2 Ekim 2013 Çarşamba

HAYATIN DOĞRUSUNA YANLIŞINA (1 / 2 )

Yaşamın o sihirli dünyası içinde hep daha güzele doğru adımlarımız. Hep daha çok sevgi ve aşk olsun istiyoruz yanımızda yöremizde. Hep daha çok mutluluk. Attığımız her adımda bizleri destekleyecek, pozitif enerjileri yüksek, ışıl ışıl yüreklerle kuşatılmayı arzu ediyoruz. Ve elbette tebessümlerimizin çoğalmasını.

‘’Bir kez içindeki göğe yerleştin mi, bir yuva buldun mu; eylemlerinde ve davranışlarında muhteşem bir olgunluk yükselir. O zaman yaptığın her şeyde bir zarafet vardır. O zaman yaptığın her şeyin ta kendisi bir şiirdir. Şiiri yaşarsın; yürümen dans olur; sessizliğin ise müziktir.’’

Felsefesine hayran olduğum ünlü Hintli düşünür Osho’nun bu sözleri hayata bakışım hakkında öyle çok şey anlatıyor ki, seviyorum sözlerini. Hayatı şiir gibi yaşayabilmek, engellerde bile dansla yürüyebilmek ve sessiz kaldığın noktalarda bile evrene anlamlı nüanslar bırakabilmek… Kaliteli bir yaşam tarzını, hayata karşı hepimizin özlediği naif duruşu dile getirir bu cümleler. MUHTEŞEM bir bakış açısı, öyle değil mi?

Ancak hayatı hep doğrularla yaşamak insanı bir yerden sonra bıktırıyor mu acaba? Böyle düşünmeme sebep olan geçen ay okuduğum bir kitap. İsmi ‘’Beni Hep Sev’’. Kusursuz hayatı içinde tek düze yaşayan bir gencin, kendisine göre yanlışlarla dolu yaşama imza atan bir kıza olan aşkı, hatta bağımlılığı.

Pekiyi sorarım size; kusursuz hayatın tek kusuru özlenir mi? Aranır mı? Deli gibi sevilir mi? İnsanı düşündüren noktaları var. Biraz daha geniş yelpazeden baktığınızda hak vermiyor da değilsiniz öte yandan. Ama bu durum zıt karakterlerin birbirini çekmesi yasası ile açıklanıp geçilmemeli bence. Evet doğrudur. Zıt kutuplar, zıt karakterler birbirini çeker. Ama buradaki durum biraz daha farklı. Yanlışların içinde olan kişi değil; tamamen doğruların içindeki kişi bağımlılık derecesinde bağlanıyor. Diğerinin umurunda değil o kadar. Elbette hayatındaki onca yanlışın arasında doğrularla yaşayan birisinin hayatına girmesi  ona artılar kazandırıyor; ama o kadar. Bir süre sonra sıkılmaya başlıyor. Çünkü hayatında hep yanlışlara yer var. Doğruları yapan, savunan birisi ona fazla geliyor. Daraltıyor.

Gelin dağınık çalışmayı seven ve masası  hep kağıtlarla, dosya yığınlarıyla kaplı birisinin durumunu ele alalım. Hayatını düzgün yaşayan, tertipli, düzenli birisi için kabul edilebilir bir manzara dahi değildir. Ama o kişi, o dağınıklıkta daha kolay konsantre olur ve rahatça çalışır. Hatta aradıklarını da kolayca bulur. Çünkü öyle çalışmaya alışmıştır, böyle çalışmak onun için bir anlamda özgürlüktür. Bir gün bir başkası sadece iyi niyetiyle de olsa masasını toparlasa.  Dosyalarını düzenlese, kağıtlarını uygun yerlere dizse kıyamet kopar. Rahatsız olur o düzenden. Ve işin ilginç yanı o düzen içinde aradıklarını bir türlü bulamaz. Öyle değil mi? Hayattaki karmaşık yaşama, yanlışlara  alışkan birisi için de hep doğru bir yaşam tarzında yaşamaya uymak zor  gelir. Adeta eli ayağına dolaşır. Kendisini bir türlü rahat hissedemez.

Pekiyi madalyonun diğer tarafındaki bay doğru için durum nedir  dersiniz? O kendini bildi bileli alışık olduğu düzeninden sıkılmış, hayatına renk mi katmak istemiştir? Yoksa hayatı hep doğrularla yaşadığında yakalayamadığı mutluluğu, yanlışların arasındaki kişide bulduğu için mi doğrularından sıkılmıştır?  

Yıllardır yapamadığı her şeyi yapmış olmasına, hayatı hep yanlışlarla dolu olmasına rağmen yine de hayatından mutlu bir insana rastlamak önce şaşırtır bay doğruyu. Ama sonra doğru hayatının tek yanlışı olmasını ister tüm benliğiyle. Kendisine, düşüncelerine, yaptıklarına uymadığını bildiği halde kabullenir. Ama karşı taraf yanlışlarla yaşamaya o denli alışmıştır ki bay doğrunun hayatından bir süre sonra sıkılır. İleride belki de pişman olacaktır ve olur da ama kendi yanlışlarla dolu dünyasında daha mutlu olacağını düşünür. İlginç değil mi? Bay doğruyu bir kurtarıcı olarak görmez. Hayatına çeki düzen verecek, onun da doğrularla daha kolay yaşamasına olanak tanıyacak renkli bir merdiveni elinin tersiyle iter, düşürür. Neden ?

Bu noktada doğru ve yanlışı biraz açmak gerekli diye düşünüyorum ben. Çünkü evet doğrular var ve yanlışlar… ama kime göre, neye göre, hangi zamana göre bu doğru ve yanlışlar? Bu yanlışları kim belirlemiş, ne zaman? (cevabı ve daha fazlası 2. Bölümde)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


10.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...