Tesadüfler
sonucu ortaya çıkan bir abajur bugünkü yazımın ana konusu. Ama bildiğimiz
sıradan bir abajur değil.
2005
yılında Amerika’da yaşanan ve büyük felakete sebep olan Katrina kasırgasını
hemen hepimiz hatırlıyoruz. Kuvvetli rüzgar, bitmeyen deli fırtına, ardından
meydana gelen sel; geçtiği yerlerde epey tahribata yol açar. Kaybolan canlar,
yok olan evler, sürüklenen eşyalar, arabalar ve daha niceleri. Tablo çok
korkunçtur.
Her
şey durulduğunda çekilen sularla beraber çamurlu pek çok eşya gün yüzüne çıkar.
Bazı insanlar da bu eşyaları elden geçirip satmanın yollarını arar.
İşte
o eşya yığınları arasından bulunur söz konusu abajur. Oldukça zariftir.
Temizlenir, elden geçirilir ve satılşa çıkarılır.
Onu
satın alan kişi bir koleksiyoner olan Skip Henderson’dur. Abajuru çok beğenen
Henderson onu mağazında satışa koymaktansa bir arkadaşına hediye etmeyi tercih
eder.
Artık
abajurun yeni sahibi araştırmacı gazeteci Mark Jackopson’dur. Hediyesini alan
gazeteci onu oturma odasına gözünün önüne yerleştirip kullanmaya başlar. Ancak
bir süre sonra içine çöken kasvet ve karamsarlık onu şaşkınlığa uğratır.
Akşamları ışığını yaktığı abajurla oluşan garip ruh halinden, huzursuzluğundan gün
geçtikçe daha çok tedirgin olur. Gözlerini abajura diker. Sonunda onun sıradan
bir eşya olmadığına kanaat getirir. Sorunun ne olduğunu anlamak için abajuru
kaptığı gibi inceletmeye verir.
Teste
alınan abajurun sonuçlarını alınca uzun süre kendisini toparlayamaz. Dizlerinin
bağı çözülür adeta. Bir yandan gözlerinden süzülen yaşı silerken, bir yandan da
içinde gittikçe kabaran öfkesiyle mücadele etmeye çalışır.
Neden
mi?
Çünkü
o zarif abajur maalesef insan derisi kullanılarak yapılmıştır.
İşte
o tarihten sonra da elindeki abajurun geçmiş hikayesini araştırmak ve
duyduklarını kanıtlamak için yollara düşer.
Şimdi
gelin biz de o zalim yıllara uzanalım.
Yıl
1945.
Almanya
sınırları içindeki en büyük toplama kapı olan Buchenwald toplama kampındayız.
Tarihin
en canavar ruhlu kadınlarından birisi karşımızda.
Ilse
Koch.
Söz
konusu kamptaki siyasi suçlu hapishaneleri'nin komutanı Karl Otto Koch'un eşi
kendisi. Dört çocuk annesi üstelik.
Lakabı
Buchenwald Cadısı.
Kamptaki
mahkumlara karşı acımasız ve hatta sadist tutumları nedeniyle bu lakapla ün
salmış.
En
büyük merakı dövmeli bedenler olan Buchenwald Cadısı; seçtiği mahkumları özel
emirle dispansere gönderirken orada çalışanlara istediklerini tek tek yaptırır.
Muayeneden
geçirilen mahkumlar arasında en güzel dövmeye sahip olanlar ayrılır.
Enjeksiyonla öldürülür. Sonra patoloji bölümünde istenen dövmeli kısımlar
çıkarılır. Özel işleme alınır ve hasta ruhlu kadına teslim edilir.
Amacına
ulaşan Ilse Koch da bu derilerden kendisine çanta, eldiven, iç çamaşırı ve gece
lambası yapar. Üstelik tüm bu eşyaları büyük bir keyifle kullanır. Ta ki savaş
bitinceye kadar.
Savaş
sonrası ne mi olur?
Yaklaşık
elli bin cinayetten sorumlu tutulur. Ömür boyu hapis cezası alır. Ancak
hücresinde demir parmaklığa bağladığı çarşaf ile intihar eder.
İşte
gazetecinin ruhunu adeta boğan bu abajurda o yıllarda, o toplama kampındaki kim
bilir hangi kadın, erkek ya da çocuktan alınan derilerle yapılmıştır?
Maalesef
bu ve benzer örnekler o kadar çok ki. Dünyanın en tehlikelisi biz insanların eline
imkan geçtiğinde; ne denli acımasız olduğunu görmek ise her defasında içimizi
kanatıyor.
Sevgisizliğin
ve acımasızlığın son bulduğu huzur dolu bir dünyayı görmek ve yavrularımıza
bırakabilmek ümidimle.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
03.11.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder