Roman okumayı, yazarın olayları kurgularken, kahramanlar yaratırken, aralara kendisinden bir şeyler serpiştirirken; neler hissettiğini düşünmeyi seviyorum.
Çünkü
her yeni kitap dünyama öyle güzel pencereler açıyor ki zenginleştiğimi hissediyorum.
Her
defasında yepyeni bir maceraya çıkarken, satır aralarına saklanan kahramanlar
sizi hiç yalnız bırakmaz çünkü.
Beraber
müthiş bir yolculuğa çıkarsınız. Öyle ki kitabın son sayfalarına gelirken
bitmesini hiç istemez, hatta üzülürsünüz.
Biz
okuyucular yoğun duygular hissederken, yazarların hissettikleri çok daha derin
olmalı.
O
nedenle yazarlara, yeni şeyler üretip ruhumuzu besleyenlere her zaman hayranlık
duyar, yüreklerini ve emeklerini kocaman alkışlarım.
Tıpkı
dünya tarihinin en iyi yazarlarından birisi olarak kabul edilen ünlü Rus yazar Lev
Nikolayeviç Tolstoy gibi.
Bir
tren garında hayata sessizce veda eden bu dev ismin her romanı, satır
aralarında bolca düşünmenize ve hayatı sorgulamanıza vesile olur.
Öyle
özel eserleri var ki.
Savaş ve Barış, Diriliş, Çocukluğum, Anna Karenina, , Kroyçer Sonat, İtiraflarım, Tanrının Varlığı İçimizdedir, Hacı Murat, Sergi Baba, Kazaklar, İvan İlyiç’in Ölümü, İnsan Neyle Yaşar, …
Hangisini
önce saysanız diğerini küstürecekmiş gibi hissedersiniz.
Zamanımıza
kadar yazılmış en iyi romanlardan birisi olarak kabul edilen ‘Anna Karenina’ da
bunlardan bir tanesi.
Neden
mi?
Çünkü
Tolstoy eserini kaleme alırken; “Mürekkep hokkasının içine vücudumdan etler
bıraktım” diyecek kadar cesur yaklaşır romanına.
Belki
de bu yüzden derler ki; bu roman gerçekte annesini iki yaşındayken kaybeden Tolstoy'un;
gerçek yaşam deneyimlerinden ve çektiği acılardan fazlasıyla etkilenmiş bir şahaserdir.
Romanda
Rusya'da geçen trajik bir aşk hikâyesi karşılar sizi.
İlk
sayfaya ise “Bütün mutlu aileler
birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” cümlesiyle
başlarsınız. Böylece henüz ilk sayfadan başlarsınız tatlı tatlı düşünmeye.
Zeki,
kültürlü ve güzel bir kadın olarak karşımıza çıkan Anna'nın hayatı; mutsuz
evliliği, yasak aşkı ve bu aşkın getirdikleri ile dile gelir.
Romanı
okurken; 1870’li yılların Rusya'sındaki asilzadelerin yaşamı, kadınların
mutluluğu arayışları, sadakati, tutku ve kıskançlıkları adeta dantel dantel
işlenir. (devamı 2/2’ de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
22.07.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder