Hep
aradığımız, bulamayınca umutsuzluğa düştüğümüz, tam bulduğumuzu sandığımız anda
elimize alamadan kaybettiğimiz tek duygu belki de.
MUTLULUK.
Meğerse
zamandan önceye saklanmış. Saklanmış da kimselerin haberi olmamış.
Biliyorum
Hiçbir şey mükemmel değil. Eksikler öyle çok ki, sırıtıyor adeta. Zorluklar
doldurmuş her bir yanı. Yürüdükçe ayağımıza batan dikenler de cabası.
Ama
olsun. Tüm bunların ötesine bakabiliyorum ben.
Umudum
yanımda.
Şükürler
olsun ki; çocuk yüreğimin heyecanı hiç terk etmedi beni.
Kalbim
her sabahki muhteşem hediyeme sevgiyle sarılıyor. İçindeki sürprizleri merak
ediyor her seferinde. Her ne olursa olsun, mutlu olma kararım henüz sabah olmadan
çok önce verilmişti zaten. Gözlerim nemlense, canım acısa, kırılsam da; BÜTÜNde
mutlu olmayı hissedebilmek var ya. İşte o dünyalara bedel.
Şükredecek
o kadar çok şey varken elimizde, olmayanları saymak niye peki? Varsın olmasın
birkaç şey. Eksik kalsın. Ne çıkar ki? O kadar büyük olmasın oturduğumuz ev
mesela. Bugün giydiğimizi yarın da giyelim; temizleyip ütüleyerek mesela. Olmaz
mı?
AZ
ama ÖZ olduğunda her şey o kadar ÇOK ki aslında. Sadelik ise en büyük zarafet
benim için.
Doyumsuz
olmayı sevmiyorum. Hayatın hiçbir aşamasında zarif durmuyor çünkü. Tüketme
çılgınlığı, hep daha çok, hep daha büyük olsun iddiaları. ‘Önce bana, önce ben!’
nidalarını duymaktan sıkıldık artık.
Tavan
yapmış egolar, sevgiyi kendi doğrusuna göre şekillendirmeler yakışmıyor
kimselere.
Oysaki
yaşam hediyesi hepimizin elinde. Onu sevgiyle kucaklayıp değerlendirenler bir
yana, paketini yırtarcasına açıp, eksik bulan ve o öfkeyle bir tarafa
fırlatanlar bir başka yöne bakıyor. İşte enerjilerin yok olmaya başladığı anlar
da bu anlar oluyor. Çünkü ucu size kadar uzanıyor bazen.
Hayatımız
boyunca amaçlarımıza ulaşamamış olabiliriz. Hep sabırla beklediğimiz halde yine
de anlaşılamamış olabiliriz. Ne fark eder ki? Eğer biz içimizde, yaptıklarımızla,
geride bıraktıklarımızla gurur duyuyorsak kime ne? Tarih ancak ölümünden sonra
anlaşılan ve eserleri yok satan pek çok sanatçıyla dolu değil mi?
Kendimizden
eminsek, öz güvenimiz sağlamsa, her sabah zorluklara inat yaşam azmiyle
doluysak bizden mutlusu yok. Dünyanın en zengin insanıyız bu halimizle.
Çünkü
hayatta mutlu olmak için elimizden geleni en iyi şekliyle yaptık. Bu özel
armağanı sevgiyle kucakladık. Önceden mutlu olacağımız inancıyla ve itinayla
açtık. Hırpalamadık. Küçük görmedik. Şükürler eşliğindeydik. Paylaştık.
Çoğaldık. Daha ne olsun?
Şimdi
gelin minicik bir öyküyle bu güzel hayat duruşumuzu perçinleyelim.
Tam
92 yaşında yaşlı bir hanımefendi var karşımızda. Hayatı zorluklarla dolu geçse
de; her daim kendisine bakmış. Erkenden kalkıp, bakımını yaparak günü
karşılamış. Bir gün bile boş vermemiş. Pes etmemiş.
İşte
bu tatlı hanımefendi; çok sevdiği eşini kaybettikten sonra, huzurevine taşınma
kararı alır. Bundan gocunmaz. Çocuklarını; yanında değil, kendi uğraşlarında ve
hayatlarında mutlu görmeyi arzu ettiğine inandırır. Çünkü gerçek sevgilerde
koşul yoktur. Üstelik yalnızlıkla
arkadaş kalmakta iyidir.
Huzurevinin
kapısına geldiği o gün; odasının hazırlanmasını sabırla bekler. Kendisini
almaya gelen görevliyle beraber odasına giderken; hiç olmadığı kadar mutludur. Görevli ona odasından, eşyalarından söz eder.
Tam
da penceredeki perdelerden söz ederken, o perdeleri çok sevdiğini söyler. Görevli
şaşırır. Henüz odayı, perdeleri görmediğini söyleyecek olur ki yaşlı
kahramanımız; bunun görmekle bir ilgisi olmadığı cevabını yapıştırır. Ardından hayat
dersi gibi açıklamasını yapar.
‘Mutluluk
zamandan önce karar verilen bir şeydir. Benim odayı, eşyaları ve düzenini
görmemle ilgili değil. Ben bu sabah uyandığımda onları zihnimde istediğim gibi
düzenledim. Ve hepsini sevmeye karar verdim. Yani her zamanki seçme hakkımı sevmeyi
ve mutlu olmayı seçtim.’ der.
Gerçekten
de yaşam boyu, daha önce yatırdıklarımızı kullanıyoruz hesabımızdan. Orada ne
kadar çok sevgi, huzur ve dinginlik varsa o denli zenginiz. Bu hesabı hep güzel
enerjilerle dolu tutmak için yapacağımız tek bir şey var. Zamandan önceye
saklanan mutluluğu çağırmak.
Sabahları
kalktığımızda sağlıklı, mutlu ve enerjik olmayı seçip, elimizdekiler için
şükürler edebiliriz. Ya da sıkıntılarımızı, dünde kalan üzüntülerimizi,
kinimizi bileyip; eksik olanlar için olanca sinirimizle de güne başlayabiliriz.
Seçim
tamamen BİZE ait.
Mutlu
olmak için her şeyin mükemmel olduğunu beklersek; ömrümüz boyunca hep
bekleyeceğiz demektir. Eksiklerin, varsa kusurların ve zorlukların azıcık
ötesine bakabilirsek; ışıltılı bir umut demetiyle karşılaşacağımız ise kesin
bence. Çünkü zorluklar da gelip geçici. Engeller
de bir gün sonra belki olmayacak. Hatta o engelleri biz yaratmış olmayalım
sakın.
Sağlıkla
uyandığımız her yeni gün kocaman bir mucize bizim için. Değerini bilip
gülümsemek ve enerjimizle ilk adımı atmak ise en güzeli.
Affetmenin
gücünü kullanmak, zihnimizi kaygı ve endişelerden uzak tutmak, sade ve basit
yaşamak, daha çok verip, daha az beklemek. Zamandan önceye saklanan o gizemli mutluluğun
farkında olup; onu sahiplenmek.
İşte
yapacaklarımız sadece bu kadar.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
02.09.2016
Kaynak:
Kahraman Arslan’dan ‘Her Şeye Sahip Olmak Senin Elinde.’