Hayatın demini almış, yılların son sürat koşusu içinde hiç yılmadan emek harcamış, tecrübeleri ile bizlere ışık olan insanları çok seviyorum ben. Yüzleri, elleri buruş buruş belki ama ruhları her dem taze olan; yaşama sımsıkı sarılan yaşlı insanlardan söz ediyorum.
Onlar sadece yaşlarına yaş katmışlar o kadar. Tıpkı bizim, hepimizin yaptığı gibi. Tek farkları bizden daha önce dünyaya gelmeleri ve daha çok sayıda mum üflemeleri o kadar.
Evet bedenleri belki sözlerini dinlememek için direniyor, ayakları içlerindeki çoşkuya katılmakta zorlanıyor, ama ne gam. Onlar yaşamayı seviyorlar; yolun sonuna yaklaştıklarının farkında oldukları için belki de her yeni güne dört elle sarılıyorlar. Her güne adeta bir hediye gibi bakıyor; o anın, o güzelliklerin farkına varmak için yaşam tecrübelerini konuşturuyorlar. İşte bu nedenle onlara olan saygım ve sevgim sonsuz.
Belki de bu nedenle yolda, cafe’de, lokantada, parkta nerede bir yaşlı insan görsem sevgiyle bakmaya çalışırım. Onlara olan sevgimi saygımı hissetsinler isterim. Gözlerimden gözlerine aksın, oradan hassas kalplerine dokunsun isterim. Hele hele oturmalarına, kalkmalarına, yürümelerine, basamak çıkmalarına ya da ağır eşyalarını taşımalarına bir yardımım dokunacaksa değmeyin keyfime. O anı hiç kaçırmak istemem, hemen koşarım.
İşte yine böyle bir günde elimi sımsıkı tutan bir ressam tanıdım. Emekli bir resim öğretmeni kendisi. Bağdat Caddesinde Fenerbahçe Lisesi önünde yürürken rast geldik birbirimize. Bir elinde üç ayaklı bir bastonla ufacık adımlar atarak yürüyordu. Bir yandan da lisenin demir parmaklıklarından güç alıyordu. İşte o anda bakışlarımız karşılaştı. Yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorduğumda elini bana doğru uzattı. Hiç tanımadığım o eli tuttum ben de, hiç tereddüt etmeden sıkı sıkı.
Beraber yürümeye başladık, zamanın hızına inat yavaş yavaş. Her bir adımın keyfini çıkarırcasına.
Ellerimizi hiç bırakmadan, hayat enerjimizi paylaşarak. Bir yandan kendimizden bahsettik, bir yandan hayatın farkındalıklarından söz ettik. Onun on sekizinci resim sergisini açtığını, resimlerini en çok internetten sattığını öğrendim. Hayata karşı öyle bir duruşu, öyle sımsıkı bağlanması vardı ki, ileride ben de öyle olmalıyım dedim içimden. Çok yavaş yürüyebildiği, destek almadan adım atmakta zorlandığı halde hergün evinden dışarıya çıktığını, en sevdiği cafe’de kahvesini içtiğini, günlük gazeteleri takip ettiğini , arada sırada denk geldiği insanların gözlerinin içine bakarak sohbet etmeyi çok sevdiğini söyledi.
İnsanın insana muhtaç olduğunu, elini tutan bir el, gözüne değen bir göz olmadan hayata sımsıkı sarılmanın zor olduğunu o anda bir kez daha anladım.
Ve dönüş yolumdayken yaşadığım o kısa anlık deneyimin beni ne kadar mutlu ettiğini; böylesi değerli bir insanla karşılaştığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünerek sevinç içinde şükrettim.
Ben hayatın böylesi güzel sürprizlerini çok seviyorum. Gün olur size de bir el uzanırsa, çekinmeden tutun onu, tutun ve paylaşımın güzelliğini beraberce yaşayın.
Kimbilir belki de hayatın size anlatacakları vardır, dinlemek gerek. Dinlemek ve rastlantıların bazen değme hayat derslerinden daha kıymetli olduğunu unutmamak…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
05.07.2011
merhaba
YanıtlaSilne kadar güzel dile getirmişsiniz yaşadıklarınızı
çok da güzel yapmışsınız o sımsıcak eli tutmakla onu dinlemekle
sevgiler
Yazınız için teşekkürler.. Dilinize ve düşüncenize sağlık. Evet o eller yaşamda pişmiş, hayatın her zorluğunu, her mutluluğunu bilen ellerdir. Bazen kürek sallamıştır, bazen resim yapmıştır, bazen de her türlü zorluklara karşı direnmiştir. O elleri görünce öpesim geliyor, dedelerin ninelerin ellerini... O ellerde her yaşantısndan kesitler vardır..
YanıtlaSil" En iyi yananlar, eski odunlar; en güvenilen kimseler, eski dostlar; en rahat okunanlar da,eski yazarlardır." BACON "Yaş da sevgi gibidir; saklanamaz." THOMAS DEKKER "Gençlikte günler kısa, yıllar uzun; yaşlılıkta da günler uzun, yıllar kısadır." PANİN
"İnsanın kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitap, geri kalan yılları da o kitabın eleştirmesidir." SCHOPENHAUER
Sevgilerimle,
Murat ARSLAN