İnsan dünyasına dair anlayışımızı genişletmeyi amaçlayan; insan yaşamının biyolojik, sosyal, felsefik ve kültürel yönlerini inceleyen çok özel bir bilim dalı antropoloji; yani insan bilimi.
Bu
alanda çalışmış pek çok değerli bilim insanı var elbette.
Ancak
onlardan bir tanesi var ki hayli özel.
Neden
mi?
Özverisi,
çalışkanlığı, sabrı ve yaptığı çalışmalar sayesinde halka anropolojiyi
sevdirmiş.
Sosyolog
bir anne ile ekonomi profesörü bir babanın beş çocuğundan ilki.
Amerika
doğumlu.
İsmi
Margaret Mead.
Kadın
haklarından, çocuk yetiştirmeye; onların
korunup ihtiyaçlarının karşılanmasına; ahlaktan açlığa kadar hemen her konuda
kültürel farklılıklar üzerinde çalışmış.
Özellikle
bireyin yetişmesiyle kültür arasındaki ilişkilerin üstünde durduğu sayısız
makale yayınlamış.
Değişik
coğrafyalarda yaptığı titiz çalışmalar ve araştırmalar onu diğer meslektaşlarının
bir adım ötesine taşırken; akademi çevresi dışına hitap eden az sayıdaki antropologdan
biri olma özelliği kazandırmış.
Geride bıraktığı sayısız eseri ile dünya çapında övgüyü hak eden, adına posta pulu basılan bu özel kadın; medeniyetin başlangıcını bizlere öyle özel bir cümle ile ifade eder ki; önce biraz şaşırmamak ardından düşünmemek elde değil.
Günlerden
bir gün Margaret Mead’e bir öğrencisi; o ana değin belki de çok kişinin
kafasını kurcalayan bir soru sorar.
Soru
bugünkü yazımızın başlığı.
Bir
kültürdeki ilk uygarlık işareti nedir?
Ya
da kısaca medeniyetin başlangıcını ne temsil eder?
Antik
bir kültürde medeniyet ölçüsü olarak neye bakar, neyi araştırır insan?
Hepimizin
aklına bir sürü yanıt geliyor biliyorum.
Ancak
antropoloğun verdiği yanıt hayli ilginç.
Margaret Mead’e göre; antik bir kültürde uygarlığın ilk belirtisi kırık ve iyileşmiş uyluk kemiğinden ibaret. Tıpkı kırık kemikle yaşayamayan hayvanlar alemi gibi. Çünkü hiçbir hayvan kırık bacaktaki kemik iyileşene kadar hayatta kalamıyor. Kısa sürede kendinden güçlü bir başkasına yem oluyor.
Oysaki
iyileşen kırık bir kemik; bir başkasının zaman ayırıp yarayı iyileştirdiğini ve
iyileşene kadar ona baktığını gösteriyor.
Kısacası
zor durumda olan birine yardım etmek medeniyetin başlangıcı olarak kabul
ediliyor.
Bir
başka değişle, medeniyet ancak toplumsal yardımla mümkün kılınıyor.
Peki
medeniyet nedir dersiniz?
Önce
sözlük anlamına bakalım.
Medeniyet,
milletlere ait bazı kültür değerlerinin, birçok millet tarafından benimsenerek
ortak duruma gelmiş bütününe verilen isim.
Yani milletler arası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtalarının tümü.
Şimdi
durup biraz düşünelim.
Kim
ya da kimler, zor durumda olan birine zamanını ayırıp yardım ediyor?
Daha
geniş yelpazede hangi ülkeler toplumsal yardım için önceliklerini erteliyor?
Zor
bir soru; çünkü birbirimizi yeterince anlamadığımız ve hep kendi
önceliklerimizi ön plana aldığımız bir dünyada yaşıyoruz.
Şahit olduğumuz kavgalar, çekişmeler, savaşlar da bunun göstergesi.
Bu
kaos ortamında maalesef kaybettiğimiz pek çok güzel değer var.
Ama
unutmamız gereken şey, birbirimize bir şekilde ihtiyacımız olduğu gerçeği.
Bu
ihtiyaç bireylerden başlayıp topluluklara, milletlere kadar devam eden bir
özellik.
Yaşam
hakkına saygıyla başlayan, sevgiyle güçlenen ve iyilikle yol alabilen herkese
selam olsun. İnanıyorum ki dünyamız bu özel insanlar sayesinde ayakta kalacak.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
10.08.2022
Kaynaklar:
http://unlurehberi.blogspot.com; https://tr.wikipedia.org;
https://catlakzemin.com.