20 Ağustos 2024 Salı

İNANIŞ BU YA


‘’Senelerce, senelerce evveldi;

Bir deniz ülkesinde… ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı:

Senelerce, senelerce evveldi;

Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir Kadırgada iki korsan

Tarih yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık.

Dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık.’’

Der ünlü şair Murathan Mungan ‘’ Kadırga’’ isimli şiirinde.

Denizi çok seven birisi olarak ben de bu şiirle başlamak istedim yazıma; çünkü bu yazım bir deniz ülkesine ait.

Gelin beraberce yeterli kara parçası olmadığı halde denizle adeta dans eden ve buram buram deniz kokan bu ülkeye gidelim.

Hollanda’ya.

Denizde yaşayan, denizle bütünleşen bu ülkede öyle ilginç bir halk kahramanı var ve öyle enteresan bir efsaneye inanmışlar ki paylaşmadan geçemedim.

Bu halk kahramanı küçük bir erkek çocuğu.

İsmi Peter.

Rivayete göre, ülkeyi denizden ayıran sette açılan bir deliği parmağıyla tıkayıp; Hollanda'yı büyük bir sel afetinden kurtarıyor.

Evet, okuyunca insanı gülümsetiyor ama başta da dediğim gibi sadece rivayet. Gelin görün ki ülkede yaşayanların hemen hepsi buna inanıyor.

Hollanda Avrupa kıtasının batısında yer alıyor. Kuzeyi ve batı kıyıları, Kuzey Denizi'ne açılıyor. Kara tarafından Belçika ve Almanya ile komşu.

Ülke topraklarının çoğunluğu deniz seviyesinin altında olduğu için, yıllar içinde aldığı derslerle artık su ile dans edebilir hale gelmiş. Araya da bir efsane sıkıştırmışlar hepsi bu.

Hollanda’nın yüzölçümü 41 bin kilometrekare. Bizim Konya’mızdan az büyük. Üstelik coğrafi konumu gereği, ülke toprakları deniz seviyesinin altında olduğu için uzun yıllar önce denizle olan dansına başlamış.

Bir ülke toprağının ve onu işlemenin ne kadar önemli olduğunu bildikleri için, kadere boyun eğmemişler. Ellerindeki azıcık toprakla yetinmeyip, attıkları her adımda topraklarını artırmanın yollarını aramışlar. Bunu yaparken doğayı karşılarına değil tam yanlarına almışlar. Deyim yerindeyse doğa ile el ele verip ülkeyi tam bir tarım cenneti yaparken, inşa ettikleri yollar, setler, limanlar, rüzgar enerjisiyle çalışan değirmenler sayesinde zor olanı başarmışlar.

Geçen yıllar içinde gelişen teknoloji sayesinde bunu fazlasıyla da başarmış bir ülke Hollanda.

Kuzey denizinin ve dalgalarının yıpratıcı etkisinden korunmak amacı ile mendirekler yapmışlar. Yani denize açık kısmında bir dalgakıran kapalı tarafında ise bir iskele işlevi gören, kısmen su altında yapılar inşa etmişler. Bununla beraber denizin karaya girip nehirlerle birleştiği bölgelere koydukları baraj sistemleri ile insanlarını güven altına almışlar.

İşte efsane, bu barajlardan birinde geçer.

Hikayede ne kadar gerçeklik payı vardır bilinmez ama efsanedeki o küçük erkek çocuğu bir halk kahramanı olarak anılır.

Çok eski yıllarda yapılan bir baraj duvarında oluşan çatlağı görmüş ve söylentiye göre parmağı ile oradaki çatlağı tıkamış. Yardımına birileri gelene kadar o durumda beklediği, soğuk havada çok üşüdüğü halde yerinden kıpırdamadığı, böylece çatlağın büyümesine engel olduğu söylenir.

İsmi Peter olan bu minik halk kahramanına ait minik heykeller ülkenin bazı yerlerinde satılır. Gelin görün ki kulaktan kulağa neredeyse dünyaya yayılan bu efsanedeki isim, Amerika’ya ulaştığında itirazlara rağmen Hans olarak değiştirilir.

Ve Hollanda'nın bu küçük halk kahramanı 1910 yılında Amerika’da çekilen sessiz kısa film draması ile tarihteki yerini alır.

Günümüzde toprağına, suyuna ve tohumuna sahip çıkan bir ülke Hollanda.

Bu arada ilerleyen yıllar içinde, oluşturulan barajların deniz ekosistemi üzerinde oluşan olumsuz etkilerini görüp; yeni projelerle bozulan dengeyi yeniden sağlamanın yollarına yoğunlaştıklarını da eklemeden geçmemek lazım diye düşünüyorum.

Tüm bu gayretlerle de et, süt, kesme çiçek, çiçek soğanı ve tohum gibi birçok tarım ürünü üretiminde dünyanın ilk 3 ülkesi arasında yer alıyor.

Ne diyelim darısı verimli toprakları ile doğuştan adeta cennet olan bizim güzel ülkemize.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

29.05.2024

Kaynaklar: https://www.ekoiq.com; https://tr.euronews.com; https://tr.euronews.com.

 

 

 

 

14 Ağustos 2024 Çarşamba

DÜNYANIN GÜLÜCÜĞÜ

Öncelikle ismini çok sevdim.

Sonrasında bu ismi nasıl da haklı bir sebeple aldığını öğrenince paylaşmaya karar verdim.

Tüm zorlukların hepimizi düşünmeye ittiği bu zamanlarda; dünyanın bir yerlerinde bizler için, dünyadaki tüm canlılar için; güzel bir şeyler yapıldığını bilmek hepimize iyi gelecek biliyorum.

Küresel ısınma ve iklim krizleri her geçen yıl dünyayı olumsuz anlamda daha fazla etkilemeye başladı.

Bunu hepimiz biliyoruz artık.

Yapay ya da doğal olmasını tartışmaktan ziyade, sonuçlar anlamında durumun ciddiyetini kavramak bence çok daha önemli.

Böyle düşünenlerle beraber tüm dünya adeta bir seferberlik içinde çalışıyor. Bu amaçla insanların teknik yöntemlere başvurması yani "jeomühendislik" de bir süredir bilim çevrelerinin gündeminde elbette.

Dünya yüzeyine düşen güneş ışınlarının yüzde 1'ini bile uzaklaştırmak için yapılanlar bir yana, bulutları artırmaya çalışmak ya da koyu renk bitki örtüsünün olduğu yerlerde, daha açık renkte bitki örtüsü geliştirerek güneş ışınlarını yansıtma fikrine kadar tartışılan pek çok konu var gündemi meşgul eden.

İşte tam bu karmaşıklığın ve tartışmaların ortasında, Kuzey Afrika yerlilerinin uyguladığı son derece basit ama etkili bir yöntem daha var.

Burada normal bir çiftçi gibi görünen insanlar aslında tam da küresel ısınmayı önlemek adına iş başındalar. Eski Afrika geleneklerinden günümüze kadar gelen bir metotla kazdıkları yarım daireye ‘dünyanın gülücüğü’ ismini vermişler.


Uzunluğu 2,5 metre, genişliği ise 5 metre olarak yokuş aşağı kazdıkları bu yarım daireler; Afrika’da nadir olarak yağan yağmurun akıp gitmesini önlemekle kalmıyor. Aynı zamanda toprağın suyu daha rahat emmesine olanak sağlıyor.

Bu sayede binlerce yarım daire ile yüz binlerce hektar araziyi kısa bir sürede tekrar yeşillendirmeyi başarıyorlar.

Ne diyelim bu yolda harcanan her emek yerini bulsun. Ve bizler gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için araştırmaktan ve çalışmaktan hiç vazgeçmeyelim.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

20.05.2024

Kaynaklar: https://hecooldown.com/green-business; https://justdiggit.org.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8 Ağustos 2024 Perşembe

ACIMASIZ DENEY (3/3)

Her ne kadar acımasız olsa da elbette her bir deney ve sonrası yaşananlar; uzmanların tespitlerinde faydalı olur.

Bunlardan ilki deneklere verilen ilaçlar ve takibidir. Deneklere klinikte kaldıkları 129 gün boyunca 2100 adet farklı ilaç verilmiştir. Ama ilaç alım takipleri sağlıklı yapılmadığı için deneklerin hiç biri ilaç almak zorunda kalmaz.

Diğer bir tespit akıl hastalarına yapılan kötü muameledir. Hastane personelinin, hastaları gerek sözlü gerekse fiziksel olarak taciz ettiği;  hasta mahremiyetini adeta yok sayarak özellikle izledikleri; kendilerini değersiz hissettirecek davranışlarda bulundukları ortaya çıkar.

Bir başka tespitte ise görevlilerin hastalarla geçirdikleri zamanın mesailerinin sadece onda biri kadar olduğu yönündedir. Doktor veya asistanlar için bu süre çok daha kısadır. Günde sadece 7 dakika kadar.

Tüm bunların ışığında, ruh sağlığı bozulan kişilerin bir şekilde kliniğe kayıt yaptırmasının güvenilmez kişi damgası yemesi için yeterli sebep olduğu gerçeği ortaya çıkar. Aksine hastane personel ve yetkililerini bağlayıcı hiçbir etken yoktur. Çünkü istedikleri serbestlikte hareket edebilmeleri bunu gösterir.

Bundan cesaret alan bazı klinikler hata yapmalarının mümkün olmadığını söylerken, bir hastane yönetimi kendilerini ispat etmek adına farklı bir istekte bulunur. Buna göre yönetimin haberi olmaksızın yalancı hastalar kendilerine gönderilecek ve uzman doktorları yalancı hastaları gerçeklerinden kolayca ayırabilecektir.

David Rosenhan teklifi kabul eder.

Üç ay içinde hastane yetkilileri kendilerine başvuran 193 hastanın 41’inin yalancı hasta olduğunu savunurken; 42 kişiden de şüphe duyduğunu açıklar. Üstelik yalancı hasta olduğunu düşündükleri 41 kişiden 19’u için akıl sağlıklarının yerli yerinde olduğu konusunda görüş birliğine varırlar.

Fakat ne olur biliyor musunuz?

Aslında üç aylık süreç içinde Rosenhan söz konusu hastaneye bir tane bile yalancı hasta göndermez. Yani 193 hasta da gerçektir.

Bu sonuç karşısında psikiyatri alanında çalışan hemen herkes pes eder.

Rosenhan haklı çıkar.

Yıllar içinde deneye itiraz eden, eleştiren hatta yıllar sonra dahi deney hakkında olumsuz fikirlere sahip olanlar elbette vardır. Yine de kendilerini sorgulamaları gerektiğini düşünenlerin sayısının giderek artması olumlu bir gelişmedir.

Bir başka olumlu adım ise Amerikan Psikiyatri Birliği’nin, Akıl Hastalıklarının Tanı ve İstatistik El Kitabı adlı rehberini değiştirmesi olur.

Bu sayede akıl hastanelerinde sıkı bir reform yapılmasının önü açılır.

Günümüzde uzmanlara göre psikiyatri dünyasında sorulması gereken en önemli soru; normal olanın nerede bitip, hastalığın nerede başladığı sorusudur. Yani asıl olan bir insanın hangi noktada "üzgün", hangi noktada "depresyonda" olduğunu belirlemek olmalıdır.

Böylelikle keyfî tanı konması engellenirken, hastalar hangi kurumu tercih ederse etsin; aynı tanı ve tedaviyi alarak iyileşebilmelerinin önü açılmış olur.

Dünya Sağlık Örgütü 2019 yılı tahminlerine göre; dünya çapında yaklaşık 300 milyon depresyon, 50 milyon demans, 60 milyon bipolar ve 23 milyon şizofren hastası var.

Ülkemiz de ise 2018 yılı verilerine göre; yaklaşık 2 milyon bipolar, 3.2 milyon depresyon ve 300 binden fazla şizofreni hastası bulunuyor.

Bunların büyük bir kısmında, psikoloji ve psikiyatrinin yıllar içinde geliştirdiği tüm olumlu yöntemlerin; hastalıkların idare edilmesini ve hatta kimi durumlarda tamamen tedavi edilmesini mümkün kıldığını bilmek sevindirici.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

03.05.2024

Kaynaklar: https://onedio.com/haber; https://evrimagaci.org.

 

 

 

 

ACIMASIZ DENEY (2/3)

Çoğunlukla şizofreni ve manik-depresif psikoz tanısı konularak hastaneye yatırılan denekler; tamamen normal davrandıkları, uyum gösterdikleri halde hekimleri ikna edemezler. Sonuçta bir denek tam 52 gün hastanede tutulurken, diğerleri yaklaşık 19 gün sonra taburcu olur.

Gelin görün ki olay bu şekliyle kalmaz. Çünkü hiçbir klinik hastaların tamamen iyileştiğine inanmaz. Bu nedenle de her birine ‘gerileme dönemi şizofreni’ tanısı konarak çıkışları yapılır.

Deney sahibi Rosenhan, böylesi bir tanının, akıl hastalıklarının iyileştirilebilir olarak kabul edilmediğini gösterdiğini söyler. Yani bir şekilde hastaneye başvuranlar, ömürleri boyunca bu etiketi taşımak durumunda kalacaklardır.

Tüm bu deney günleri boyunca, ilginç olan bir başka durum daha vardır.

8 deneğin gittikleri kliniklerde irtibatta bulunduğu toplam 118 akıl hastasından tam 35 tanesi; bu kişilerin gerçekte hasta olmadığını anlar. Hatta onların sahtekarlık yaptığını, kliniği denetlemeye gelen gizli görevliler olduğunu bile söylerler. Oysaki eğitimli uzman doktorların hiçbiri en küçük bir tereddüt dahi yaşamadan teşhis koymuştur.

Toplamda 8 yıl süren deney sonuçları ve Rosenhan’ın açıklamaları psikiyatr alanında büyük bir kaos yaratır.

Akabinde araştırma sonuçları, dünyanın önemli bilim dergilerinden biri olan Science dergisinde 19 Ocak 1973 yılında yayınlanır.

Makale ‘Delilerin Arasında Akıllı Olmak’ başlığını taşır.

Makale sayesinde psikoloji dünyasının o zamana kadar ki yöntemleri açıkça gözler önüne serilirken; o ana değin kullanılmayan sosyoloji ve etik kavramları da konuya eklenmiş olur.

Bu sayede kendi içinde kapalı olan bu alan, uzman hekimleri yeniden düşünmeye ve araştırmaya, fikirlerini açıkça ve cesurca tartışmaya yöneltir. (devamı 3/3’te)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

05.04.2023

 

ACIMASIZ DENEY (1/3)

Ruhsal durumların teşhisi, korunması ve tedavisi ile ilgili bir uzmanlık alanı Psikiyatri ya da ruh hekimliği.

Oldukça kapsamlı.

Başlıca ilgi alanları; düşünce, davranış ve özellikle duygu değişiklikleri ile kendini gösteren; akıl hastalığı, ruh hastalığı, sinirlilik halleri gibi durumlar.

Psikiyatri bu hastalıkların tanı ve tedavileriyle uğraşıyor.

İnsanların ruh halini, davranışlarını değerlendiriyor. Bunun için de tipik olarak bir vaka öyküsü ve ruhsal durum muayenesiyle ilk adım atılıyor.

İşte bu alanda yapılmış oldukça sıra dışı, sarsıcı ve belki de acımasız bir deney var.

Rosenhan Deneyi.

Pat Deneyi olarak da biliniyor.

Amacı, akıl hastası olduğuna inanılan kişilere konan psikiyatrik tanıların, geçerli teşhisler olup olmadığını incelemek; akıl sağlığı derecesinin kesin olarak anlaşılıp anlaşılamadığını gözler önüne sermek.

Söz konusu deney, Amerika Stanford Üniversitesi'nden psikolog David L. Rosenhan tarafından yapılır.

1969-1972 yılları arasında gerçekleştirilir.

Bu amaçla David L. Rosenhan; kendisi dahil üç psikolog, bir psikiyatr, bir öğrenci, bir pedagog, bir ev kadını ve bir ressamdan oluşan toplam sekiz sağlam kişiyi seçerek eğitir. Gayesi kliniklerde çalışan profesyonel psikolog ve psikiyatristlerin hasta durumlarını nasıl değerlendirdiğini gözlemlemektir.

Her birinin eğitimi, mesleği, yaşı, statüsü birbirinden farklıdır. Üstelik tanınma ya da araştırılma riskini en aza indirmek için hepsi takma isim kullanır.

Denekler aralarında anlaşırlar. Kliniğe yattıktan kısa süre sonra iyi olduklarını söyleyip, normal davranacak ve oradan çıkacaklardır.

Böylece her biri ayrı ayrı kliniğe başvurur, gaipten sesler işittiğini söyler. Ve kliniğe kabul edilirler.

Kısa süre sonra her biri ısrarla iyi olduğunu söyler.

Ama nafile.

Klinik yönetimi onların hasta olduğuna kanaat getirir ve çıkma istekleri reddedilir. En erken çıkan bile klinikte zorla bir hafta yatmak zorunda kalır. Diğerleri de beklediklerinden daha uzun sürede klinikte yatırılır. İlaçla tedaviye zorlanır. Nihayetinde beklediklerinden uzun süre kalsalar da sonunda hepsi taburcu edilir.

Elbette bu deney Rosenham’a yeterli gelmez.

Klinikten çıkanlar benzer iddialarla ve başka isimlerle bu kez başka bir kliniğe başvurur. Yine benzer şeyler yaşanır.

Bu dönüşüm devlet klinikleri, büyük şehir üniversite hastaneleri ve bir pahalı özel hastane olmak üzere toplam 12 farklı klinik ziyareti ile devam eder.

Sonuçta bütün klinikler 8 kişilik gönüllü grubun tamamına gerçekte hasta olmadıkları halde hastalık teşhisi koyar. Hastaneye yatırır. Peki oradan kolayca çıkabilirler mi dersiniz? (devamı 2/3)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

05.04.2023

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...