8 Ekim 2013 Salı

ENDİŞE ETMEKTEN YORULDUM – SEDONA YÖNTEMİ (2/3)

Sedona Yöntemine ön hazırlık yapma amacıyla; bilmemiz gereken Serbest Bırakma metodunun, zihnimizde daha kalıcı olmasını istiyorum. Bu amaçla, sizlere geçenlerde izlediğim bir video açılımından bahsetmem yerinde olacak diye düşünüyorum.   

Elimize bir kalem alıyor ve tutuyoruz. Bu kalem bizlerin istenmeyen duygularını, düşüncelerini, hislerini; kendimizle ilgili inançları, üstlendiğimiz rol ve kimlikleri temsil ediyor. Elimiz ise yüreğimizi, yani farkındalığımızı. Şimdi elimizdeki kalemi sımsıkı kavrıyoruz. Bunu yeterince uzun süre yaptığımızda rahatsız edici olduğunu hissediyoruz. Duygularımızda da aynı şeyi yapmıyor muyuz aslında? Şimdi kalemi elimizde ileri geri hareket ettirelim. Kolayca yapabiliyoruz. Çünkü kalem elimize yapışık değil. Ama iş kendi kimliğimize ve duygularımıza geldiğinde; hemen sıkıca sahiplenme duygumuz öne çıkıyor. Örneğin, sinirlendiğimizde ‘sinirliyim’; üzgün olduğumuzda ‘üzgünüm’ diyor; tamamen o duygu hali olduğumuza inanıyoruz. Yani bu duygu ya da rolleri sanki bize aitlermiş gibi üstleniyoruz. Ve bu arada hepsini  kendimizin seçtiğini unutuyoruz. Ve onlara sımsıkı tutunuyoruz, kaybetmekten korkar gibi.

Oysa ki yeni bir seçim yapabilir, pozitif rollere ve kimliklere de saplanıp kalabiliriz. Öyle değil mi? Ancak bizler bunu yapmak yerine, üzerimizde uzun süre kalmış olan negatif rol ve kimliklere, duygu ve inançlara bağlı kalmayı seçiyoruz. Bu halimizle zor hareket ediyor, yaşamdan tat almayı bırakıyor ve elimizdekileri kaybetmemek adına bir de gayret gösteriyoruz. Hiçbir yerlere kaçmasınlar diye koruyoruz. Adeta üstlerine kapanıyoruz. Kimselerin yaklaşmasına izin vermiyoruz. Elimizden almak isteyenlere hemen tepki gösteriyor; daha da içimize dönüyoruz. Acılarımız, kederlerimiz ve negatif duygularımızla bir başımıza kalmaktan mutluymuşuz gibi yapıyoruz. Şöyle bir düşününce ne kadar da doğru aslında ve ne kadar da gereksiz.

Şimdi elimizde hala tutmaya devam ettiğimiz kaleme dönelim. Sımsıkı tuttuğumuz ve artık bizim bir parçamız haline kalemi yeniden hatırlayalım. Ve elimizi aşağıya doğru çevirip, kalemin düşmesine izin verelim.

Ne kadar kolay bir hareket. Öyle değil mi? İşte bitti. Elimizi acıtan o duygudan bir hamlede kurtulduk. İşte kesinlikle kendimize ait olduğuna inandığımız inançları, kimlikleri ya da duyguları da serbest bırakarak kurtulmak bu kadar kolay aslında. Kendimizle ilgili inançlarımızdan, asla serbest bırakamayacağımızı düşündüğümüz duygularımızdan bu yolla kurtulabiliriz. Tek yapacağımız şey, bu duyguları serbest bırakmaya karar vermek ve bırakmak. Tıpkı elimizdeki kalem gibi.

Serbest bırakmanın bu kadar kolay olduğunu öğrendikten sonra; bence artık Sedona 
Yöntemini adım adım uygulama zamanıdır. Hazır mıyız?

Sedona Yöntemi basit bir yöntem, sadece soru cevap şeklinde ilerliyor. Sorulara kısaca “Evet” ya da ”Hayır” diyoruz. Ve o cevapların bizi ulaştırdığı noktalarda kendimizi daha yakından tanımaya başlıyoruz. Ancak önemli olan o anda içimizden gelen cevabı verebilmek. Ve bu çalışmayı yaparken serbest bırakma yöntemini, kalem örneğini hep aklımızda tutmak.

Sedona Yöntemi bizlerin tüm olumsuz duygularımızdan kurtulmamızı kolaylaştırıyor. Fark etmeden baskısı altına girdiğimiz tüm şartlandırmalardan özgür bırakıyor. Nasıl mı? Gelin adım adım yapalım beraberce. Ama hayal gücümüze ihtiyacımız olacak, onu da yanımıza almayı unutmayalım.

Duygularımız beynimizde beliriyor ama beden de yaşatıyoruz onları. İşte çıkış noktamız da burası. Bedenimizde her neredeyse olumsuz duyguyu bulup onu hayal gücümüzle yok etmemiz, kurtulmamız gerekiyor. Peki ‘ o olumsuz duygu bedenimizin neresinde?’ diye soracak olursanız onu bulmanın yöntemi de basit. Kendimizi rahat hissettiğimiz bir yerde belki gözlerimizi kapatarak; o ANA, ŞİMDİye ve nefesimize odaklanmak. İçimizi acıtan olumsuz duyguyu bedenimizin neresinde hissettiğimizi kendimize sormak.

Tabii ki öncelikle, bu duyguyu ve içimizin acıdığını kabul etmemiz şartıyla. Şimdi  içimizi acıtan o duyguyla yüz yüzeyiz. Hissediyoruz. Ve ilk kocaman adımı çoktan attık. Aslında kendimizden bile inkar edip, sakladığımız o duygu ile yüzleştik. Ve içimiz belki de eskisinden daha çok acıdı. Olsun, devam ediyoruz. Kendi iç sesimizle madem içimizi acıtan böylesi bir duygumuz var, o halde onu bırakmamız gerektiğini tekrar ediyoruz. Bunu tüm kalbimizle istiyoruz, çünkü ruhumuzun huzura, özgürlüğe, kanat çırpmaya ihtiyacı var. Şimdide olduğumuza göre ve duygumuzla yüzleştiğimize göre hiç vakit kaybetmeden salıveriyoruz. Zihnimizden uzaklaştırıyoruz. Daha güzel şeyler düşünerek, o karanlık kısmın yok olduğunu; yerine en güzel renklerin dolduğunu hayal ederek belki de. Ve bu ritüeli o olumsuz, iç acıtan duygumuzdan kurtulana değin yapıyoruz. 

Evet başlarda zorlanıyoruz. Olmuyor, olmuyor. Ama pes etmek yok. Bir süre sonra içimizin bir kuş kadara hafiflediğini fark edeceğiz. Ardından kendimizi dinginliğin, mavi sakin suların, huzurun kollarına bırakıyoruz. Ve kendimize, gücümüze hayran olarak ne kadar iyi hissettiğimizi fark ediyoruz. Her şey için şükrediyoruz kocaman tebessümlerle hem de. Ve benim sıklıkla yaptığım gibi kollarımızla kendimize sarılıp, derinden  sevgimizi hissediyoruz. (devamı Osho’nun Kuralı ile 3. Bölümde)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

19.09.2013


1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...