31 Ağustos 2023 Perşembe

BAŞKALARI

Hep başkaları için yaşıyoruz.

Hayatımız için en önemli kararları verirken bile sahnede yine başkaları oluyor.

Kendi değerimizi, isteklerimizi, arzularımızı, hayallerimizi hiçe sayarcasına kulaklarımızda hep aynı söz tekrar edip duruyor.

‘Başkaları ne der?’

Peki neden?

Çocukluğumuzdan itibaren böyle yetiştirildik diye mi?

Yanıtlar tartışılır elbette.

Ama gerçek olan şu ki, başkaları hayatımızın her anında oldukça etkili.

Sonrasında rol yapıyor gibiyiz; ruhumuzun sesine kulaklarımızı tıkayarak.

Yeri geliyor kendimize bile yalan söylediğimiz oluyor ve yaşam bu şekliyle geçip gidiyor.

Ara ara sorguladığımız, her şeye ‘’artık tamam, buraya kadar.’’ dediğimiz anlar dışında.

Bazen sevdiğimiz için değil, kabul görmeyi istediğimiz için bu baskılara sessiz kalıp dayanıyoruz, belki de dayanmaya çalışıyoruz.

Tabii bu arada unutmamak gerek ki, etrafımızdakiler için bizler de bir BAŞKASIYIZ.

Onları yargılayan, zaman zaman farkında olmadan aşağılayan, hatta baskı kuran bizleriz.

Toplumun bizlere dayattığı yerleşmiş kurallara uymayan herhangi bir kimse ya da olay görmeye duralım.

Aklımız hemen başlıyor yargılamaya.

Ardından suçlamaya.

O anda madalyonun arka tarafına bakmak, empati yapmak aklımıza dahi gelmiyor.

En zor olanı ise hiç şüphesiz en yakınlarımız tarafından yapılan dayatmalar.

Sevgi yelpazesi altındaki baskılar.

Kimine boyun eğiyoruz, kimine sessiz isyanlarla haykırıyoruz.

Ama sonuç çoğu zaman başkalarından yana oluyor. Özellikle hayatımızın dönüm noktası olacak önemli kararlardaki çaresizlik belki de en acı olanı. Çünkü üzerinden yıllar geçse de unutulmuyor.

Oysaki ne güzel demiş Cemal Süreyya bakın Hayat şiirinde;

‘’Hayat resim yapmak gibidir.

Renkler senin tercihindir.

Siyahlı beyazlı da yaşayabilirsin.

Rengarenkte...

Yanlış bir fırça darbesi; bütün bir resmi mahvedebilir.

Yaşamak istiyorsan gülüp geçeceksin.

Gülüşün dostuna mutluluk, düşmanına eziyet olacak.

Dilinde neşeli şarkılar, elinde rengarenk çiçekler.

Dans eder gibi hayatla, mutluluğun resmini çizeceksin.

"Uçmak için kuş olmak gerekmiyor, küçük sevinçler olsun yeter."

İçimizde başaranlar mutlaka var. Ve ben onları alkışlıyorum her daim. Hayata karşı harika bir duruş sergiledikleri için.

Onlar belki bilmeden belki de bilerek tıpkı Murphy Yasası’nda söz edilenler gibi davranıyor.

Nasıl mı?

Murphy yasasına göre;

‘’-Kaybetmeyi göze aldığında kazanıyorsun.

  -Yalnızlığınla barıştığında seviliyorsun.

  -İnsanları umursamadığında onaylanıyorsun.

  -Neyi bırakırsan o sana çoğalarak geri geliyor.’’

İşte her şey bu kadar basit.

Kendimiz için yaşamanın bir bencillik olmadığını bilerek ve gülümseyerek adım attığımız her yeni güne selam olsun.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

11.04.2023

 

 

17 Ağustos 2023 Perşembe

KURT İLE KUZU

Yazımın başlığı öyle hissettirse de bu bir masal değil.

Geçmiş yüzyıllarda yapılan bir deney aslında.

Stres ve korkunun nelere sebebiyet verdiğini göstermesi açısından oldukça önemli.

Deneyin sahibi ‘erken tıbbın babası’ olarak bilinen önemli bir doktor.

İbn-i Sînâ ya da Batılıların söylemiyle Avicenna.

Kendisi aynı zamanda bir düşünür, astronum ve yazar.

"Büyük Üstat" ismiyle de tanınıyor.

Yaşadığı dönem İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen; bilim, ekonomi, ve kültürün zirveye ulaştığı Orta Çağ dönemi.

İşte bu dönemde batı dünyası tarafından modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak kabul edilir.

İbn-i Sina’nın tıp ve felsefe başta olmak üzere değişik alanlarda ses getiren yaklaşık 200 kadar kitabı var.

Yaptığı türlü deneylerle kendi dönemine ışık tutan İbn-i Sina; günlerden bir gün özellikleri birbirine tıpatıp benzeyen iki kuzuyu özel bir kafese koyar.

Yaşları, cinsleri ve kiloları aynı olan kuzular, itina ile aynı miktarda yem ve su ile beslenir. Yani her ikisi için de beslenme ve konfor şartları aynıdır.

Bir süre sonra kafesin yanına içinde kurt olan bir başka kafes daha getirilir. Ancak konumu öyle ayarlanır ki, kafesteki kurdu kuzulardan sadece bir tanesi görebilir.

Aradan aylar geçer.

Geçen süre içinde kuzuların ikisinin de serpilip büyümesi gerekirken; bir tanesi diğerine oranla daha güçsüz ve çelimsiz kalır. Bir süre sonra da çelimsiz olan kuzu hastalanıp ölür.

Diğer kuzu ise sağlıkla büyümeye devam eder.

Beslendiği ve iyi bakıldığı halde yaşamını kaybeden kuzu hangisidir dersiniz?

Her gün karşısında kurdu gören ve gördükçe korkusu artan kuzu.

Deneyin sonunda İbn-i Sina bir rapor hazırlar.

Ve o raporda kuzunun ölüm nedenini, yaşadığı stres ve korkuya bağlar. Böylece beyindeki olumlu ya da olumsuz düşüncelerin sağlık üzerindeki yadsınamayacak etkisini göstermiş olur.

O tarihlerden günümüze gelinceye kadar adım adım ilerleyen tıp bilimi bu deneyden her defasında yararlanır.

Şimdi buradan hareketle, zihnimizde bir şekilde beliren korku ya da stresin; beden sağlığımıza olası etkisini yeniden ciddiyetle düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.

Neden mi?

Çünkü korku sırasında bedenimizin verdiği tepkiler inanılmaz.

Herhangi bir olay karşısında kendimizi tehlikede gördüğümüzde hissettiğimiz huzursuzluk duygusu, bir anda yerini korkuya ve kaygıya bırakıyor. Bu duruma tehlike gerçekse korku, sadece tedirginlik boyutunda ise kaygı diyor konunun uzmanları.

Peki korku sırasında bedende neler oluyor da bazı durumlarda yaşam sonlanıyor?

Korku anında bedenin verdiği tepkileri bilim insanları bakın nasıl açıklıyor?

İnsan önce irkiliyor. Bir anda beti benzi atıyor. Göz kapakları açılıp kapanıyor. Baş öne eğiliyor. Omuzların dış kenarları kasılıyor. Beden öne doğru eğilmeye başlarken, karın düzleşiyor. Dizler bükülüyor. Bir anda soğuk bir ter oluşuyor. Kalp atışı hızlanıyor. Ağız kuruyor.

Beyin ise panikliyor. Olay her ne ise görüntüyü belleğe kaydetmeye başlıyor. İşte o anda bilinçsiz bir tepki oluşuyor ki insan henüz üzerinde düşünemeden istem dışı bir şeyler yapıyor. Atlıyor. Eğiliyor. Yere yatıyor. Ya da olduğu yerde donup kalıyor. Bundan hemen sonra ise iki karşı tepki gelişiyor.

Kork-kaç-panik.

Kork-savaş-öfke.

Korktuğumuzda beyne giden sinyaller fiziksel ve duygusal tepki vermemize neden oluyor. Sinir sistemi hareket geçiyor. Ölüm ve yaşam enerjimiz aktive oluyor. Bu enerji sayesinde hayatta kalıyoruz.

Aramızda deneyimli olanlar, ne yapacağını bildiği için savaşıp kurtuluyor. Şansız olanlarımız içinse durum zorlaşıyor. Çünkü korku anında her birimiz farklı tepkiler veriyoruz. Önemli olan aktive olan enerjiyi hayatta kalmak adına kullanmak, bunun için de korkuyu kontrol edebilmek.

Son söz olarak, yaşam var olduğu sürece tehlike ve korku hep var olacak. Ancak unutmayalım ki direksiyon bizim elimizde. Korkuya söz geçirmemiz de.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

17.05.2023

Kaynak: http://www.biyolojiegitim.yyu.edu.tr; https://dergipark.org.tr; https://dogruhaber.com.tr.

9 Ağustos 2023 Çarşamba

AKIL ve ZEKANIN MUHTEŞEM BİRLEŞİMİ

 

Hepimiz son derece özel bir yetenek olan zeka ile dünyaya geliyoruz.

Beyni kullanma yeteneği olarak da tarif edebileceğimiz zeka sayesinde; bir olayı çabucak kavrıyor, doğru çözüme daha hızlı ulaşıyoruz.

Hepimizin bildiği gibi ölçülebilen bu yetenek hiçbirimizde aynı değil.

Çünkü her bir beynin farklı algılama hızı var.

Benim düşünceme göre bu yeteneği kullanıp geliştirmek bizim elimizde ki bu da bizi akıllı yapıyor.

Tüm bunların sonucunda, sahip olduğumuz zekayı anlamlandırmak, bir başka deyişle zekayı akılla bütünleştirmek ise muhteşem bir his.

Bu konu hakkında farklı düşünceler olduğunun farkındayım, dolayısıyla derinlemesine incelenip araştırılmayı hak ediyor bence.

Ama ondan önce, zeka ve aklın muhteşem birleşimine örnek olabilecek bir anektodu paylaşmama izin verin.

Amerika’da uzun süre iş arayan bir genç, günlerden bir gün ünlü iş insanı  Henry Ford´dan iş istemek için bürosuna gider.

Hayli yoğun çalışan ve gündemi her an dolu olan Ford’dan randevu almak hiç de kolay olmaz.

Bunun için tam 8 ay beklemek zorunda kalır.

Sonunda beklenen randevu günü gelir çatar.

Genci karşılayan sekreter, Ford’un dışarı çıkacağını ve onu takip etmesi gerektiğini söyler.

Henry Ford arabasına biner. İş arayan genç de biraz mahcup yanına oturur. Büyük bir mağazanın önünde ininceye kadar aralarında hiçbir diyalog yaşanmaz.

Mağaza yetkilileri Ford´u büyük bir saygıyla karşılar ve beraberce mağaza gezilir.

Ardından bir başka mağazaya daha uğranılır. Orada da benzer durum yaşanır. Sonunda toplamda 5 büyük mağaza gezisi biter ve beraberce arabaya geri dönerler.

Bu kadar uzun süre boyunca Ford’un konuşmasını bekleyen genç, daha fazla dayanamaz. Kendisiyle iş görüşmesi yapıp yapmayacağını sorar.

Bu soru üzerine Ford arabayı hemen durdurtur. Gence inmesini söyler. Yaşadığı olaya pek bir anlam veremeyen genç daha başını kaldırmadan araba çoktan uzaklaşmıştır bile.

Şehir merkezine hayli uzak bir yerde arabadan indirilen genç, yanında yol parası da olmadığı için söylenerek evine doğru yürümeye başlar.

Eve vardığında hayli yorgundur ve ayak tabanları fena halde şişmiştir. Bir süre dinlenip sakinleştiğinde gün içinde yaşadıklarını yeniden düşünür.

Aradan geçen birkaç günün sonunda, Henry Ford’un kendisine ders niteliğinde gizli bir mesaj vermek istediğini anlar.

Hemen giyinir ve Ford ile beraber ilk gittikleri mağazaya koşar. Genci gören mağaza yetkilileri onu büyük bir saygı ve nezaketle karşılar, hatta iltifatlar eder.

Her şey Ford ile beraber mağazada yaşanan anlar gibidir. Genç merak ettiği pek çok detayı sorar. Yetkililer de içtenlikle yanıt verir.

Sonunda genç mağaza yetkililerine ürünlerini pazarlamak istediğini söyler. Aldığı yanıt ise hiç beklemediği kadar güzel olur. Çünkü yetkililer, istediği ürünlerden istediği miktarda alabileceğini ve ödemeyi de sonra yapabileceğini belirtir.

Bu güzel gelişme sonrası genç, diğer mağazalarda da aynı taktiği uygular. Onlardan da benzer desteği ve yardımı görür.

Sonunda kendi işine sahip olur. Üstelik 5 yıl gibi kısa bir süre içinde Amerika’nın en başarılı iş insanlarından biri haline gelir.

Yoğun iş yaşantısı içinde ilk fırsatını bulduğunda Henry Ford’a gidip teşekkür etmeyi ise hiç unutmaz.

Nihayet o gün gelir. Binaya girip Henry Ford’un sekterinin karşısına çıkar ve onunla görüşmek istediğini belirtir.

Sekreter ise tebessüm ederek Ford’un kendisini beklediğini söyler.

5 yıl önce bir araba ve birkaç mağazada beraber olduğu, ama hiç konuşamadığı insan artık tam karşısındadır.

Teşekkürlerini iletirken duydukları ise onun için en anlamlı hediye olur. Çünkü Henry Ford; aynı durumu iş arayan pek çok genç ile yaşadığını, ancak içlerinden sadece kendisinin ne demek istediğini anlayıp hayata geçirdiğini anlatır. Ve o günden beri kendisini hayranlıkla takip ettiğini sözlerine ekler.

İşte akıl ve zekanın muhteşem birlikteliği.

Tıpkı ünlü Fransız filozof, matematikçi ve bilim insanı René Descartes’ın dediği gibi;

‘’İyi bir zekaya sahip olmak yetmez, onu iyi kullanmayı da öğrenmeli insan.’’

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

16.03.2023

Kaynaklar: http://www.rapordergisi.com; https://www.neguzelsozler.com.

 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...