adım için Antik Yunan
filozofu Sokrates’in ünlü bir sözü ile başlayalım derim.
Bakın
ünlü filozof ne diyor?
"Sorgulanmamış
bir hayat, yaşanmaya değer değildir."
Sizce?
Uzmanlar
bu oldukça sert ifadenin, kendimize meydan okumanın felsefi temelini oluşturduğunda
hem fikir.
Peki
cesurca hayatımızı ve dahi temel değerlerini sorgulayıp, kendimize nasıl meydan
okuyacağız?
Üstelik
zamanın hiçbir şeyi değiştirmediğini, sadece acılarımızla nasıl yaşanacağını
öğrettiğini deneyimlediysek.
Oysaki
unutmayalım, gelenlerin gittiği ve gidenlerin hiç geri dönmediği bir yolculuktayız;
tıpkı Can Yücel’in bu sözleri gibi.
Hepimizin farkında olmadan oluşturduğu bir konfor alanı var.
O
alan içinde kendimizi güvende hissettiğimiz için bozulacak diye ödümüz kopuyor.
Ben de böyleyim.
Ama öte
yandan kendimizi geliştirmek, yeni şeyler denemek, hayatın bize sunduklarına
şükrederken olumsuz düşüncelerimizden uzaklaşıp çok istediğimiz şeylere
kavuşmak arzusundayız.
Bu o
kadar doğal ve güzel ki.
Unutmamak
gerek ki her şey o konfor alanı dışında başlıyor.
Haydi
hepimiz için azıcık cesaret.
Gerisi
yaşanacak acısıyla tatlısıyla.
Sonuç
hayal ettiğimiz gibi olmasa da en azından DENEDİK diyeceğiz.
Bence
bunu başarmak çok kıymetli.
Yalnız başına hiç kafeye oturmamış birisinin gidip bir kafede kendisi için bir kahve ısmarlaması, kitap okumayı neredeyse unutan birinin her gün sadece 10 sayfa ile okumaya başlaması, uçağa binmeye korkan birisinin bu korkusu ile yüzleşmesi, sabahları kendisini enerjik ve neşeli hissetmeyen birisinin yine de karşılaştığı insanlara gülümseyerek ilk günaydını demesi gibi yapılacak minicik şeyler var.
Her biri
kendimize meydan okumaya yardımcı. Başardığımızı gördükçe kendimize olan özgüveni
artıran detaylar.
Verdiğim
örnekler bir başkası için çok önemsiz gibi dursa da ne gam. Asıl olan bizim
hissettiğimiz güzel duygular ve hayata bakış açımızın olumlu anlamda değişimi.
Böylece
toplumun olumluya evrilimi.
Hepimizin
buna ihtiyacı yok mu?
Bireysel
kendine meydan okumanın yanında bir de toplumsal kendine meydan okuma var ki bu
anlamda uzmanlar Fransız Devrimi’ni gösterir.
Tarih
sayfalarını süsleyen her örnek alınacak derslerle dolu.
Sonuç
olarak sınırlarımızı zorlamak güzel gelişmelere zemin hazırlıyor; kendimiz ve
toplumumuz için.
Geçmiş
yıllar için felsefi anlamda çok değerli bilim insanı bu yolda çalışmış. Hatta Sokrates
düşüncesini savunurken hayatından olmuş ama yine de vaz geçmemiş. Evrende en
büyük ziyanın, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyin olduğunu adeta haykıran
ünlü bilim insanı Albert Einstein’e ne demeli?
Hayatı
daha iyi anlamak, anlamlandırmak ve hak ettiği değeri verebilmek için önce tanımamız
ve sevmemiz gerekiyor ki bu da sorgulamakla başlıyor.
Bu
yola bir kere çıkıp tadını alınca adım adım ilerleyeceğiz. Üstelik yolda
karşılaştığımız her anlam bizi heyecanlandırırken mutlu da edecek.
Çünkü
keşfetmek çok güzel.
Özellikle
HAYATI.
En
son noktaya kadar çaba gösterdiğimiz, tüm gücümüzü en son noktaya kadar kullanıp;
özenle ruhumuzu geliştirirken kendimizi de alkışlayacağımız günlere beraberce.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
17.06.2023
Kaynaklar:
https://safaknakajima.com; https://www.salom.com.tr; https://www.felsefe.gen.tr.
Ne güzel söylemiş anlatmışsın,emeğine saglık canım.Nilgün.Ö.
YanıtlaSilTeşekkürler canım))
SilMerhabalar.
YanıtlaSilNerde o günler?.. Acaba bizler de kendimizi alkışlayacağımız o günleri görebilecek miyiz?
Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar,
SilRuhumuzu elden geldiğince dingin tutarak, biraz da umutla görmeyi diliyoruz )) bu dilek hepimiz adına... çok teşekkürler ve kucak dolusu selamlar, saygılar.