31 Temmuz 2018 Salı

İKİ KİŞİ NASIL ALTI KİŞİ OLUYOR?


İlginç bir soru başlığı olduğunun farkındayım.

Gelin hepimizi düşündüren bu sorunun cevabını; Amerika’lı psikolog William James versin.

‘Bir odada iki kişi buluştuğunda;  aslında altı kişi vardır. Kendimi gördüğüm halimle ben, onun beni gördüğü haliyle ben, benim onu gördüğüm haliyle o, onun kendisini gördüğü haliyle o, gerçekte olan ben ve gerçekte olan o.’

Roman tadında yazdığı psikoloji kitapları ile tanınan James, psikoloji alanında pek çok yeniliğe olanak tanımış. Aynı zamanda psikolojide işlevsel analiz hareketinin ve faydacılığın öncüsü olmuş.


Bu cümle bizlere gerçekte olanlarla, görünenlerin birbirinden farklı olduğunu bariz bir şekilde açıklıyor.

Elimizde maskelerle gezdiğimizi, kendi gerçekliğimizi kendimize dahi itiraf edemediğimizi düşünecek olursak durum oldukça vahim.

Hele bir de maske takmayı seviyorsak, gerçeklerden kaçmanın yolunu maskelerde arıyorsak; o iki kişinin sayısı altıyı bile geçecek. Öyle değil mi?

Çünkü duruma ve olaylara göre değişik maskelerle varlık göstereceğiz.

Peki nereye kadar?

İşte bunun cevabı hepimizin kalbinde saklı.

‘Gerçekten de kendimizi hiçbir zaman dışarıdan görüldüğümüz gibi göremeyiz. Kendimize baktığımız zaman gördüğümüzle; başkalarının bizi gördüğü kişi farklı, örtüşmüyor. ‘ diyor; ‘Kendine Ait Bir Oda’ sergisine katılan dört kadın fotoğrafçılarımızdan biri olan Meltem Işık.

Hak vermemek elde değil.

Artık biliyoruz ki; önemli olan yaşadıklarımız değil, yaşadıklarımıza hangi gözle baktığımız.

Tıpkı hayat gibi, tıpkı hayatın içindeki her bir olay gibi; kendimize de ne gözle baktığımıza dikkat etmek asıl olan.

Çünkü mutluluk sadece ANlarda diyoruz ya; onu biraz daha kalıcı hale getirebilmenin yolu; bu bakış açısından da geçiyor.

Başkalarına ve başkaları kadar; kendimize de hoşgörülü olmamız arasında bir yerlerde saklanıyor mutluluk.

Yok yok o kadar gizemli değil, aslında göz önünde.

Yeter ki bakmasını bilelim.

Yeter ki FARK edelim.

Yeter ki korkup saklanmayalım. Ne kendimizden ne de başkalarından.

Yaralarımıza merhem olsun diye; son satırlarımı Mevlana Celaleddin Rumi’nin sözlerine bırakıyorum.

"Can durağını arıyorsan ey can;

Can da sensin, durak da sensin.

Bir lokma ekmekse peşinden koştuğun,

Elbet ekmek de sensin.

Eğer akıl erdirebiliyorsan bu sözün sırrına;

Bil ki her ne arıyorsan o SENSİN."

Umarım bu ışıltılı satırlar hepimizin kalbine nakış gibi işlenir.

Ve odada buluşan İKİ insan, gerçekte de İKİ insan olarak varlık gösterir. Hem kendisine, hem de karşısındakine.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

03.05.2018

28 Temmuz 2018 Cumartesi

TAKINTI mı GERÇEK mi? (2/2)


Zihninde flaş patlamasını andıran ışıklar çaktığını ve en yaratıcı zamanlarının da bunun ardından gerçekleştiğini söyleyen Tesla’yı tanımaya devam edelim istiyorum.

Tasarladığı cihazları zihninde en küçük parçalarına kadar ayrıntılama özelliğine sahip olduğunu söylüyor yakın çevresi. Başarısında hayal gücünün ve algılama yeteneğinin büyük katkısı olduğu da bir gerçek.

Radyo kontollü tekne deneyindeki başarısı ile günümüz robot teknolojisinin ilk bebek adımlarını attığını söylemek yanlış olmaz.

Uzaya sinyal gönderdiğini, Mars ve Venüs’ten geri dönüşlü radyo sinyalleri aldığını ise arkadaşları dışında kimseye bahsetmez.

Tarih sayfaları radyoyu bulan kişi olarak İtalyan mucit Marconi’yi gösterse de, gerçekler radyo içindeki tüm bileşenlerin Tesla’dan alınıp kopyalandığını söyler. 

Çünkü Tesla o kadar yoğun ve buluşları ile o kadar haşır neşirdir ki, patent almaya zamanı bile yoktur. Yine de başkalarının buluşlarından yaralanmasına karşı çıkmaz. Büyük bir olgunlukla karşılar. Çünkü beyni ve aklı hep yeniliklerdedir.

Deprem makinasının büyükbabası olabilecek ilk osilatör (titreşim rezonansı yaratan makine) yine Tesla imzasını taşır.

Harp teknolojilerindeki barışçıl adımlarının, kötü niyetli kişiler tarafından farklı amaçlar için kullanılmak istenmesi ve bu alanda zorlanması ise bilimin güzelliğine ne yazık ki gölge düşüren detaylar olur.

Sesin yanında görüntünün uzaklara aktarılması; uzayı ve zamanı bükmenin mümkün olacağı; zaman makinesi ile zamanda yolculuk fikirleri yine ilk olarak Tesla’nın beyninde belirir.

Ancak ne acıdır ki icatlarını dillendirdiği ve etrafıyla paylaştığı zamanlarda, en büyük tepkiyi ve reddedilmeyi hep Edison’dan görür.

Tesla’yı daha iyi tanımak, bilime olan tutkusunu ve kendisini engellemek isteyenlere karşı tavrını anlamak için; gelin onun sözlerine kulak verelim.

“Bilim insanı hemen sonuç elde etmeyi amaçlamaz. O bu ileri fikirlerin kolayca ele alınacak olmasını beklememelidir. Onun çalışması tohumu eken birisi gibi olmalıdır, gelecek için. Onun görevi sonraki gelenler için zemin hazırlamak ve yol göstermektir. O yaşıyor, uğraşıyor ve umut ediyor olmalı.

Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çok çalıştığım gelecek, benimdir.”

Bugün Sırbistan’da kendi ismini taşıyan bir müzesi var. Orada buluşları, hayatının önemli kesitleri ve külleri itinayla muhafaza altına alınmış.

Tüm yaşamını sadece bilime ve insanlığa adayan bu büyük mucit; insan ilişkilerinde oldukça mesafeli ve geri planda kalmış. Hiçbir kadınla ilişki yaşamamış. Hiç evlenmemiş. Çocuk ve aile sevgisini tatmamış. Tam bir vejetaryen olan Tesla hiç et yememiş.

Son dönemlerinde kendisine elektro şok uyguladığına dair bazı notlar var. Hiç kitap yazmayı düşünmemiş. Dolayısıyla arkasında kalan yazılı eserleri çok az. Paraya hiç önem vermemiş. Borcu nedeniyle sürekli otel değiştirmiş. En sonunda 83 yaşında kalp yetmezliği nedeniyle bir otel odasında yaşama veda etmiş.

Bugün bile bazı buluşlarının nasıl çalıştığı tam olarak çözülemeyen ve yeterince anlaşılamayan bu ışıltılı beyne; kucak dolusu saygıyla.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.05.2018









TAKINTI mı GERÇEK mi? (1/2)


‘’Sadece üç sayı var elimizde. Ve bu üç sihirli sayı ile EVRENİN KİLİDİni açmak mümkün. 3,6 ve 9 rakamlarının ihtişamını ve önemini bilseydiniz evrenin kapılarını açacak bir anahtarınız olurdu.’’ diyor ünlü bilim adamı NİKOLA TESLA.

Sayılara tutku derecesinde bağlı olması maalesef onda bazı takıntılı davranışlar geliştirmiş.

Bir binaya girmeden önce o binanın etrafında tam 3 kez tur atması ya da sadece 3 ile bölünen numaralı odalarda kalmayı tercih etmesi bunlardan bir kaçı.

Sebebi mi?

Uzak yıldızların ve bedenimizdeki kök hücrelerinin dizilimlerinde sayısal ortaklık olduğunu ilk kez bulan kişi kendisi. Ve bu dizilimlerde 3, 6, 9 sayıları yok.

Günümüzde hala bilinmeyen ve kullanılmayan pek çok buluşa imzasını atmış; Edison kadar değerli; bu ilginç bilim insanını tanımaya ne dersiniz?

Sırp kökenli bir Amerikalı Nikola Tesla.

Fizik ve özellikle elektro fizik konularında muhteşem buluşları var. Bu anlamda hepimizin hayatını kolaylaştırdığını söylemek yanlış olmaz. Ancak bu çok önemli bilim insanı hakkında bildiklerimiz kadar, bilmediğimiz pek çok gizem de var.

İnançlarına bağlı papaz bir baba ile okuma yazması olmayan, ancak ufak tefek ev aletlerini tasarlayacak kadar zeki bir annenin, beş evladından bir tanesi kendisi.

1856 yılının sıcak bir Temmuz günü dünyaya gelmiş.

Henüz çok küçükken mesleğini seçmiş. Mühendis olmayı kafasına koymuş. 
Annesinin desteği ve beynindeki o ihtişamlı pırıltılarla seçtiği yolda hızla ilerlemiş.
İlk eğitimini aldığı Graz’daki Politeknik okulunu ve özellikle fizikle matematik derslerini çok sevmiş. Ancak 12 yaşında abisini kaybetmesi ve bazı kişisel sorunları nedeniyle; üçüncü sınıfta okulu bırakmak zorunda kalmış.

Ardından ailesini terk edip bir oto mühendislik firmasında çalışmaya başlamış. Sonraki yıllarda babasının isteği ile başladığı Prag Charles Ferdinand Üniversitesi‘ni onun kaybı sonunda yarım bırakmış.

Kısacası eğitim hayatı hep çalkantılı ve yarım yamalak geçmiş.

1882 yılında Paris‘e yerleşmiş. Thomas Edison‘un fikirlerini yaymak için kurulan Continental Edison firmasında işe başlamış.

Mucit olarak ilk ciddi çalışmalarını yaptığı yer burası olmuş.

İlk buluşu olan regüle edici kontrol cihazlarını başka keşifler izlemiş. Kendini geliştirmeye ve dünyaya sesini duyurmaya yabancı dilden başlamış. Anadili olan Sırpça ve Almancanın yanında; İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı öğrenmiş.

İki yıl sonra Amerika’ya gittiğinde Edison ile tanışmış.

Çalışmaları ve sunumları ile dünyanın ilgisini çekmeyi başarmış. Gelin görün ki Edison’un hep bir adım arkasında kalmış.

Yine de azmini, sabrını, zekasını ustalıkla kullanmasının sonuçları bugün bile alkışlanmaya değer buluşların yolunu açmış.

Çocukluk hayali olan ilk hidroelektrik santrali denemelerini Niagara şelalesinde yapmış. Doğru akıma karşı başlattığı alternatif akım projesi ile Edison’u bile alt etmiş.

Doğaya olan hayranlığının ve eski felsefelere olan düşkünlüğünün buluşlarındaki payı ise gerçekten büyük olmuş. Yenilenebilir enerji yaratmak en büyük tutkusu olarak hep belleğinde kalmış.

İlk kablosuz elektriği üretmesinin yanında; günümüzde işimizi hayli kolaylaştıran ilk kablosuz elektrik iletimi yine onun sayesinde bulunmuş. Kendi ismini taşıyan türbini sayesinde elektriğe adeta hükmettiğini tüm dünyaya kanıtlamış. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

15.05.2018


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...