Denizin gülen yüzleri yunuslar ve sıcacık sevgileriyle köpeklerden sonra sırada ATLARLA TERAPİ (Hipoterapi) var.
Hipoterapi, atların terapist olarak kullanıldığı bir tedavi
yöntemi. Engellilerle beraber çok geniş bir kesime hitap ediyor. Başta bedensel
ve zihinsel (mongolizm, zeka geriliği gibi) engellilerin rehabilitasyonu olmak
üzere; downsendromu, otizm, felç, konsantrasyon eksikliği, hiperaktivite,
omurga rahatsızlıkları, kas iskelet sistemi hastalıkları, enfarktüs ve beyin
kanaması sonrası, beyin yorgunluğu, ameliyat sonrası tedavi amaçlı, sosyalleşme
amaçlı, işitme ve görme bozuklukları, kronik prostat, MS( Multipl skleroz), bazı jinekolojik hastalıklar, obezite gibi pek çok
rahatsızlığın giderilmesinde başvurulabilecek sıcacık sevgi dolu bir metod.
Gelin bu kadar hastalığa
derman olan Hipoterapi’ye daha yakından bakalım. Burada esas amaç, atların çok
boyutlu hareketleri ve davranışlarıyla hastaların kendilerini daha özgür
hissetmelerini sağlamak. Elbette bu verilirken, aynı zamanda hayatlarının normal
seyri için gerekli pek çok şey de veriliyor. Yapılan araştırmalar Hippoterapi’nin
uygulandığı hastalarda gözle görülür iyileşmeler sağlandığını göstermiş.
Öncelikle hasta ya da
engelli atla yakın temasta olduğu için bir canlıya güvenmeyi ve onu yönetmeyi,
atla giderken hakimiyetin tamamen kendisinde olduğunu öğreniyor ki bu normal
şartlarda kolay elde edilebilecek bir durum değil. Atla baş başayken doğal
ritmi içinde fark etmeden kazanıyor bu güven duygusunu. Bununla beraber beden
kontrolü, denge ve koordinasyon duygusu da alabildiğine gelişiyor. Ani tepki
vermemeyi öğreniyor. Atla beraber uyum içinde hayata yeniden katılıyor; bir
anlamda içindeki umutla yaşama azmini katlayarak artırıyor.
Atlarla terapinin ilk
olarak 460′lı yıllarda Romalılar ve Yunanlılar tarafından uygulandığı biliniyor.
Ancak esas olarak 1940′lı yıllarda Avrupa ve Batı Almanya’nın bir bölümünde ve
İsviçre’de uygulanmaya başlamış. 1950’lerde İngiliz terapistler hipoterapinin
her türlü engelli için uygulanabileceğini ileri sürmüşler. 1960′lardan itibaren
ise Kanada ve Amerika’da hipoterapi merkezleri yaygınlaşmış. Bugün sadece
Amerika’da 600`ün üzerinde "atla tedavi merkezi" var.
Bu yöntemin birçok
kazanımı vardır. Atla tedavi, çevreye ait duyuların gelişmesi, gözle koordinasyonun
sağlanması, ayırt edebilme yeteneğinin kazanılması açısından en ideal yöntem.
Bütün kasları dengeli bir şekilde çalıştırdığı için özellikle bedensel
engellilerin zayıf adalelerinin gelişmesine yardımcı oluyor. İnsanları
psikolojik açıdan rahatlatıyor. Bu yönteme başvuranlar, kendilerini daha iyi
hissediyor, özgüvenleri artıyor, dış dünyayla sağlıklı bir iletişim kuruyorlar.
Bu tedavinin dikkati
çeken başka bir yönü de sabrın gelişmesi, duyuların kontrol edilmesi, öz
disiplinin geliştirilmesi. Arkadaşlıkları artırarak kişinin sosyal yaşamına
olumlu etkiler yaptığı gibi, engelli insanların tek başına yapamadıkları pek
çok şeyi de at yardımıyla yapabilmelerini sağlıyor.
Ata binmek, uzmanlar
tarafından aynı anda 4 farklı şekil çizilmesine benzetiliyor. Çünkü binici ata
binerken iki el ve iki ayak ile farklı hareketler yapmak zorunda. Bu nedenle de
diğer hareketli tedavi yöntemlerinden daha etkili.
Atın sıcaklığı insan
sıcaklığına nazaran 1,5-2C° daha yüksek. Ve bu yüzden at adeta ısıtmalı bir masaj
aleti gibi görev yapıyor. Ayak kaslarına masaj yapıyor, kan basıncını artıyor,
özellikle kalça bölgesinde ısınma yaratıyor. Uzmanlar bu ısınmanın prostat
tedavisi de dâhil olmak üzere pek çok
alanda etkili olduğunu savunuyor. Mide ve barsak sistemin, kalp ve damar
hastalıklarının düzelmesi, hatta felç sonrası tedavi atlarla terapi sayesinde
yapılabiliyor.
Ata binmenin insanlar
üzerindeki pozitif etkileri çok büyük, özellikle çocuklar üzerinde. Çünkü onlar
tıpkı bir oyun oynar gibi çevrelerinde olan biteni algılıyor, yani fark etmeden
öğreniyor. At üzerinde komut vermeye çalışırken konuşma gelişimleri destekleniyor.
Atlarla terapi alanlar
daha kolay sosyal iletişime geçer ve arkadaşlık kuruyor. İçlerindeki hayvan
sevgisi gelişiyor. Tecrübeleri artıyor. Sıkıcı ortamların gerginliğinden bir
süre de olsa kurtulmaları onlara özgürlüklerini hissettiriyor. Yalnız olarak
yapamadıkları pek çok şeyi ata binerek yapmanın keyfine varıyorlar. Bu durum öz güveni
önemli ölçüde artıyor, dış dünyaya karşı ilgi artıyor çünkü hayata bağlanıyor;
kendisini ve hayatı daha çok seviyor. Öz disiplini artıyor, risk almayı,
korkmamayı ve bir canlıya hakim olmayı öğreniyor. Sabrını geliştiriyor, öz
disiplin sağlıyor, duygularının
kontrolünü elinde tutabiliyor.
Atlar son derece hassas
hayvanlar. Çevrelerindeki her şeye dikkat edip bunu hareketleriyle de belli
ediyorlar. İşte bu özellik, engellilerin çevrelerindeki kuvvetli uyaranlarla az
kuvvetli uyaranları birbirinden ayırt etmelerini kolaylaştırıyor. Görsel
algılama becerileri artıyor.
Sonuç olarak hipoterapi,
fiziksel, sosyal ve psikolojik gelisimi doğal ortamlarda, dogal ve keyifli bir
sekilde oluşturduğu için etkileri çok daha kuvvetli oluyor.
Tüm bu güzel
desteklerine karşın ülkemizde atla terapi uygulayan fazla tesis yok. Olanlardan
ise çoğu kişi maddi olanaksızlıklardan dolayı yararlanamıyor. Bu da bir başka ülkemiz
gerçeği maalesef.
Hayvan terapisinin
yararlarını destekleyen araştırma verileri belki biraz yetersiz. Ancak terapi
görenler tarafından aktarılan öyküler önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Tıp otoriterleri tarafından pek kabul görmese de en azından hastalara pozitif
enerji kazandırmak, neşelendirmek, rahatsızlıklarından uzaklaştırmak ve yaşama
daha sıkı sarılmalarını sağlamak için denenecek bir yol diye düşünüyorum. Çünkü
karşılıksız sevginin sımsıcak ve güzel dokunuşları hayvanlardan bizlere,
engellilere, hastalara çok güzel bir şekilde yansıyor. Diliyorum ki, bu güzel
dokunuştan daha pek çok kişi nasibini alsın ve bu amaçla hayvanlarla terapi ülkemiz
genelinde yaygınlaşsın.
Karşılıklı iletişimin güzelliğini yaşayanlar artsın;
engellerden ve her türlü hastalıktan doğal yöntemlerle uzaklaşmanın keyfini
yaşasınlar. Sosyalleşme adına atacakları destekleyici basamaklarla bizlerin
arasına kolayca katılsınlar. Hayata umutla ve sevgiyle bağlansınlar.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
12.05.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder