30 Haziran 2021 Çarşamba

KONTROL BENDE

En büyük sıkıntımız bu değil mi hayatta?

İstiyoruz ki her şey, ama her şey bizim kontrolümüzde kalsın ve istediğimiz şekilde olsun.

Özellikle ikili ilişkilerimizde, evlilik hayatımızda, iş hayatımızda, çocuklarımız ve hatta eşlerimiz üzerinde hep tetikteyiz.

İstiyoruz ki önce bizim haberimiz olsun olan bitenden.

Biz karar verelim.

Biz şekillendirelim.

Aksi durum meydana geldiğinde de küplere biniyoruz tabiri caizse.

Kızıyoruz etrafımızdakilere.

Sakladıkları, bize söylemedikleri için.

Peki bu hareketimizin doğruluğu üzerinde zaman zaman düşünüyor, kendimize eleştirel bir gözle bakabiliyor muyuz?

Yoksa gerçeklerle yüzleşmekten korktuğumuz için saklanıyor muyuz?

Biliyor musunuz, insan gün geçtikçe ve tecrübelendikçe anlıyor ki olacak olan bir şey varsa oluyor bir şekilde.

Ne kadar dirensek de nafile.

Geçmiş haline gelene kadar da bizi ezip geçiyor bazen.

Haklısınız.

Üstelik dokunduğu yerde öyle kalıcı iz bırakıyor ki, zamanla yok olup gitmiyor o iz ve acı. Her şeyi kendi kontrol alanında tutmaya çalışmak bizi güçlü göstermiyor, tam tersi zarar görmeye açık hale getiriyor.

Hepsi kabulüm.

Ama eğer o an için yapacak bir şey yoksa boşuna çırpınmak niye?

Yeni güne yeni bir umutla başlarken; ‘’İki kalp atışı arasında bizi farklı birine dönüştüren bir AN’’ olabileceği gerçeğini hatırlasak ya sıkça.

Bu cümleye son günlerde okuduğum Jan-Philips Sendker imzalı ‘Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler’ romanında denk geldim.

Tam de bu yazıma kafa yorarken karşıma çıkmasına gülümsedim ve buraya eklemek istedim.

Mutluluğun sadece anlarda saklandığını artık biliyoruz. Ve eğer zaman içinde önümüzden geçip giderken fark ediyorsak ne kadar hoş. O anı fark ettiğimizde de tıpkı bu cümledeki gibi farklı birine dönüşmemiz hiç de zor değil.

Öyle değil mi?

Gerginliğin içinde çırpınırken ve ‘’neden benim dediklerim olmuyor?’’ diye haykırıp en çok da sevdiklerimizi kırarken; O ANI FARK EDELİM.

Sevgiye sığınalım.

Evet biliyorum; üzüldüğümüz, acı çektiğimiz, yaralarımız kanarken hissettiklerimiz baş etmesi zorlu duygular.

Gelin görün ki yaşanacak bir şekilde.

Biz istesek de istemesek de.

Önemli olan kendimize karşı dürüst olmamız.

İç sesimize kulak vermemiz ve farkındalıkla beynimize uçuşan olumsuz duygularımızı kısa sürede sonlandırmaya çalışmamız.

Tam tersine yok saydığımızda, o sesi duymazdan geldiğimizde sadece üstünü örttüğümüzü unutmadan.

Bile bile sadece kendimizi kandırmaktan ne zaman vaz geçeceğiz?

Yapılması gereken en güzel şey, gerçeği acı da olsa kabullenmek ve kendimizi sevmek.

Böylece, kabul ettiklerimizi değiştirme gücünü kendimizde bulmamız mümkün. Çünkü kabul edemediklerimizi değiştirme gücümüz yok. Uzmanlar böyle söylüyor.

Üstelik bu süreyi kısa tuttuğumuz, kendimizi anlayıp sevdiğimiz sürece kontrol bizde.

Kendimize karşı daha hoşgörülü olmak, çoğu zaman başkalarına gösterdiğimiz sevgi ve anlayışı kendimize de göstermek gerek.

Yaşanacak olayları seçemesek de; vereceğimiz tepkileri, bu tepkilerle oluşacak duyguları ve ardından alacağımız kararları seçme hakkımız var.

Tıpkı Üstün Dökmen’in dediği gibi;

‘’Geçmişin keşkeleri ve geleceğin endişeleri şu anımızı çalan iki hırsızdır.’’

Onlarla oyalanmak yerine, iki kalp atışı arasında bizi farklı birine dönüştürecek o ANları yakalayalım yeterli.

Farklı bakış açımız, olayları algılama yeteneğimiz gün be gün gelişecek bu yolla.

Sonrası mı?

Sonrası öz değeri kuvvetli, algıları ve kalp gözü açık, kendisini daha iyi tanıyan bireyler olmak.

Kendisiyle buluşan, içindeki çocuğu şımartan ve yaşamını zenginleştirenlere ve bu yolda çabalayanlara selam olsun.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

22.02.2021

Kaynaklar: https://gulenaypema.com.

 

 

 

 

 

8 Haziran 2021 Salı

DENEK OLMAK (2/2)

Söz ettiğim film, Ralp isminde bir beyaz tavşanla yapılan söyleşiden ibaret aslında.

Sağ gözü görmeyen ve sağ kulağı duymadığı gibi sürekli çınlayan bir tavşan kendisi. Kürkü traş edildiği için sürekli kaşınıyor. Belinden aşağısına kimyasal solüsyonla test yapıldığı için rahat oturamıyor. Dişlerini fırçalarken bile çok acı hissediyor.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen Ralp yine de mutlu.

Çünkü her şeyi insanlar için yaptığını, insanların hayvanlardan çok daha üstün olduğunu düşünüyor.

Bir anlamda deney tavşanı olmayı kabullenmiş. Çünkü babası, annesi, kardeşleri ve hatta çocukları dahil tüm ailesi deney tavşanı. Başka türlüsünü görmemiş ki zaten.

Kendisi ile ilgili hazırlanan belgeselin sonuna doğru; deney standındaki diğer tavşanlar ondan yardım isterken bile; Ralp insanların tarafını tutuyor.

Ancak ironiye bakın ki tam da o anda, Ralp’e uzanan bir el sağlam gözüne bir iğne sokarak ilaç veriyor.

Ve Ralp’in sağlam olan gözü de kör oluyor.

Çektiği belgeseli kapatırken zorlukla ayağa kalkıyor ve kaybettiklerine rağmen uysallıkla kapanış konuşmasına hazırlanıyor.

Son sözlerinde; hayvanlar üzerinde denenmiş şampuan, göz kalemi, güneş kremi gibi kozmetik ürünleri almaya devam eden ve buna izin verenler sayesinde iş sahibi olduğunu söylüyor. Ardından onlara teşekkür ediyor.

Neden mi?

Çünkü yemyeşil tarlalarda özgürce koşabilen normal bir tavşan olmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman düşünemiyor.

İşte animasyon belgeseli tadındaki film bu son sözlerle bitiyor.

Hayli dokunaklı, hayli iç acıtan ve düşündüren bir film öyle değil mi?

Sosyal medyada binlerce kişinin izlediği bu film sayesinde kaç tane sevimli beyaz tavşan kurtuldu bilemiyorum; ama her olumlu adım bir sonrakine zemin hazırlıyor.

Böylesi farkındalıklar kolay kazanılmıyor çünkü. Bu nedenle de duyarlı insan olmak son derece önemli.

Evet ilaç firmaları da bu işin içinde; kozmetik sektörü de temizlik firmaları da.

İnsan sağlığının söz konusu olduğu çok ivedi şartlarda kabul edilebilirliği olsa da; geride kalan büyük pasta payı için bu acımasız tavrı kabul etmek mümkün değil.

Peki bizler ne yapabiliriz derseniz; aldığımız her ürünün içeriğini dikkatlice okuyabiliriz.

Farkındalık radarımızı açık tutabiliriz.

Hayvanlar üzerinde test yapılmadan üretilen ürünleri tercih edebiliriz.

Nasıl mı?

Ürünün ambalajında "Not Tested On Animals" şeklinde bir yazı ve/veya tavşan şeklinde bir logo aramamız gerekiyor. Ayrıca hayvanlar üzerinde test yapmayan firmalar "cruelty-free" sertifikasına sahip olduklarını ürünlerinde belirtiyor.


Özellikle kozmetik sanayinde ruj, deodorant, çeşitli kremler, solüsyonlar hepsinde az ya da çok kimyasal bazlı ürünler kullanılıyor. Ve bunların insan bedenine zararı olup olmadığını anlamak adına hayvanlar kapatıldıkları kafeslerde acı içinde ölümü bekliyor.

Kimi gözünü kaybediyor. Kiminin tüyü dökülüyor. Kiminin derisi soyuluyor. Kiminin uzuvları kullanılamaz hale geliyor.  

Aslında ortada basit bir gerçek var.

Doğal olan, katkısız olan hiçbir ürünün böyle bir olumsuz etkisi yok.

Daha çarpıcı renkler, daha hoş kokular, daha yumuşak dokunuş hissi derken ürün, ürün olmaktan çıkıyor adeta.

İşin içine ne kadar yapaylık içeren teknik girerse o kadar tehlikeli oluyor. Hem üzerinde deney yapılan hayvanlar için hem de biz kullanıcılar için. Bunu unutmayalım yeter.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

25.04.2021

Kaynaklar: https://www.cumhuriyet.com.tr; https://www.youtube.com/watch?v=fc6GEq0wdjQ; https://www.hsi.org/saveralphmovie; https://www.mediapeta.com/peta/PDF/companiesdonttest.pdf.

 

 

 

 

DENEK OLMAK (1/2)


Olağanüstü bir dünyamız var.

Havasından suyuna, denizinden dağına, kumundan taşına kadar her biri nice yaşama tanıklık etmiş yıllar içinde.

Pek çok değişim olmuş, pek çok tür sadece geçmişin izleri arasına sıkışıp kalmış.

Ne yazık ki insanoğlu kendini geliştirdikçe doğaya olan saygısını kaybetmiş.

Yaşamı beraber paylaştığı hiçbir canlıya acımamış.

Ağaçları kesmiş, ormanları yakmış, toprağı zehirlemiş; doğanın dengesini ayakta tutan hayvanları ise hiç umursamamış. En acımasız deneylerinde onları kullanmış. Olmadık işkencelerle yaşam haklarını ellerinden almış.

Aslında hepimiz biliyoruz ki dünyanın en zalim varlığı insanoğlu. Çoğu zaman unutsak da bu acı gerçek gün gibi karşımızda. Ne kadar inkar etsek, yok saysak da nafile.

Ne yapıyoruz?

Neden yapıyoruz?

Başka yolları deneyemez miyiz?

Kendi keyfimizi bir yana bırakıp olanlara ‘dur’ diyemez miyiz?

İşte şimdi paylaşacağım konu tam da bununla ilgili.

Hepimizin bir kez daha düşünmesini sağlayan bir kısa film. Tüm gerçekleri yüzümüze bir bir vururken bizleri yanıtı zor bir soru yumağının içine itiveriyor.

İsmi ‘’Save Ralph – Ralph’i Kurtar’’.

Yayınlandığı her yerde ses getiren ve üretici firmaları, araştırmalarında farklı yollar üzerinde düşünmeleri için zorlayan bir film.

Etkilenmemek elde değil.

Özellikle kadınların güzelleşmek, daha genç görünmek adına severek, isteyerek kullandığı kozmetik ürünlerin yapım aşamasındaki acımasız deneyler bunlar.

Sektör kazanmaya doymazken, her geçen gün yeni ürünlerle göz boyuyor. Olmadık satış teknikleri ile pazar paylarını artırmanın yollarını arayan üretici firmalar ne yazık ki denek hayvanlarını yaşamdan koparıyor.

Tüm bu zorlayıcı baskının altında duyarlı olan bir kesim ise insanların çoğu zaman farkında olmadan eşlik ettiği bu zalimliğe dikkat çekiyor. Herkesi farkında olmaya davet ediyor.

Sahilde tek başına denizyıldızlarını denize kavuşturma telaşındaki o adam gibi; tüketicileri hayvanlar üzerinde deney yapmayan firmalara yöneltirken; zalimliğe duyarsız olanları da bir şekilde zorluyor. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

25.04.2021



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...