15 Haziran 2011 Çarşamba

HAYALLERİM HAVALANDI!..



Hani yıllarca önce bir şeyleri hayal edersiniz. O hayale ulaşmanın sizi çok mutlu edeceğini bilirsiniz. Ama sonra araya öyle şeyler girer ki, yaşadıklarınız size o hayali unutturuverir. Zaman zaman aklınıza gelse bile artık bundan sonra olması sadece mucize dersiniz. Oysa ki gün gelir o hayaliniz tam karşınıza çıkar ve ‘’yakala beni’’ der. Öyle gönülden istemiş, öyle derinden kalbinizden geçirmişsinizdir ki, belki de evren bu iç sesinizi duymuş hayalinizi bir adım ötenize kadar taşımıştır. Şimdi size kalan bu hayali yakalamak ve an be an yaşamaktır.

İşte ben seneler öncesinden kurduğum bir hayali yakaladım ve hayalimle beraber havalandım. Ayaklarım yerden kesildiğinde içimde başlayan çoşku ve mutluluk taa ki yere ininceye kadar devam etti.

Hayalim bir İstanbul turu yapmaktı, helikopterle İstanbul’un tüm güzelliklerine yukarıdan şahit olmak; masmavi denizi, güzelim boğazı, adaları, tarihi yarımadayı, camileri, sarayları, yalıları, köprüleri tek tek kucaklamak, beynimin kıvrımlarına bu eşsiz görüntüleri nakşetmekti.

Güneşli pırıl pırıl bir cumartesi günü hayatımın en özel insanları ile beraber havalandığımızda çocuklar gibi şendim. Sevinç haykırışlarım, çocuksu heyecanlarım ve hep gülümseyen yüzümle İstanbul’a gökyüzünden baktım. Ayaklarımın altından akıp giden eşsiz görüntülerle bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu anladım.

Çünkü yıllar öncesine ait bir hayalim, parlak kocaman bir sürpriz kutusunun içinde, buram buram sevgi kokan rengarenk kurdeleleri ile  önüme konmuştu. Bana sadece açmak ve içine dalmak kalmıştı.

Hayallerim havalandı, ben havalandım; ikimiz birlikte masmavi semalarda süzülürken, ayaklarımızın altında uzanan İstanbul’u adeta gözlerimle içtim.

Dünyanın pek çok yerini görme fırsatını yakalamış birisi olarak, kendi memleketimiz her zaman çok güzel gelmiştir gözüme. Hele İstanbul…

İki kıtayı mağrur bir prenses edasıyla ayıran boğazı, tarih kokan her biri birbirinden kıymetli camileri, sarayları, bir gelin edasıyla süzülen yalıları ile dünyanın en güzel şehirlerinden bir tanesi.

İçinde yaşamak, kaosuna, trafiğine, yoğunluğuna ayak uydurabilmek hayli zor olsa da efsunlu bir büyüsü var sanki. Ve o büyü yukarıdan çok daha net anlaşılabiliyor.

Böylesi güzel bir şehirde yaşamak bir ayrıcalık, böylesi nadide bir şehri bir kuş misali seyredebilmek ise çok keyifli. İnsan kendisini çok şanslı olduğunu hissediyor ve herkesin bu güzellikleri görmesini diliyor.

Ben hayalimi yakaladım, hayalimle havalandım. Dileğim o ki, sizler de hayallerinize benim kadar yakın olur, an be an yaşama şansına kavuşursunuz.

Şimdi yeni hayaller kurma zamanı. Nasıl ve ne şekilde olacağını düşünmeden, hayallerimize yelken açıp yol alma zamanı.

Siz de bana katılır mısınız?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

05.06.2011

11 Haziran 2011 Cumartesi

YANLIŞ ANLAŞILDIM, EYVAH!



Yanlış anlaşılmanın zorluğunu, acısını ve zaman zaman da geri dönülmezliğini çoğumuz yaşamışızdır hayatımızın herhangi bir döneminde. Ağzımızdan çıkan tek bir sözcük, bazen bir hareket, ani tepkisel bir davranış, bazen yüz ifademiz veya beden dilimiz ya da yazdıklarımız… Bizi bir anda dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan ya da yakın çevremizden edebilir. Bir süre önceki sıcacık yakınlık bir süre sonra buz gibi olabilir. Gerekçe belki de yanlış anlamak, yanlış anlaşılmaktır.

İşte o anlarda sizin son derece masum bir şekilde, tamamen iyi niyetinizle, içtenliğinizle ifade etmeye çalıştığınız duygularınız, düşünceleriniz yüzünüze bir tokat misali çarpabilir. Oysa ki nasıl olup da böylesi bir çizgiye geldiğinizi anlayamamak bir yana; bazen bedelini ağır ödemeniz bile gerekebilir. Özür dilemeniz, nedenlerini açıklamanız, kendinizi yeniden doğru şekliyle ifade etme çabalarınız,  bu anlamdaki tüm denemeleriniz o olumsuz etkiyi silmekte, aradaki buz gibi havayı dağıtmakta yetersiz kalabilir.

Tüm bu çabaların ve iyi niyetin bir işe yaramadığını görmek sizi derinden üzerken keşke’ler üşüşmeye başlar beyninize doğru. Keşke söylemeseydim, keşke bağırmasaydım,  keşke o kadar ani karar vermeseydim, keşke o davranışı yapmasaydım, keşke kapıyı çarpıp gitmeseydim, keşke yazmasaydım, keşke bir kere olsun susup onu dinleseydim, keşke gözleriyle gözlerimi ararken ben de yakalasaydım, keşke, keşke…

Böylesi anlarda kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koyup, ona bir anlamda hak vermiş ve özür dilemiş olsanız da; karşınızdaki kişi fikrini değiştirmemekte direnir bazen. Nedeni belki kendisini sizin yerinize koyamaması, belki de kırılan kalbinin asla onarılamayacağını,  artık çok geç kalındığını düşünmesidir.
Oysa ki insanlara kızmak, gönül koymak, küsmek, alınmak, empati yapmadan aslında ne demek istediğini düşünmeden ‘’bu iş bitmiştir’’ demek bir anlamda yargısız infaz yapmak değil mi?

Elbette kırılan bir kalbi onarmak zordur, eski haline dönmesi zaman alır, hatta eskisi gibi olması belki de hiç mümkün değildir ama yanlış anlaşılanın özür dilemesi ve geriye dönerek bu uğurda çabalaması ne kadar önemliyse; yanlış anlayanın da geriye bir kez dönüp bakması, bir şans daha vermesi o kadar önemli bence.   

Yanlış anlaşılmak insanın içine oturur. Çünkü asıl niyetiniz çok daha masumken bir anda farklı bir akışın içine doğru itildiğinizi hissedersiniz. Kalbiniz acırken bir yandan da haklı olduğunuzu yeniden anlatmanın çabalaması sizi gereğinden fazla yorar. Hele bir de sonunda o yanlışlığı düzeltememek varsa, kırgınlıklar yok olmamış, soğukluk giderilememişse vay halinize. Önünüzde uzanan o birkaç gün adeta kabus gibidir.

İşte bu nedenle karşılıklı ilişkilerimizde empati yapmanın, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymanın, biraz hoşgörülü olmanın önemi çok büyük. Ancak bu şekilde duygular, düşünceler daha net anlaşılabilir. Olayları farklı bir bakış açısından bakarak değerlendirmek bazı şeyleri kabul etmemizi kolaylaştırır. Yoksa deyim yerindeyse uzaktan ahkam kesmekle hiçbir yere varılamayacağını, negatif enerji ve sevgisizlik tohumları ekmekle ilişkilerin iyice arapsaçına döndüğünü hepimiz biliyoruz aslında.

Bakın uzmanlar bu konuda neler diyor. Hoşgörülü olabilmek; temel yükleme hatası, başkalarının eylemlerini, onları etkileyen çevre faktörlerini göz önüne almadan sadece kişiliklerinin yansıması olarak görürken, kendi eylemlerimizi değerlendirme durumunda şartların baskısını da işin içine katma eğilimini betimleyen psikolojik bir fenomendir. İnsanları merhametsizce yargılamak da buradan gelir. Oysa ki alınganlık göstermemek ve sevecenlikle açıklama aramaya çalışmak olgunluğun bir göstergesidir. Sevecenlikle açıklama aramaya çalışmak ise ‘’insanlara karşı hoşgörülü ol’’ demenin daha kutsal bir yoludur.

İşte hepimiz hoşgörülü olmaya çalışırken bu temel fenomeni hatırlayalım diyorum ben. O zaman ne kolay kolay yanlış anlaşılır ne de karşımızdakileri yanlış anlayarak, araya gereksiz mesafeler koyarız. Sevgi her şeyin üstesinden gelir. Yeter ki onu kalbinizden eksik etmeyin.

Yanlış anlaşılmaların, yanlış anlayıp kalp kırmaların çok daha az olması dileğimle…

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

21.04.2007 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...