Nasıl mı? Gelin beraberce kuşakları, özellikle de günümüz gençliği olan Y kuşağını ele alalım. Ben araştırma yaparken her bir cümlede durup bir kez daha düşündüm. Yeri geldi kendimi eleştirdim. Ama bu güzel kuşağı eskisinden daha çok sevdiğimi ve gurur duyduğumu bir kez daha anladım.
Önce konuyu
araştıranların söylemlerinden hareketle kuşakların tarih içindeki gelişimine ve
adlarına bakalım. Tümü doğdukları zamanın getirilerinden, zorluklarından ve
elbette gelişimlerinden fazlasıyla payını almış. O getirilerle şekillenmiş…
*Sessiz kuşak (Şavaş kuşağı);
1925-1945 yılları arasında doğan kuşak. Güzel ülkemizin Cumhuriyet dönemi çocukları.
En önemli özelliği uyumlu olmaları.
*Baby Boomers kuşağı
(Nüfus patlaması kuşağı): 1946- 1964 yılları arasında doğan kuşak. En önemli
özelliği kuralcı olmaları.
*X kuşağı (Baby
Busters): 1965 – 1979 yılları arasındaki zor dönemin nesli. Her türlü sosyal
sancıdan ve krizden fazlasıyla nasibini alan ve teknolojiyle sonradan tanışan;
bu nedenle zaman zaman uyum zorluğu da çeken kesim. Bireysel olmaları, sonuç
odaklı çalışmaları, çözüm üretme yetenekleri ve rekabeti önemsemeleri en önemli
özellikleri.
*Y kuşağı (Echo Boom):
1980-1999 yılları arasındaki kuşak. Süreç çocukları. Teknolojinin göbeğine
doğan, özgürlüklerine düşkün,
özgüvenleri yerinde, cesur bir nesil. Her şeyi sorgulayan bir yapıya sahip
oldukları ve sürekli ‘whY’ diye sordukları için bu ismi almışlar. Süreç odaklı
ve yaratıcı olmaları, birlikteliği sevmeleri ise en önemli özellikleri.
*Z kuşağı (Milenyum
kuşağı): 2000 yılı sonrasında doğan hepimizi zorlayacak bir kesim. Onlar
kristal çocuklar. Özellikleri derin duygusallık, içsellik ve konulan normlara
uyum gösterme kapasiteleri.
Evet, kuşaklar ve en
keskin özellikleri böyle. Okuyup araştırdıkça, her bir kuşağın bir diğerinden
yeri geldiğinde keskin çizgilerle ayrıldığına tanık oluyorum ki; zaten
yaşadığımız pek çok olay, aldığımız hayat dersleri de bunu kanıtlar nitelikte.
Kendi kuşağımız dışında kalanları yeterince anlayamamamız, sürekli çatışmamız,
gergin kalmamız hep bu yüzden. Ama uzmanlar bu anlamda yapılacak en doğru
hareketin kendi özümüzü, özelliklerimizi koruyarak; diğer kuşakların
gerçeklerini olduğu gibi görmeye çalışmak olduğunu belirtiyor. Elbette
kendimize ait yargı ve düşüncelerle değil, tamamen objektik olarak. Kolay mı
sizce? Maalesef değil, zaten kolay olsaydı nesiller ve kuşaklar arasında böylesine
çatışmalar olmaz, herkes birbirini anlardı. Ama her zaman belirttiğim gibi önemli
olan zoru başarmak ve bu özellikleri ortak bir paydada birleştirmek. Amaç
elbette hayatı daha güzel, daha sevgi dolu, daha huzurlu ve YAŞANABİLİR kılmak…
hep bir arada ve UYUM İÇİNDE…
Şimdi gelelim ana
temamız olan Y kuşağına. Gelişmeye açık HARİKA bir kuşak karşımızdaki. Bizim
çocuklarımız, bizim gençlerimiz… hepsi pırıl pırıl. Biliyorum ki şimdi
paylaşacaklarım size kendinizi, çocuklarınızı, yakınlarınızı, tanıdıklarınızı
hatırlatacak. Paylaşırken aynı duygularda beraberce çoğalacağız satır
aralarında. Belki kendimizi eleştirecek, belki de yaptığımız düşünce
yanlışlarını sorgulayacağız içten içe… hazırsanız başlayalım bu güzel kuşağı
daha yakından tanımaya.
Herkesten farklı olmayı
seven bu kuşak bugün dünyadaki 7 milyar nüfusun 1,8 milyarını oluşturuyor. 2025
yılı itibariyle dünyada çalışan nüfusunun %75’ini oluşturması bekleniyor. Ve bu
inanılmaz bir rakam.
Y kuşağı gerçek sevgiye
ve sahici duygulara önem veriyor. İşte bu nedenle ben onları bir başka
seviyorum. Neyse, nasıl hissediyorlarsa onu dile getiriyorlar. Yaptıkları her
şeyden haz almak istiyorlar. Bazen bu hallerini yanlış değerlendirip;
keyiflerine düşkün olduklarını düşünsek de; aslında hayata değer veriyorlar,
tadını çıkarmaya çalışıyorlar; belki de bizlerin veremediği kadar.
Son derece girişimci bir
yapıları var. Takım oyununu, bir arada çalışmayı, grup halinde olmayı
önemsiyorlar. Her biri içlerindeki liderlik tutkusu ile yaşamına dört elle sarılmış
durumda. Kendilerine olan güvenleri öyle güzel ki; bu sayede isteklerini açıkça
dile getirmekten, haklarını sonuna kadar savunmaktan çekinmiyorlar. Dışa dönük
bir yapıları var. Hepimizden daha cesurlar. Her seviyede insanla rahatça
iletişime geçebiliyorlar, resmi olmayı sevmiyorlar. Sevgi duydukları kişilere
saygı duymayı tercih ediyorlar. Ama eğer
sevmiyorlarsa saygı duymanın bir gereklilik olmadığını söyleyecek kadar da
gözleri pek. Bu nedenle zaman zaman bizlere
agresif, vurdumduymaz hatta bencil geliyorlar. Ama sevgi onlar için çok
önemli.
Tabiri yerindeyse İnternetle
göbek bağları bir kesilmiş gibi. Onsuz bir an bile yaşamaları mümkün değil;
neredeyse su kadar, yemek kadar gerekli onlar için. Tüm işlerini internet üzerinden
yapmayı tercih ediyorlar. Kitaplarını internetten okuyorlar. Cep telefonu, ipad ile neredeyse ayrılmaz bir
ikili gibi yaşıyorlar.
Değişikliği ve yeniliği
seviyorlar. Denemekten korkmuyorlar. Yeniliklerin içine doğdukları ve teknolojiyi
çok iyi kullandıkları için de, her yeni gelişime anında ulaşmak ve sahip olmak
istiyorlar. Bu anlamda inanılmaz sabırsızlar, beklemek onlara göre değil. Hızlı
hareket etmeyi ve hemen sonuç almayı istiyorlar. Bu durum ise yeterince
düşünmemeleriyle paralel olarak hata yapma risklerini artıyor. Çünkü
dikkatlerini bir yere odaklamakta zorluk çekiyorlar. Program
yapmayı sevmedikleri ve bir anda pek çok şeyle ilgilendikleri için de bir öncelik sıraları
yok. Yine de kendi problemlerine kendileri çözüm bulmak istiyor. Gelecek
öneriler ya da yol göstermeler; hele hele tecrübe kokan öğütler onları adeta
çileden çıkarıyor, geriyor. Anlaşıldıklarını bilince ve kendi buldukları
çözümlere destek verilince ise mutlu oluyorlar ve başarıları katlanarak
artıyor.
Eskiden bizler kendimize
yeni bir iş bulmadan, tabiri yerindeyse kendimizi garantiye almadan işten
çıkmayı düşünmezken, Y kuşağı bizlerden çok farklı. Kolay iş beğenmemekle
beraber, rahatlarına düşkünler. Emir almayı, otoriteyi sevmiyorlar. Kendi
fikirlerine değer veren iş yerlerinde çalışmak, özgür olmak en büyük istekleri.
Anlaşılmak ve fikirleriyle beraber önemsenmek istiyorlar. Bu desteği
aldıklarında kafalarına koydukları her şeyi yapabilecek kadar girişken, cesur
ve çalışkanlar. Ama istedikleri gibi bir
ortamdan yoksunlarsa, işlerini hiç düşünmeden bırakabiliyorlar. Sadece
kendileri ile yarışmayı seviyorlar.
Evet belki zoru sevmiyorlar ve karşılaştıklarında
sürekli şikayet ediyorlar. Ama mücadeleyi, cesurca direnmeyi ve bu arada sevgi dolu kalmayı, umutla yeniden başlamayı çok iyi biliyorlar. Yine de uzmanlar; alışık oldukları teknoloji
kadar hızlı ve sorunsuz bir hayat beklentisine sahip olanların; zaman zaman panik atak ya da depresyon yaşamalarının kaçınılmaz olduğunu
belirtiyor.
Kolay tatmin olmuyorlar
bu nedenle her şeye sahip olmak istiyorlar. Parayı biriktirmeyi değil, harcamayı
seviyorlar. Hatta bu yüzden borçlanıyorlar. Kişisel yapı olarak biraz
narsistler beki de.
Güzel giyinmeyi,
gezmeyi, konforlu yaşamı, müziği, filmi kısacası hayatlarına renk katacak her şeyi
seviyor ve önemsiyorlar. Hayata bir defa geldiklerinin bilincini erken
yakaladıkları için; aileleri gibi zaman kaybetmeden, hayatlarını her anlamda
dolu dolu yaşamaktan yanalar. Girişken ve cesur oldukları için sosyal ilişkide son
derece başarılılar.
Ben bu kuşağı çok
seviyorum. Onları anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Eleştirmeden önce ne
yapmak istediklerini, yeri geldiğinde hayallerini ve hedeflerini can kulağı ile
dinlememiz ise; hem onlara hem de bizlere fayda sağlayacak. Aslında bizim
onlardan alacağımız dersler var diye düşünüyorum. Sahip oldukları sevgi dolu
yürekleri, hepimize güç veren cesaretleri ve güzel azimleri oldukça her şeyin
üstesinden geleceklerine eminim ben. Kısacası geleceğimiz emin ellerde.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
10.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder