İçinde başka anlamlar
taşıyan, girift ve değişik kelimeleri seviyorum ben. Anlamlarını öğrenmeyi ve
üzerlerinde düşünmeyi de…
İşte PENTİMENTO’ da
böylesi kelimelerden bir tanesi benim için.
Ben bu ilginç kelimeyle
ilk defa Ayşe Kulin’in ‘Füreya’ isimli
romanında tanışıp not almıştım. Çok sevdiğim İtalyanca kelimelerden bir tanesi ve
resim sanatıyla ilgili. Aslında resimle çok ilgili olmadığım için, bana hem
telaffuz hem de anlam bakımından ilginç gelmişti. Elbette beni ilgilendiren
kısmı anlamıydı.
Resimle haşır neşir
olanlar Pentimentoyu yakinen bilirler. Şöyle tarif ediliyor konuya hakim
olanlar tarafından; ‘’Resimdeki boyanın yıllar sonra uçup gittiğinde onun
altındaki ilk eskizlerin görülmesi olayı.’’ Yani bir yağlı boya tablo kazındığında,
kimi kez altından çıkabilen, ikinci hatta üçüncü kat resim. Bir anlamda ressam resmini
yaparken bir bölümden pişman olabiliyor ve üzerini başka renklerle ya da
desenlerle örtüyor. İşte yağlıboya resimde ressamın üstünü örterek yok ettiği
bu bölüm veya ayrıntının sonraki yıllarda yeniden belirmesi hali de bu
kelimeyle hayat buluyor. Aradan yıllar belki de asırlar geçmiş ve çoktan
unutulmuş bir detay, adeta saklandığı yerden gün yüzüne çıkıyor. Orijinal resme
aşina olanları şaşırtıyor ve düşündürüyor elbette.
Uzmanlar, özellikle Flemenk resimlerinde bu duruma daha sık rastlandığını;
çünkü onların ince boyalar kullandığını ve zamanla bu boyaların saydamlaşarak
altta kapatılan bölümleri ortaya çıkardığını belirtiyor.
Kendi duygu ve
düşüncelerinizi bastırıp, karakterinizi adeta hapsedip kendi kişiliğinize bunu
yaptığınızı düşünsenize. Ne büyük yanılgılara iter insanı. Ve öyle bir hale
gelir ki zaman içinde siz bile unutursunuz gerçek kişiliğinizi. Kırk kat
örtüler ardındaki gerçek kimliğiniz acı içinde haykırırken içinizde, siz iç
sesinizi bastırıp ‘mış’ gibi yaparsınız adeta. Yani hayatı ‘mış’ gibi
oynarsınız. Neden mi? Çünkü başkaları hakkınızda hep iyi ve güzel düşünsün
istersiniz. Her anlamda mükemmel olmayı hedeflersiniz. Yani kendiniz için değil, başkaları için yaşarsınız.
Elinizdeki o en kıymetli hazineyi çar çur edersiniz tabiri yerindeyse.
Ya da gözlerinize
pentimento çeker, karşınızdaki kişiyi gözünüzde kendi istediğiniz gibi görürsünüz,
sevgisini de. Beklentileriniz haliyle o ölçüde fazlalaşır. Pekiyi bu durum hem
size hem de sevdiklerinize hayatı çekilmez hale getirmez mi? Elbette getirir. Bir
süre sonra ilişki ilişki olmaktan çıkar. O sımsıcak sevgi yerini nefret ve kin
gibi olumsuz duygulara bırakır.
Pentimento bir anlamda
pişmanlık da kokar. Yaptığından pişmanlık duyup, üstünü örtme yani yok sayma
çabası. Son pişmanlığın kimseye faydası yol elbette, gün gelip su yüzüne
çıktığında pişmanlığa sebep olan her ne ise kabul etmekten yüzleşmekten öte. Hayat
akıp giderken geçmişin izlerinde saklanıp kalmaktan ve detaylarda boğulup ana
hatları kaçırmaktansa, bütüne odaklanmak asıl olanı.
Amerikalı ünlü kadın
yazarlardan Lillian Hellman bakın pentimentoyu nasıl anlatıyor bizlere. 1973 de
yazdığı anı kitabından ve karakterlerden bahsederken yer vermiş satırlarında;
"Tual üzerinde
yıllanmış boya, eskidikçe bazen saydamlaşır. Böyle olunca, özgün çizgileri
görmek olasıdır. Bir kadın giysisi ardında bir ağaç görülür; bir çocuk yiter,
bir köpek gözlenir; koca bir tekne artık açık denizde yüzmez. Buna pentimento
denir, ressam pişmanlık duymuştur, caymıştır ya da şöyle diyelim, eski kavram,
yerini yeni bir düşün aldı mı, görmenin ve de bir daha görmenin bir yolu
oluverir. Bu kitaptaki kişiler için söylemek istediğim de budur. Boya artık
eskimiş; ben de, bir zamanlar bencileyin ne vardı, şimdi ne var, onu görmek
istedim."
Hayat her türlü rengiyle,
güzellikleri ve arasındaki tezatlıklarıyla ÇEKİCİ aslında. Sevmediğimiz,
gözümüze batan birkaç detay varsa da bırakalım onlar yerli yerinde kalsın. Ve gelin
pentimentoyu sadece resimlerde bulalım. Ardındaki ikinci ya da üçüncü katı
gördüğümüzde yaşayacağımız şaşkınlık sadece o resim tuvalinde, ressamın
duygularında saklı kalsın. Bunu hayata taşımak, önce kendimize sonra da
sevdiklerimize yapacağımız en büyük kötülük olur bence. Ne dersiniz haksız
mıyım? Yaptıklarımızın arkasında cesurca durup sahiplenmek yaşamın gereği.
Hayat bizim hayatımız sevabıyla günahıyla. Pişmanlıklarımızın vebalini
başkalarına yükleyip, sızlanacağımıza; geçmişi geçmişte bırakıp bugüne bakmak
en güzeli. Üstelik yaşamın hakkını verebilmek için her zaman net ve belirgin
olmakta fayda var. Nasılsak öyle görünelim, öyle davranalım, sadece kendimiz
olalım. Sevgimizi, davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi açıkça ifade
etmek bize her zaman artı bir kazandırır, lütfen unutmayalım.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
20.04.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder