28 Aralık 2023 Perşembe

MUTLULUK KİMDE BİLEMEYİZ

Hayatta her şey gelip geçici.

Sevinçler, üzüntüler ve hatta acılar bile.

Bize düşen yakalayabildiğimiz anlarda mutluluğu içimizde hissetmek ve onu etrafımızdakilere de yansıtmak.

Elbette her zaman gülümseyemeyebiliriz.

Elbette her zaman mutlu anların farkında olamayız.

Ancak yakaladığımızda, gülümsediğimizi hissettiğimizde paylaşmak var ya işte bence o çok kıymetli.

Bu anlamda Japon edebiyatını derinden etkileyen usta yazarların, çocuk edebiyatına katkıları tartışılmaz.

Özellikle çocuk edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilen Japon Çocuk Öyküleri’nden; masal tadındaki küçük bir paylaşımın bizlere bunu hatırlatacağını ve hepimize iyi geleceğini düşünüyorum.

Romantik bir şair olarak ün kazansa da yazdığı ilk romanla Japon edebiyatında adeta bir çığır açan Toson Şimazaki’nin, Japon Çocuk Öyküleri’nden esinlenelim istedim bu yazımda.

Yoksulluk içinde geçen çalkantılı ve zor hayatında; yeterli besleyemediği için üç çocuğunu kaybetme acısını yaşamış olsa da; hayata ve mutluluğa bakışı içimize umut aşılar türden.

Kimin hayatı zor ve engebeli değil ki?

Herkes kendi ayakkabısını giymiş; dağ bayır, yokuş tırmanıp engelleri aşarken ve kendi problemlerini çözmeye çalışırken; sadece kendi acısına odaklanır. Ve neredeyse dünyanın merkezine kendisini koyar.

Bu durum son derece doğal olsa da işin aslı bambaşka.

Gülümsediği halde içinde fırtınalar kopan, sessiz kaldığı halde çığlık atan nice insan var dünyada.

O nedenle umut dolu yazılar, umut dolu satırlar hepimiz için önemli.

Hadi gelin mutluluğu ve gülümsemeyi hatırlayalım yeniden.

Günlerden bir gün mutluluk evleri ziyaret etmeye karar verir.

Kuşkusuz dünyadaki herkesin kendisini sevdiğini bilir. Çünkü hangi evin kapısını çalarsa çalsın ev sahibi tarafından keyifle karşılanacağından emindir.

Gelin görün ki kendisi insanların kalplerinde gerçekte ne olduğunu bilmek ister.

İşte bu nedenle yoksul bir adam gibi giyinir. Dış görüntüsüne rağmen kendisine iyi davranan kim olursa onun evine mutluluk bırakmaya karar verir.

Bu amaçla yola çıkar.

Bahçesinde köpek beslenen bir ev görür. Kapısının önünde durup tokmağı hafifçe vurur.

Ev sahibi gelen kişinin kimliğinden habersiz kapıyı açar.

Karşısındaki perişan görünümlü kişiye kim olduğunu sorar. Ancak yanıtını doğru dürüst beklemeden de kapıyı yüzüne adeta çarpar. Tam bu arada evin köpeği de sahibinden aldığı cesaretle gelen misafire kızgınlıkla havlar.

İlk kapıdan kovulan mutluluk, başka bir eve doğru yola çıkar.

Denemelidir mutlaka.

Bu sefer bahçesinde tavuk beslenen bir ev görür.

Büyük bir umutla kapıyı tıklatır. Kaşları hayli çatık bir ev sahibi tarafından kapı açılır.

Karşısında üstü başı perişan adamı görünce suratı iyice asılır. Bağırarak evinden ve bahçesinden hemen uzaklaşmasını söyler mutluluğa.

Bahçeden geçerken tavuk da ardından acı acı gıdaklar.

Pes etmemesi gerektiğini bilen mutluluk, yoluna devam eder.

Bu sefer bahçesinde tavşan beslenen bir ev görür.

Hemen kapısını çalar ve kendisinin yoksul bir gezgin olduğunu söyler.

Ev sahibi karşısındaki yoksul görünümlü adama şöyle bir bakar ve hemen mutfağa geçip kendisine yiyecek bir şeyler getirir. Gözlerindeki merhamet ışıltısı eşliğinde mutluluğa uzatır.

O sırada bahçedeki tavşanın keyifli sesi duyulur.

Gördüğü güzel ilgi karşısında mutluluk, ev sahibinin kalbinde olanı öğrenmiş olur.

Sevinç ve neşe içinde tavşanlı evden ayrılırken, onlara mutluluğu bırakır.

Kıssadan hisse çok.

Alacağımız dersler de.

Dış görünüşler, kısa anlarda gelişen diyaloglar, karşımıza tesadüfen çıkan yabancılar, yaşanan olaylar sıradan olsa da hepsi birer sınav değil mi hayatımızda?

Verdiğimiz tepkilere göre yeri geliyor kızgınlıkla günümüzü kendimize bile zehir ediyoruz.

Yeri geliyor minicik bir tebessümümüzün bize katlanarak geri döndüğüne şahit oluyoruz.

Aslında sevgi her yerde var ve mutluluk fark edebildiğimiz anlarda.

Bunu hiç unutmayalım istedim.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

22.12.2023

Kaynaklar: https://1000kitap.com; https://www.biryudumkitap.com.

 

 

21 Aralık 2023 Perşembe

DOĞADAKİ EŞSİZ MODELLER (2/2)

İlk örneğimiz Japonya’dan.

Yıllar 1960’ı gösterdiğinde Japonya’da hızları 270 km’yi aşan trenler kullanılmaya başlanır. Ancak söz konusu hız nedeniyle trenler her tünel çıkışında, yolcuları rahatsız eden ses patlamaları sorunu ile karşı karşıyadır. 

Trenlerin tünel içindeyken oluşan basıncı yemesi mümkün değildir. Bu soruna çözümü doğadan bulan yetkililer yalıçapkını kuşlarının gaga yapısını örnek alır. Gaga yapıları sayesinde denize sıfır sürtünme ile dalabilen kuşlar birebir taklit edilir. Böylece oluşturulan yeni model sayesinde ses azaltılır.

Bununla yetinmeyen araştırmacılar gökyüzünde sessizce uçabilen baykuşların kanat-tüy yapısını inceler. Ardından penguenlerin buz üzerinde rahatça kayabilme özelliğini incelemelerine ekler.

Sonuçta ses patlaması tamamen yok edilir. Üstelik yüzde 15 daha az elektrik harcayan trenler yüzde 10 daha da hızlanmış olur.

Bir diğer örneğimiz; cırt cırtlı bant.

Hemen hepimizin elbise, ayakkabı ya da başka eşyalarda bir şekilde kullandığı bu bantlar; iki tarafı bitişik tutmaya yarar. İki çizgisel kumaş bantın birbirlerinin karşıt yüzeylerine kenetlenerek yapışması esasına göre çalışır. Bu geçici bağlantı, yüzeyleri çekerek ayırdığımızda kendine has bir ses çıkarır ki işte ismi de buradan gelir.

İlk kez 1941 yılında İsviçreli elektrik mühendisi George de Mestral tarafından tamamen tesadüf sonucu bulunur.

Köpeğini düzenli olarak yürüyüşe çıkaran Mestral, her yürüyüş sonrası köpeğine ve çoraplarına yapışan dikenli otları temizlemekten adeta bıkmıştır. Ancak günlerden bir gün köpeğinden ve giysilerinden zorlukla ayrılan otu incelediğinde; aklına bambaşka bir fikir gelir. Fikrini hayata geçirmek için dikenli otun yapışma şeklini taklit eder ve ilk cırt cırtlı bantlar ortaya çıkar.

Bir başka örnek; hastane sterilizasyonu hakkında.

Bunun için derileri son derece kalın olan köpekbalıkları taklit edilir. Derisini gelişmiş mikroskoplarla inceleyen bilim insanları, üst üste binmiş küçük dokunaçlarla karşılaşır. Bu yapı şekli sayesinde köpekbalıklarının, içeriye girecek yol bulamayan bakterilerden ve olası diğer mikroskobik tehlikelerden korunduğunu keşfeder. Öz konusu detay kullanılarak, hastanelerdeki enfeksiyon yayılımı minimum seviyelerde tutulur.

Bir diğer örneğimiz çok kuvvetli yapışkan bantlar hakkında. Hani tuttu mu bırakmayan türdekiler.

Bunun için geko kertenkeleleri örnek alınır.

Kertenkelelerin cam gibi son derece pürüzsüz yüzeylere düz, hatta ters tırmanabilmesinin nedenleri araştırılır. Parmaklarına yakından bakıldığında çizgiler halinde milyonlarca yapışkan dokunaç görünür. O nedenle kertenkelenin bulunduğu yerden çekilip koparılması neredeyse imkansız olur.

İşte bu özellik taklit edilerek düz yüzeylere tırmanmanın ve çok güçlü bantların imalatı mümkün olur.

Bir başka örnek için ilham kaynağı kunduzlar olur.

Kalın kürkleri ile suyun içinde kalan ve hatta üşümeden uyuyan kunduzlar gözlenmeye başlanır. Detaylı inceleme sonrası, kalın kürkün içine hapsolan bir miktar hava sayesinde kuru kaldıkları anlaşılır. Buradan etkilenen mühendisler, ürettikleri yeni kumak sayesinde insanların da soğuk sularda beden ısılarını koruyabilmesine yardımcı olur.

Son örnekte tıpkı parmak izlerimiz gibi, kuyrukları özel ve benzersiz olan kambur balinalar var.

Ağırlıkları 30-40 ton arasında olmasına rağmen çok iyi yüzen, dalan ve zıplayan balinalar araştırıldığında; yüzgeçleri boyunca yer alan çıkıntıların sürtünmeyi azalttığı fark edilir. Neredeyse kütlelerinin yüzde 36’lık kısmına denk gelen bu özelliği; rüzgar tribünlerinin imalatında uygulayan mühendisler; kısa sürede istenen hedefe ulaşır.

Sizlerin de gördüğü gibi insanlığın önünde muhteşem bir kaynak var.

Doğa.

Ondan ilham alınarak yapılacak her bir araştırma, her bir deneme ve tasarım bizlerin yaşamına kolaylık olarak dönecek.

Bunu hiç unutmamak gerek.

Doğa ile uyum içinde, dengesini bozmadan ve saygı göstererek yaşamayı kendimize ilke edineceğimiz umutlu günlere.

Umalım ki çok uzaklarda olmasın.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

01.08.2023

Kaynaklar: https://www.biyologlar.com; https://tr.wikipedia.org; https://www.hypatiabilim.org; https://evrimagaci.org; https://medium.com.

 

DOĞADAKİ EŞSİZ MODELLER (1/2)

Doğa her defasında gizemi ile bizleri kendisine hayran bırakıyor.

Her bir detay öylesine albenili tasarlanmış ki insan üzerinde düşünmeden edemiyor.

Üstelik fark ettikçe, araştırıp öğrendikçe hayranlığımız katlanarak artıyor.

İşte tüm bu güzellikleri fark edip inceleyen, ilham alan, yeri geldiğinde birebir taklit eden ve yaşanan problemlere çözüm olarak sunan yepyeni iki bilim dalı var.

Biyomimetik.

Biyomimikri.

Karşıma çıktıklarında önce isimleri ilgimi çekti.

Ardından yapılanları araştırdıkça merakım arttı.

Gelin beraberce çok fazla derinine inmeden göz gezdirelim bu bilim dallarına. Bakalım sizler de aynı heyecanı yakalayacak mısınız benim gibi.

Biyomimikri, doğanın neredeyse birebir taklit edilmesi, sorunların çözümünde doğadan ilham alınması, yani doğadan öğrenmenin bir yolu.

Türkçe karşılığı "biyotaklit".

Biyomimetik ise doğada bulunan sistemlerin örnek alınması ile yapılan maddelerin, aletlerin, mekanizma ve sistemlerin tümüne verilen isim.

Söz konusu alet ve mekanizmalar; özellikle nanoteknoloji, yapay zeka, robot teknolojisi, tıbbi endüstri ve askeri donanım alanlarındaki ihtiyaçları karşılıyor.

Bu yöntemi benimseyen ve doğadaki kusursuz modelleri örnek alarak çalışmalarına hız katan araştırmacılar; doğadaki hammadde ve ekonomik sistemin peşindeler.

Son yıllarda sıkça duyduğumuz; doğa dostu, az malzemeli, geri dönüşümlü, kendi kendisini onaran, estetik, uzun ömürlü ürün gamı işte bu sayede doğuyor.

Amaç doğadaki yaşam gibi uzun vadeli, mükemmele olabildiğince yakın olmak.

Sadece bunu duymak bile muhteşem değil mi?

Teknolojinin pek çok alanını zenginleştiren, bizleri heyecanlandıran, bilgi birikimimizi artıran bu potansiyel sayesinde; ortaya çıkan yeni mekanizma ve tasarımlar; hepimizde hayranlık uyandırmaya devam edecek.

Demem o ki merak edene, araştırıp gelişene ve yapacağı yeni buluşlarla insanlığa katkı sağlamayı kafasına koyana; önündeki ufuk çizgisi son derece açık.

Bu özel bilim dallarına ilham olan sayısız şahane örnek var doğada.

Hepsi muhteşem bir denge ve uyum içinde. Sadece fark edilmeyi bekliyor.  

Buraya sadece bir kaçını alabildim. Yine de hepimizin bildiği klasik örneklerden farklı olanları okumaya hazır olun derim. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

01.08.2023

18 Kasım 2023 Cumartesi

NEFESLER TUTULDU ATAMIZ EBEDİ YERİNDE (3/3)

Prof. Dr. Kâmile Mutlu 8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'de ev telefonu çalana kadar; nasıl büyük bir tarihi olaya tanıklık edeceğinden habersizdir.

O sırada ateşler içinde hasta yatağında yatmaktadır.

Arayan, dönemin Ankara Valisi olan Kemal Aygün'dür.

Hemen konuyu aktaran vali; naaşın bozulmadan korunduğunu belgelemek için kendisinden Atatürk’ü muayene etmesini rica eder.

O esnadaki halsizliği ve yüksek ateşi nedeniyle; görevi alamayacağını ve başka bir meslektaşının yapabileceğini söylerken bile sesi titrer Mutlu’nun.

Gelin görün ki Vali Aygün ısrar eder.

Prof. Mutlu ise sonraki yıllarda bu tarihi görevi kabul ettiği için duyduğu gururu hiç unutamaz. 

İşte Atatürk’ün mezarı böylesi ehil ellerde itina ile açılır.

Kefenin sargıları açılınca, Prof. Dr. Kâmile Şevki Mutlu, Atatürk’ün yüzüne bakar ve bir süre gözlerini ondan alamaz. Ancak içi çok rahatlamıştır.

Çünkü sadece derisi kahverengi bir hal alan Atatürk’ün yüz hatlarının olduğu gibi korunduğuna şahit olmuştur. Yüzünde hiçbir bozulma yoktur. Sadece uzun kaşlarından bir tutam sol göz kapağı üstüne düşmüştür o kadar.

Bu durum o yıllarda söz konusu tahniti yapan ve hayatına veda eden Prof. Dr. Lütfi Aksu’nun başarısı olarak kayıtlara düşer.

Atamız tıpkı Dolmabahçe Sarayı’nda uyuduğu zamanlardaki gibi huzurlu ve asildir.

Prof. Kamile Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini usulca tabutun başına davet eder.

Her biri tek tek tabutun içine bakar.

En ön sırada yer alan Başbakan Adnan Menderes; katafalka çıkar. O denli heyecanlanır ki rengi solar.  Atatürk’ün yüzüne bakacak o kuvveti kendinde bulamaz ve oradan ayrılır.

Ardından o anda o salonda bulunan herkes Atatürk’ü tek tek görür. Aralarında bayılanlar olur.

Sonrasında naaş, tekrar solüsyonla ıslatılır ve beyaz kefene sarılır.

10 Kasım 1953 Salı sabahı, Atatürk’ün naaşı 12 askerin omuzları üzerinde, top arabasına yerleştirilir. 136 asteğmenin çektiği ve 15 yıl önce Atamızı Dolmabahçe’den Ankara’ya getiren aynı arabayla, Anıtkabir’e taşınır.

Saat 09.05’te saygı duruşu ile tören başlar.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan başta olmak üzere; tüm mülkî ve askerî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu orada hazır bulunur. Kortejin uzunluğu neredeyse 1.5 kilometreyi bulur.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın duygu dolu konuşmasının ardından; beraberce aşağıdaki Mezar Odası’na inilir.

Ardından  Muhafız Alayı’ndan 12 Mehmetçik’in omuzlarında taşınan Atatürk’ün naaşı, saat 13.30’da daha önce vatan toprakları ile hazırlanan mezara başı batı, ayak kısmı doğuya gelecek şekilde indirilir.

Bütün illerden, Selanik’te Atamızın doğduğu evin bahçesinden, Kore’deki Türk şehitliğinden, Suriye’deki Süleyman Şah’ın Türbesinden ve Kıbrıs’tan getirilen o çok sevdiği vatanının toprağında; edebi istirahatgahındadır. Nurlar içinde yatsın.

O yıldan itibaren Atasını ziyaret ederken, oradaki ebedi varlığını hisseden ve gözyaşlarını tutamayan sevgili halkının yüreğindeki yeri ise her daim sonsuzlukta ışıldayacaktır.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

14.11.2023

Kaynaklar: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr; https://www.milliyet.com.tr; https://www.ntv.com.tr; https://www.bbc.com; https://tr.wikipedia.org.

 

 

 

NEFESLER TUTULDU ATAMIZ EBEDİ YERİNDE (2/3)

Türk milleti heyecan içinde bu önemli yolculuğu beklerken; bizzat orada bulunanların yaşadıklarını tarif etmek neredeyse imkansız.

4 Kasım 1953 yılında mezar yeri açılır.

Tam 14 yıl lahdin altındaki geçici kabirde tutulan Atatürk’ün tabutu 6 Kasım 1953 Cuma günü çıkarılır.

Hazırlanan katafalka konulur.

10 Kasım 1938 yılında örtülen ve tabutla birlikte geçici kabre indirilen, burada 15 yıl beklediği için yer yer yıpranan Türk bayrağı yenisiyle değiştirilir.

Katafalk çiçeklerle donatılırken; ilk önce subay ve yükseköğrenim öğrencilerinden oluşan gençlik nöbeti başlar.

Nöbet ertesi günü generallere teslim edilir.

Artık sırada nefeslerin tutulduğu o AN vardır.

Tarih 9 Kasım 1953 Pazartesiyi gösterdiğinde; Prof. Dr. Kâmile Mutlu ve yardımcılarından başka; komite üyeleri, yüksek rütbeli subaylardan oluşan bir askerî şeref kıt’ası ve tabutun açılışında yardımcı olmak üzere Yüksek Teknik Öğretmen Okulundan 10 öğretmen Ata’nın kabri başında toplanır.

Kısa bir saygı duruşundan sonra Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsü Başkanı patolog Prof. Dr. Kâmile Mutlu’nun başlama talimatı ile herkes nefesini tutar.

Mermer lahit sökülür.

Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin üst düzey temsilcileri tabutun çevresinde yerini alır.

Bu arada Başbakan Menderes, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ı tabutun yanına götürür. Makbule Hanım başını tabuta dayar ve dakikalarca öyle kalır.

Ardından tabutun vidaları sökülmeye başlanır.

Tahta tabutun içindeki madeni sandukada gaz birikmiş olma olasılığı düşünülerek, bir burgu ile önden delik açılır. Ancak gaz ya da koku çıkmaz.

Madeni sandukanın kapağı usulca kaldırılır. İlk önce sandukanın içinde hala ıslak kalmış tahta talaşlar görülür. Koruma solüsyonuyla ıslatılan bu talaşlar, naaşın ayak yönüne doğru toplanırken; ortalığı tahnit için kullanılan solüsyonun kokusu sarar. Bu arada 15 yıl önce konulan örnek solüsyon şişesi de bulunur.

Kahverengi bir muşamba ile sarılı naaş tamamen ortaya çıkınca, muşamba açılır. Vücudu örten parafinli sargılar, yüzünü örten ıslak pamuk kaldırılır.

Tam 15 yıl sonra ilk kez Atamızın yüzünü görecek olanların o an ki heyecanları tarifsizdir.

Titreyen eller, hızla çarpan yürekler ve tutulan nefesler…

Ancak aralarında öyle özel birisi vardır ki tam da Atamıza yakışır şekilde başucundadır.

Kefenin sargılarını açıp, Atatürk’ün yüzüne ilk bakacak kişi, Türkiye'nin ilk kadın patoloji uzmanı ve ilk kadın tıp profesörü olan Kâmile Şevki Mutlu’dur.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi histoloji kürsü başkanı olan Prof. Kamile Şevki Mutlu, bu iş için hükûmet tarafından bizzat görevlendirilir.

Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabirden çıkarılmasında da hazır bulunan Kamile Şevki Mutlu; Atatürk'ü ölümünden 15 yıl sonra onu gören ve ona dokunan tek insandır. (devamı 3/3’ de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

14.11.2023

 

NEFESLER TUTULDU ATAMIZ EBEDİ YERİNDE (1/3)

Atamızın aramızdan ayrılışından tam 15 yıl sonra; nefesler adeta tutulur. Çünkü Atatürk için titizlikle hazırlanan anıt mezar biter ve Atamızın ebedi istirahatgâhına alınma vakti gelir.

Gönlümüzde hiç bitmeyen sevgisi ile Atamızın Etnografya’daki geçici yerinden çıkarılıp; onun için özel olarak hazırlanan Anıtkabir’e yolculuğunda yaşananlar öylesine canlı gibi ki.

Her bir satırında tüylerimizin diken diken olmaması içten bile değil.

Türk milletine gömüleceği yer konusunda bir vasiyette bulunmadığı bilinen Atatürk’ün mezar anıtı için; Ankara’nın her noktasından görülen Rasattepe belirlenir. Üstelik Atamızın geçmiş gezilerinde bu tepeyi bir anıt yeri olarak beğenmiş olması da bu tercihi kuvvetlendirir.

Belirlenen yerde Atamıza layık bir yer hazırlanmalıdır.

Bu amaçla 1941 yılında bir proje yarışması düzenlenir. Yabancı ülkeler dahil toplam 49 proje katılır.

En çok beğenilen üç proje arasından Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’ya ait ‘25’ numaralı proje kabul edilir.

750 bin metrekarelik bir alan üzerinde tam 907 metre yüksekte yer alacak olan Anıtkabir; Aslanlı yol, tören meydanı, mozole ve on kuleden oluşacaktır.

Atamızın kabri ise 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahdin, yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında yer alacaktır.

Böylece Anıtkabir'in yapımına 9 Ekim 1944'de başlanır.

Bu arada tam da Atamızın istediği gibi; Anıtkabir’in inşaatında bir ilk yaşanır. Ve Türkiye’nin ilk kadın inşaat mühendisi Sabiha Rıfat Gürayman, devlet adına inşaatı denetleyen baş kontrolör olarak görev alır.

(Hepimiz için son derece özel olan Anıtkabir’in detayları o kadar kıymetli ki; birkaç satırla geçiştirmemek adına bu konu ile ilgili başka yazı dizisi hazırlayıp paylaşmak isterim.)

Anıtkabir’in yapımı yaklaşık 9 yıl sürer.

21 Kasım 1938 sabahı katafalktan alınarak törenle geçici kabri olan Etnografya Müzesi’ne getirildiğini ve Türk bayrağına sarılı olarak 31 Mart 1939 tarihine kadar orada kalan tabutun; lahdin altında hazırlanan oda biçimindeki kabre indirildiğini biliyoruz.

Artık Atamızın bu geçici yerden alınarak ebedi istirahatgahına taşınma zamanı gelmiştir. (devamı 2/3’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

14.11.2023

10 Kasım 2023 Cuma

ATAMIZIN SON GÜNLERİ (3/3)

O son günler giderek artan acı ve üzüntüyle beraber tüm Türkiye için o kadar yoğun bir telaş içinde geçer ki.

Tarih sayfaları 13 Kasım 1938 Pazar gününü gösterdiğinde; yapılan ilk bakanlar kurulu toplantısında; hem cenaze programı hem de Atatürk'ün geçici kabir yeri belirlenir.

Meclis tarafından Anıtkabir inşa edilinceye kadar, Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nde korunmasına karar verilir.

16 Kasım 1938 Çarşamba günü Muayede Salonu saat 10.00'da halkın ziyaretine açılır. Başta ziyaretin 18 Kasım günü saat 24.00'e kadar devam etmesi planlanır.

Ancak elim kayıp haberini duyan canından çok sevdiği halkı, Ata'sına son vedasını yapmak için Dolmabahçe'ye adeta akın eder.

O gece yarısı yaşanan izdihamda; maalesef 11 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 40 kişi yaralanır.

Üç gün içinde Atatürk'ün naaşını yaklaşık 600 bin kişinin ziyaret ettiği kayıtlara düşer.

Durum bu kadar ciddi bir hal alınca Atatürk'ün cenaze namazı; 19 Kasım 1938 Cumartesi günü, sabah saat 07.30 ile 08.15 arasında; Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonu'nda Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılır.

Saat 08.15’te en yakın silah arkadaşlarından 12 tüm general tarafından al bayrağa sarılı sanduka kaldırılır.

Eller üstünde taşınarak itina ile top arabasına yerleştirilir.                

Sırada İstanbul'dan Ankara'ya yapılacak olan son yolculuk vardır.

Saat 08.30'da top arabasıyla Dolmabahçe'den çıkarılır.

Saat 09.00'da hareket eden cenaze alayı Karaköy, Sirkeci, Gülhane Parkı'ndan geçip Sarayburnu'na ulaşır.

Polis süvari müfrezeleri, askerler, çelenk taşıyan öğrenciler top arabasının önünden yürürken; arabanın her iki yanında kılıçları ellerinde 6 general eşlik eder.

Onların hemen arkasından ise sırayla Atatürk'ün istiklal madalyasını taşıyan bir general, eski Afgan Kralı Amanullah, başbakan, milletvekilleri, İstanbul'un asker sivil görevlileri yer alır.

Bu arada tüm sokaklar, caddeler, dükkanlar, evler, hatta camilerin kubbeleri Atasına veda etmek isteyen halkıyla dopdoludur.

Atatürk'ün naaşı, saat 12.45'te Zafer Torpidosu'na konulur. Hemen ardından saat 13.20'de açıkta bekleyen Yavuz Zırhlısı'na taşınır.

Yavuz Zırhlısı, saat 19.30'da İzmit'e varır.

Burada yapılan törenin ardından saat 20.20'de tabut İzmit'te özel bir trene yerleştirilir.

Atatürk'ün naaşını taşıyan tren 20 Kasım Pazar günü 10.30'da Ankara'ya varır.

Ankara Garı'nda onu bekleyenler arasında; Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, milletvekilleri ve komutanlar yer alır.

Türk Bayrağı'na sarılı tabut, Büyük Millet Meclisi önünde bir katafalka konulur.

Aynı gün saat 12.10'dan itibaren de halkın ziyaretine açılır.

21 Kasım 1938 Pazartesi günü Ankara'da pek çok ülkenin yabancı temsilcilerinin de katıldığı bir devlet töreni yapılır.


Sonra da bir top arabasına konulan tabut, Etnografya Müzesi'ne getirilip giriş salonundaki katafalka yerleştirilir.

Atatürk'ün al bayraklı tabutu 31 Mart 1939 tarihinde Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabre alınır.

Taa ki Anıtkabir'e nakledilinceye kadar.

Tam 15 yıl sonra nefeslerin tutulduğu, adeta tüylerimizi diken diken eden o nakli; bir başka yazı dizimde aktarmaya çalışacağım. Detayları o kadar muhteşem ki şimdiden kaçırmayın derim.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

02.11.2023

Kaynaklar: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr; https://onedio.com; https://www.sozcu.com.trhttps://www.sabah.com.tr.

 

 

 

 

 

 

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...