21 Nisan 2014 Pazartesi

DEVASA BİR BEDENİN PARMAK UCU RİTİMLERİ (1/2)

Detaylarına indiğimde beni son derece meraklandıran bir yaşamdan söz etmek istiyorum bu yazımda. Bizlere şaşırtıcı derecede benzeyen, aile olarak yaşayan, yaşlılarını asla terk etmeyen, şefkat dolu canlılar onlar. Kocaman bir beden, kocaman kulaklar, hemen her işe yarayan bir hortum ve sıcacık bir kalbin sahipleri.

FİLLER.

Öyle güzel bir dünyaları ve bizlerin bilmediği öyle gizemli yönleri var ki. Araştırdıkça ve okudukça insanı şaşırtıyor ve tebessüm ettiriyor. Sıkılmayacağınızdan eminim, bu nedenle de paylaşmak istedim.

Memeli hayvanlar içinde en büyük beyne ve beyin kıvrımlarına sahipler. (İnsan beyninden dört buçuk kat daha büyük ve %50 fazla kıvrımlı) Dolayısıyla günlük yaşam anılarını belleklerinde kolayca biriktiriyor, ömür boyu hiç unutmuyorlar. Bu özellikleri, her yeni gün nerede yiyecek bulacakları konusunda en büyük yardımcıları. Üstelik beyin kıvrımlarının fazlalığı nedeniyle karşılaştıkları her problemi ustaca çözebiliyorlar. Son derece de meraklılar.

Ömürleri altmış ile yetmiş beş yıl civarında. Asya ve Afrika filleri olmak üzere iki türü var. Asya filleri 4.5 ton ağırlığa ve 3.2 metre boya sahip. Afrika filleri ise daha büyük. Tam 7.5 ton civarında ve 4 metrelik boyları var. Bulundukları kıtanın doğal şartlarına ve iklimine göre; hem fiziksel hem de beslenme olarak farklılık gösteriyorlar.

Bizleri şaşırtan en önemli özellikleri hiç kuşkusuz parmak ucunda yürüyor olmaları. Oysa ki düz mantıkla baktığımızda; devasa ağırlığa sahip olmaları nedeniyle, bunun neredeyse imkansız olduğunu düşünmemiz son derece normal. Ancak ayak, parmak ve eklem yapıları mükemmel. Ayak parmak kemikleri çok kuvvetli bağ dokusu ile birbirine bağlı. Ama onları parmak ucunda yürüten minicik bir minder. Parmak kemiklerinin arasında ve ayak tabanında yer alıyor. Aslında bir yağ dokusu. Ağırlığı ve basıncı geniş bir yüzeye yayma özelliğine sahip. Öyle ki yuvarlanan bir nesneyi ezmeden durdurabiliyorlar. Yani dokunuşlarında, yeri geldiğinde bu kadar da narin olabiliyorlar.

Büyük bir bedene sahipler. Dolayısıyla beslenmeleri için günde neredeyse 300 kg ot çiğniyorlar. Hal böyle olunca dişlerinin yapısı ve sayısı hayli önem kazanıyor. Ancak diş sayıları ile yine bizleri şaşırtıyorlar. Çünkü her filin ağzında topu topu dört diş var. 
Çok çabuk aşınması da cabası. Üstteki sivri ve uzun dişleri hem kendilerini savunmak hem de delik açıp su çıkarmak için kullanıyorlar. Yaşamları boyunca altı kez yenilenen dişleri sayesinde beslenmelerine rahatça devam ediyorlar. Son dişlerini kaybettiklerinde ise açlıktan ölüyorlar.

Kocaman gövdelerine uygun kocaman kulakları var fillerin. Onları oynatarak hem birbirleriyle iletişim kuruyor, hem de serinliyorlar. Adeta birer yelpaze gibi çalışan kulakları; Afrika fillerinde biraz daha büyük. Nedeni bulundukları bölgenin sıcaklık durumu.

Fillerin göz yapıları bedenlerine kıyasla oldukça küçük. Ama yine sıkı durun. Çünkü bizler gibi içten gelerek ağlayan tek hayvan onlar. Aile halinde yaşadıkları ve birbirlerine çok bağlı oldukları için; topluluklarından bir üyeyi kaybettiklerinde onun başında bekleyip gözyaşı döküyorlar.

Belki de bizlerden daha çok kadir kıymet bilen filler; kendilerini yetiştiren bakıcılarını da asla unutmuyorlar. Bunun en güzel örneği bir Amerikan sirkinde yaşanmış. Yıllarca kendisini sevgiyle yetiştiren bakıcısının cenazesini taşırken ağlayan Buddy isimli fil, yaşadığı hüzünle herkesi duygulandırmış. Yapılan iyiliklerin gün gelip karşılık bulacağının en hoş örneği bence.

Anne fillerin gebelik süresi 22 ay sürüyor. Sadece tek yavru doğuruyorlar. Müthiş bir annelik güdüleri var. Yavrularını gözlerinin önünden hiç ayırmıyorlar. Kaç yıl dersiniz? Tam 12 yıl. Böylece bulundukları vahşi ortama her anlamda hazır olmaları için tüm eğitimi de veriyorlar.

En çok baldan hoşlanan filler; et, balık ve meyve de yiyorlar. Doğanın son derece vahşi ve yırtıcı memelilerinden. Dolayısıyla onları eğitmek, büyük sabır biraz da acımasızlık gerektiriyor.

Henüz yavruyken ailesinden kopartılıp; kalın zincirlerle bir kazığa bağlanıyor. Zincirlerinden kurtulup özgürlüğüne kavuşmak için tüm gücüyle çabalayan yavru fil; yıllar geçtikçe mücadelesinde yenik düşüyor. Ve artık özgürlüğüne kavuşamayacağına inanıp mücadeleyi bırakıyor. Bir anlamda tutsak olarak yaşamayı kabulleniyor. Aradan geçen yıllar içinde kocaman bir gövdeye ve güce sahip olduğu halde; zincirlerinden kurtulmayı asla denemiyor. Çünkü bir daha özgür kalamayacağına tamamen inanıyor. ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK olarak da adlandırılan bu durum; aslında bir hayat dersi olarak, unutulmaması gerekli bir nokta diye düşünüyorum. (devamı 2/2 ‘ de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.03.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...