25 Nisan 2020 Cumartesi

UZUN İNCE BİR YOLDAYIZ


Ahir ömrümüzde belki de ilk defa AYNI DUYGULARA sahibiz.

Dünya üzerinde istisnasız her ülke derin bir sınavdan geçiyor.

Aramızda hiçbir fark yok artık.

Hepimiz aynı zorlu mücadele içindeyiz.

Evet bu mücadelede koşullarımız aynı değil belki ama duygularımız benzer.

Endişeliyiz hem de hiç olmadığımız kadar.

Korkuyoruz en çok da kaybetmekten.

Özgürlük alanlarımız hiç olmadığı kadar kısıtlı.

Tertemiz deniz havasını içimize çekeceğimiz günlere hasret kaldık.

Sevdiklerimizden ayrıyız.

Sadece sesleriyle avunmaya çalışırken; kucaklaşmanın, sevgiyle dokunmanın önemini daha da derinden hissediyoruz.

İstediğimiz anda ulaşıp almaya alışık olduğumuz ne çok detay varmış hayatımızda. 

Şimdilerde onları elde etmek için fazladan mücadele ediyor, ardından beklemeye geçtiğimizde ise sabretmeyi yeniden öğreniyor gibiyiz.

Elimizin altındayken kıymetini bilmediğimiz, görmezden geldiğimiz detayların farkına 
vardıkça şükür duygularımız katlanarak artıyor.

Zaman zaman sabrımız tükeniyor.

Karamsarlık bulutları her yanımızda dolanıyor.

Ruhumuzu ele geçirmek için olmadık oyunlar sergiliyor.

Varsın olsun.

Bizler yine de UMUTLA yarınları bekliyoruz.

Kabus dolu rüyadan uyanıp yaşamın içine akacağımız günleri iple çekiyoruz.

Evet yolumuz uzun.

Evet yolumuz zorlu.

Sevdiklerimizi kaybettik bu yolda.

Maddi kayıplara uğradık.

Ruhen çok hırpalandık.

Tüm bu olumsuzlukların ne zaman biteceğini kesin olarak bilememek ise en zor olanı.

Sabır taşımız çatladı çatlayacak.

Ama her ne oluyorsa, tüm bu yaşananların bir süre sonra, gideceğimiz yolu hazırladığı kesin.

Tıpkı İtalya’nın önemli yazarları arasında sayılan, Küba doğumlu İtalo Calvino’nun dediği gibi;  

"Yitirilmiş bir geçmişin anısı, kavuşmayı arzuladığımız bir geleceğin güvencesini oluşturur."

Peki bu yolda ne yapalım da; zamanı belirsiz olsa da; umutla beklenen geleceği güvenle kucaklayalım?

Konunun uzmanları içsel dengemizi korumanın önemi üzerinde duruyor.

Nasıl yaparsak yapalım, önemli olanın dengede kalmak olduğunun altını ısrarla çiziyor.

Yapabilir miyiz dersiniz?

Bence evet.

İçimizdeki sevgiye sığınıp yaşam dengemizi sağlama alabiliriz.  

Alırken vermeyi bildikçe, etrafımızda olan bitenin karanlık kısımlarında kalan gizli güzellikleri fark ettikçe, sabırla beklemenin zor olsa da yapılabilir olduğunu öğrendikçe, yerine oturmaya başlayacak her bir parça.

Eksikler tamamlandıkça, sevgimizle gönülden paylaşmayı hayat biçimi haline getirdikçe dengemiz yerini bulacak.

Sevginin kendisi olup baktığımız her şeyde güzellikleri keşfetmek ve yürekten şükretmek ne büyük istisna.  Yapabilenlere selam olsun.

Neden mi?

Yanıtını, çalışmalarını keyifle takip ettiğim Sn.Hilmi Işıkören versin istiyorum;

‘’Hayat iki seçenek sunar, savaşmak ve kabullenmek. Farkındalık ise ne zaman hangisini seçmemiz gerektiğini fısıldar.’’

Farkındalık radarımızı açık tutarak; hayatın sunduklarını yeri geldiğinde savaşarak, yeri geldiğinde kabullenerek almak; içsel dengemizi bulmamızda yardımcı olacak.

Ben buna inanıyorum.

Düşünsenize; koşullar ne kadar zorlayıcı olursa olsun etrafımızdaki güzellikleri görüyor olmak, bunun için çabalamak ve sabırla beklemek bile öyle güzel ki.

Biliyorum sizler de benim gibi düşünüyorsunuz.  Aynı uzun ince yolda aynı duygularla yürürken, elim ellerinizde yüreğim yüreklerinizde kalsın. Kalsın ki BİR olduğumuzu hissedip yarının umuduna kocaman gülümseyelim. Gülümseyelim ki ayrı kaldığımız günler boyunca gülümsemelerimiz bir arada tutsun hepimizi.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

22.04.2020

Kaynaklar: https://www.neokur.com; https://gulenaypema.com.
            













5 Nisan 2020 Pazar

DÜNYANIN EN KISA MEKTUBU


Mektuplar teknolojinin yaşantımızı kuşatmadığı yıllardan bir hatıra olarak kaldı yüreğimizde. Oysaki duygularımızı sözcüklere yüklerken ve satır satır o mektupları dokurken çok daha farklıydı bazı şeyler. Daha zarif, daha dokunaklı, daha sarıp sarmalayıcıydı.

Üstelik mektuplar ne kadar uzun olur ve el doldurursa o kadar kıymetli diye düşünülürdü. Bir çırpıda okunsa da en uzun mektup ve o mektubu getirenin yolunu her gün gözlemek yok mu? İşte o hepsinden daha heyecanlıydı.

Bekleme süresi uzadıkça sabır azalır; endişe, duygularımızı karmakarışık edinceye kadar bizden ayrılmazdı. Ta ki o mektubu alıncaya değin.

Yine de aklın zekayla bir olduğu durumlarda, bazen bir iki sözcük ya da kısacık bir cümle bile hislere tercüman olabiliyor.

İşte buradan yola çıkarak dünyanın en kısa mektubunun peşine düşelim ister misiniz?

Bunun için gelin beraberce Fransa’ya ve 1862 yılına uzanalım.

O dönemlerin romantik akımına bağlı ünlü Fransız şairi, roman ve oyun yazarı Victor Marie Hugo karşınızda.

Severek defalarca okuduğumuz ‘’Sefiller - Les Miserables’’ romanının henüz bitirildiği zamanlardayız.

Romanını bitirip yayıncısına teslim eden Hugo dinlenmek için kısa bir tatile çıkar. 
Ancak her yazar gibi onun da içi rahat değildir. Çünkü romanının satış durumunu düşünmekten ve endişe etmekten kendini bir türlü alamaz. Bunun için de yayıncısına dünyanın EN KISA MEKTUBUnu yazar.

 “?”

Mektubu alan yayıncı ise yazarımız kadar yaratıcı ve zekidir. Hugo’nun kısacık sorusuna aynı kısalıkta aşağıdaki yanıtı verir.

 “!”

Cevabı gören Hugo çok mutlu olur. Artık endişeleri kaybolmuştur.

İşte o yıllardan günümüze, bir noktalama işareti ile hayat bulan mektup ‘’Dünyanın en kısa mektubu’’ olarak tarihe geçer.

Her gün gördüğümüz halde varlığına alıştığımız ve yalnızca yokluğunda fark ettiğimiz noktalama işaretlerinin gücü burada saklı değil mi sizce de?

Ancak ünlü yazarın Sefiller romanında yaptığı bir başka büyüleyici özellik daha var ki; hazır yeri gelmişken onu da paylaşmazsam olmaz.

Romanını yazarken zekasını ustaca kullanan ve okuyucularını düşündürürken farklı şekillerde şaşırtmayı seven Hugo; aslında tarihe bir imza daha attığından habersizdir.

Romanı okurken farkına varanlar vardır mutlaka, ama ben geçmiş yıllarda okurken fark edememişim.

Sefiller romanındaki o büyüleyici özellik nedir dersiniz?

Romanda tam 3 sayfa süren tek bir cümle var.

Evet yanlış okumadınız sadece tek bir cümle ve 3 sayfa sürüyor.

İçinde 823 Fransızca sözcük, 93 virgül, 51 noktalı virgül ve 4 tire yer alıyor.

Bu özelliği ile Fransız Edebiyatının en uzun cümlesi unvanını elde etmiş.

Tüm bu bilgilerden sonra Victor Hugo’nun bu güzel dünya klasiğini yeniden okumaya; 1800’lü yılların Paris’ine gitmeye; aşkı, sevgiyi, aile ilişkilerini, merhameti ve adaleti hatırlamaya var mısınız?

Ama önce tam bu noktada, bir başka soru daha sormama izin verin lütfen.

Siz de benim gibi sadece Fransa’da değil, tüm dünyada en uzun cümlenin yer aldığı romanı merak etmediniz mi?

Yıllar içinde tarih sayfaları önümüze iki romanı çıkarıyor.

Bunlardan ilki ‘’Ullyses’’.

Yazarı Fransız James Joyce.

Dublin'de geçen bir günü anlatmış. 1922 yılında kaleme alınan roman, Homeros'un Odysseia'sı üzerine kurulmuş.

O yıllarda dünyanın en uzun cümlesi ünvanını 4.391 sözcük ile elde etmiş. Okuması yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Ancak yıllar yılları kovalayınca rekor günümüze yakın yıllarda yeniden kırılmış.

Şu anda dünyanın en uzun cümlesine sahip roman “The Rotters’ Club”.

İngiliz yazar Jonathan Coe tarafından yazılmış.

Yazarın Birmingham'daki deneyimlerinden esinlenilen roman 2001 yılında basılmış.

Şimdi sıkı durun.

Halihazırda dünyanın bu en uzun cümlesi tam 13.955 sözcükten oluşuyor. Okuması iki saati geçiyor olmalı.

Dile kolay.

Laf lafı açıyor hesabı, dünyanın en kısa mektubundan yola çıkıp nerelere vardık. Uzun tuttuysam affola. Ama biliyorum ki her yeni bilgi beyin dağarcığımız için bir hediye.

Son söz olarak zekasını aklıyla kucaklayan ve tarihe ışıltıyla göz kırpan tüm kalplere selam olsun.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ 

04.04.2020





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...