9 Ekim 2024 Çarşamba

HAYATI SORGULAMAK

Bu başlığı atarken aklıma dünya tarihinin en iyi yazarlarından birisi olarak bilinen Lev Nikolayeviç Tolstoy’un 1895 yılında kaleme aldığı ‘Efendi ile Uşak’ romanı geldi.

Zengin toprak sahibi Vasili ile onun çalışanı Nikita’nın öyküsünü destansı bir hikaye ile anlatırken; bizlere fark ettirmeden hayatı sorgulatır yazar.

Peki hayatı sorgulamamız bu denli önemli mi derseniz; ilk adım için Antik Yunan filozofu Sokrates’in ünlü bir sözü ile başlayalım derim.

Bakın ünlü filozof ne diyor?

"Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değer değildir."

Sizce?

Uzmanlar bu oldukça sert ifadenin, kendimize meydan okumanın felsefi temelini oluşturduğunda hem fikir.

Peki cesurca hayatımızı ve dahi temel değerlerini sorgulayıp, kendimize nasıl meydan okuyacağız?

Üstelik zamanın hiçbir şeyi değiştirmediğini, sadece acılarımızla nasıl yaşanacağını öğrettiğini deneyimlediysek.

Oysaki unutmayalım, gelenlerin gittiği ve gidenlerin hiç geri dönmediği bir yolculuktayız; tıpkı Can Yücel’in bu sözleri gibi.

Hepimizin farkında olmadan oluşturduğu bir konfor alanı var.

O alan içinde kendimizi güvende hissettiğimiz için bozulacak diye ödümüz kopuyor.  Ben de böyleyim.

Ama öte yandan kendimizi geliştirmek, yeni şeyler denemek, hayatın bize sunduklarına şükrederken olumsuz düşüncelerimizden uzaklaşıp çok istediğimiz şeylere kavuşmak arzusundayız.

Bu o kadar doğal ve güzel ki.

Unutmamak gerek ki her şey o konfor alanı dışında başlıyor.

Haydi hepimiz için azıcık cesaret.

Gerisi yaşanacak acısıyla tatlısıyla.

Sonuç hayal ettiğimiz gibi olmasa da en azından DENEDİK diyeceğiz.

Bence bunu başarmak çok kıymetli.

Yalnız başına hiç kafeye oturmamış birisinin gidip bir kafede kendisi için bir kahve ısmarlaması, kitap okumayı neredeyse unutan birinin her gün sadece 10 sayfa ile okumaya başlaması, uçağa binmeye korkan birisinin bu korkusu ile yüzleşmesi, sabahları kendisini enerjik ve neşeli hissetmeyen birisinin yine de karşılaştığı insanlara gülümseyerek ilk günaydını demesi gibi yapılacak minicik şeyler var.

Her biri kendimize meydan okumaya yardımcı. Başardığımızı gördükçe kendimize olan özgüveni artıran detaylar.

Verdiğim örnekler bir başkası için çok önemsiz gibi dursa da ne gam. Asıl olan bizim hissettiğimiz güzel duygular ve hayata bakış açımızın olumlu anlamda değişimi.

Böylece toplumun olumluya evrilimi.

Hepimizin buna ihtiyacı yok mu?

Bireysel kendine meydan okumanın yanında bir de toplumsal kendine meydan okuma var ki bu anlamda uzmanlar Fransız Devrimi’ni gösterir.

Tarih sayfalarını süsleyen her örnek alınacak derslerle dolu.

Sonuç olarak sınırlarımızı zorlamak güzel gelişmelere zemin hazırlıyor; kendimiz ve toplumumuz için.

Geçmiş yıllar için felsefi anlamda çok değerli bilim insanı bu yolda çalışmış. Hatta Sokrates düşüncesini savunurken hayatından olmuş ama yine de vaz geçmemiş. Evrende en büyük ziyanın, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyin olduğunu adeta haykıran ünlü bilim insanı Albert Einstein’e ne demeli?

Hayatı daha iyi anlamak, anlamlandırmak ve hak ettiği değeri verebilmek için önce tanımamız ve sevmemiz gerekiyor ki bu da sorgulamakla başlıyor.  

Bu yola bir kere çıkıp tadını alınca adım adım ilerleyeceğiz. Üstelik yolda karşılaştığımız her anlam bizi heyecanlandırırken mutlu da edecek.

Çünkü keşfetmek çok güzel.

Özellikle HAYATI.

En son noktaya kadar çaba gösterdiğimiz, tüm gücümüzü en son noktaya kadar kullanıp; özenle ruhumuzu geliştirirken kendimizi de alkışlayacağımız günlere beraberce.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

17.06.2023

Kaynaklar: https://safaknakajima.com; https://www.salom.com.tr; https://www.felsefe.gen.tr.

 

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Ne güzel söylemiş anlatmışsın,emeğine saglık canım.Nilgün.Ö.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar.
    Nerde o günler?.. Acaba bizler de kendimizi alkışlayacağımız o günleri görebilecek miyiz?
    Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...