10 Aralık 2024 Salı

YAZAR OLMANIN CİLVESİ (1/2)

Roman okumayı, yazarın olayları kurgularken, kahramanlar yaratırken, aralara kendisinden bir şeyler serpiştirirken; neler hissettiğini düşünmeyi seviyorum.

Çünkü her yeni kitap dünyama öyle güzel pencereler açıyor ki zenginleştiğimi hissediyorum. 

Her defasında yepyeni bir maceraya çıkarken, satır aralarına saklanan kahramanlar sizi hiç yalnız bırakmaz çünkü.

Beraber müthiş bir yolculuğa çıkarsınız. Öyle ki kitabın son sayfalarına gelirken bitmesini hiç istemez, hatta üzülürsünüz.

Biz okuyucular yoğun duygular hissederken, yazarların hissettikleri çok daha derin olmalı.

O nedenle yazarlara, yeni şeyler üretip ruhumuzu besleyenlere her zaman hayranlık duyar, yüreklerini ve emeklerini kocaman alkışlarım.

Tıpkı dünya tarihinin en iyi yazarlarından birisi olarak kabul edilen ünlü Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy gibi.

Bir tren garında hayata sessizce veda eden bu dev ismin her romanı, satır aralarında bolca düşünmenize ve hayatı sorgulamanıza vesile olur.

Öyle özel eserleri var ki.

Savaş ve Barış, Diriliş, Çocukluğum, Anna Karenina,  , Kroyçer Sonat, İtiraflarım, Tanrının Varlığı İçimizdedir, Hacı Murat, Sergi Baba, Kazaklar, İvan İlyiç’in Ölümü, İnsan Neyle Yaşar, …

Hangisini önce saysanız diğerini küstürecekmiş gibi hissedersiniz.

Zamanımıza kadar yazılmış en iyi romanlardan birisi olarak kabul edilen ‘Anna Karenina’ da bunlardan bir tanesi.

Neden mi?

Çünkü Tolstoy eserini kaleme alırken; “Mürekkep hokkasının içine vücudumdan etler bıraktım” diyecek kadar cesur yaklaşır romanına.

Belki de bu yüzden derler ki; bu roman gerçekte annesini iki yaşındayken kaybeden Tolstoy'un; gerçek yaşam deneyimlerinden ve çektiği acılardan fazlasıyla etkilenmiş bir şahaserdir.

Romanda Rusya'da geçen trajik bir aşk hikâyesi karşılar sizi.

İlk sayfaya ise  “Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” cümlesiyle başlarsınız. Böylece henüz ilk sayfadan başlarsınız tatlı tatlı düşünmeye.

Zeki, kültürlü ve güzel bir kadın olarak karşımıza çıkan Anna'nın hayatı; mutsuz evliliği, yasak aşkı ve bu aşkın getirdikleri ile dile gelir.

Romanı okurken; 1870’li yılların Rusya'sındaki asilzadelerin yaşamı, kadınların mutluluğu arayışları, sadakati, tutku ve kıskançlıkları adeta dantel dantel işlenir. (devamı 2/2’ de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

22.07.2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...