23 Eylül 2023 Cumartesi

DEĞER VERMENİN GÜZELLİĞİ (2/2)

Aslında biraz önce beraberce yaşadıkları, sadece şimdi gerçekleşen sıradan bir olaydır.

Gün içinde en az beş kişi daha benzer şekilde davranıp, dilenciye kendisini değerli hissettirmek için çabalasa; zamanla o kişinin kendisine bakışı değişecek ve saygısı artacaktır.

Mutlaka yaşamında geçmişte, belki de çocukluğunda onuru elinden alınmış olabilir. O nedenle içindeki acıyı ve boşluk duygusunu unutmak adına içkiye sığınmış; adeta yaşamdan kopmuştur. Çünkü hiçbir şey sebepsiz değildir.

Tüm bu açıklamaları kardeşleri ile beraber dinleyen kız; bu sefer de sokaktaki dilencilere onurlu insan gibi davranmanın zor olduğunu ve bunu nasıl başaracaklarını sorar.

Baba üç çocuğunu da karşısına alır.

Önemli olanın karşılarına çıkan kişinin her kim olursa olsun saygı, itibar ve değeri hak ettiği gerçeğini unutmamaları olduğunun altını çizer.

Çocuklar bu davranıştan kazançlarının ne olacağını sorunca; baba insanlara saygı duyduklarında aslında kendi özlerine saygı duymuş olacaklarını belirtir. Böylece hiç kimse onların onurunu yok sayamayacaktır.

Konuşma orada noktalanır.

Günün sonunda baba, on dört ve on yaşlarındaki iki kızı ve sekiz yaşındaki oğlu ile otele geri döner.

Ertesi gün, oğlu kahvaltı masasında babasından harçlığına ek olarak bir dolar fazla para ister. Baba oğlunun isteğini kırmaz.

Üç kardeş beraber dışarıya çıkarlar. Akşam otele döndüklerinde abla başlarından geçenleri babasına aktaracağı için heyecanlıdır.

Kardeşinin dilenciye yaklaşıp iyi günler dilediğini, bir dolar vermek istediğini, kendisinin kabul edip etmeyeceğini sorduğunu bir çırpıda anlatır. Dilencinin şaşırdığını ve elini uzattığını söyler. Akabinde kardeşi bu parayı yararlı bir şey için harcayacağına inandığını, karşısında iyi bir insan gördüğünü söylemiştir.


Ardından kardeşler iyi günler dileyerek adamın yanından uzaklaşmışlardır.

Baba merakla adamın tepkisinin ne olduğunu sorar.

Kızı buna inanamadığını ama adamın elinde bir dolarla adeta donup kaldığını söyler. Dönüşte ise adamın başını ellerinin arasına almış şekilde düşüncelere daldığını belirtir. Belli ki kardeşinin söylediklerinden hayli etkilenmiştir.

Öykümüz bu kadar.

Bu ve benzer olaylar yaşamda hepimizin karşısında aslında. Kimini görmüyor, kimini görmezden geliyor, kimine ise sinirlenip hızlıca yanlarından geçiyoruz.

Buradaki örnek bir dilenci olsa da o sadece bir sembol.

Önemli olan hayatı bir şekilde paylaştığımız, paylaşırken bazen bir saniye, bazen iki dakika, bazen de saatlerce ya da günlerce bir arada olmak zorunda kaldıklarımız.

Ve herkesin; yaşı, giyimi, statüsü, cinsiyeti, dili, dini her ne olursa olsun; saygı ve değerli hissetmeye ihtiyacı olduğu gerçeği.

Tıpkı örnekteki gibi saygı gösterdikçe saygı görür, kendi öz sevgimizi ve saygımızı korumuş oluruz. Çocuklarımızı yetiştirirken onlara bırakacağımız en önemli miras bence bu hayat tarzı.

Daha da basit olarak ben diyorum ki; bir insanı sebepsiz yere gülümsetmek, halini hatırını sormak, sevgi ile kalbine dokunmak bambaşka. Bunu başarabilenlere selam olsun.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

20.05.2023

Kaynaklar: https://www.sanatlayasam.net.

 

 

DEĞER VERMENİN GÜZELLİĞİ (1/2)

Kitaplarını ve hayata bakışını çok sevdiğim bir yazar var.

Kendisi psikolog ve akademisyen aynı zamanda.

Kişisel gelişim kitapları hep çok satıyor. Aslında çoğunuz onu televizyon programı ile de tanıyor.

Mehmet Doğan Cüceloğlu.

Bugün onun güzel bir anlatısını beraberce hatırlayalım istedim. Bu anlatı gerçek bir öyküye dayanıyor.

Amerikalı yazar ve televizyon sunucusu Jacob Shmuel Boteach çocuklarıyla birebir yaşamış.

İnsana değer vermenin ve kendisini değerli hissettirmenin güzel bir örneği bence. Özellikle yaşadığımız zor şartları ve artan sevgisizliği düşününce; böylesi hatırlatmaların sıkça yapılması gerektiğini düşünmeden edemiyorum.

Günlerden bir gün baba Shmuel Boteach ailesi ile tatile çıkar. Gittikleri yerde çocukları ile yürürken kendilerinden para isteyen bir dilenciye rastlar.

Baba cebinden çıkardığı bir doları adama verirken: parayı yararlı bir şey için harcamasını söyler. Ardından duruşunun, bakışının eğer isterse bunu yapabileceğini ekler.

Dilenci teşekkür ederken, karnının aç olduğunu ve ekmek almak için harcayacağını fısıldar adeta.

Baba sessiz kalmaz, ona inandığını belli edercesine gözlerinin içine bakar. Sonra da iyi günler dileyerek çocukları ile yola devam eder.

Bu konuşmaya şahit olan çocuklardan 14 yaşındaki kızı babasına tepkilidir. Adamın yalan söylediğini, o parayla ucuz şarap alıp içeceğini ve adamın alkolik kalmasına yardım ettiği için de kendisine kızgın olduğunu bir çırpıda söyleyiverir.

Babası kızının sözlerini sakince dinler ve usulca kızına haklı olabileceğini belirtir. Ancak içki alıp içiyor olsa da eskisi kadar rahat ve vurdumduymaz olamayacağını, biraz da olsa rahatsızlık hissedeceğini sözlerine ekler.

Kızı bir türlü ikna olmaz. Babasına çıkışır. O parayla dilencinin sokakta yaşamaya ve şarap içmeye devam edeceğine inandığını üzerine basa basa tekrarlar.

Babanın yanıtı ise kızını bu sefer düşünmeye sevk eder. Çünkü dilencinin kendisini değersiz bulduğunu; onurunu geri kazanana kadar herhangi bir gayret göstermeyeceğini söyler. İşte tam da bu nedenle adamın gözlerinin içine bakarak konuştuğunu, parayı verirken onu dikkate aldığını, değer verilecek onurlu bir insan olarak gördüğünü hissettirdiğini söyler. Ve bu davranışının, verdiği o bir dolardan çok daha kıymetli olduğuna inandığını belirtir.

Kızı yine de tam ikna olmaz. Çünkü babasının bu davranışının bir işe yaramadığına kendince emindir.

Bunu fark eden baba bu sefer konuyu biraz daha derine inerek açıklamaya çalışır. (devamı 2/2’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

20.05.2023

13 Eylül 2023 Çarşamba

KADININ GÜCÜ AZMİNDE SAKLI (3/3)

Bisikletin çok sevilip kullanıldığı Fransa’da büyük ilgi ile karşılanır.

Tur süresinin neredeyse altı ayını geçirdiğini ve zamanını daha akıllıca kullanması gerektiğinin farkındadır.

Bu amaçla Marsilya’ya doğru pedallara asılır.

Son derece yorgun olmasına rağmen enerjisinden ve neşesinden bir şey kaybetmez. Yeni bulduğu sponsorlar, verdiği kararın ne kadar doğru olduğunu kanıtlar netliktedir.

Planında Fransa’nın ardından Kuzey Afrika, Mısır, Arap Yarımadası, Sidney, Sri Lanka, Singapur, Asya Pasifik Kıyısı ülkelerini geçmek vardır.

Son noktada buharlı bir gemi ile San Francisco’ya gidecek ve turunu tamamlayacaktır.

O yılların şartlarında yolculuğunu kanıtlamak için; güzergahında yer alan; belirlenmiş Amerika Birleşik Devletleri konsolosluklarına kaydını yaptırır. Turu sırasında gerek bisikletine gerekse kendi üzerine birçok reklam logosu alarak kazancını garantiler.

Yolculuğunda karadan kat ettiği yolların yanında, gemi ve trenlerden yararlandığı için fazlaca eleştiri alır. Ancak hiç biri pes etmesine neden olmaz.

Seyahati sırasında rotasındaki yerlere varmadan önce, yerel gazeteleri telgrafla bilgilendirir. İmzaladığı hediyelik eşyaları satar. Bisiklet üzerine konuşmalar yapar. Yol boyu yaşadıklarını anlatır. Bu sayede takipçileri ve hayranları giderek artar.

Tarihler Mart 1895’i gösterdiğinde San Francisco’ya ulaşır.

Artık turunu bitirmek için son bir hamlesi kalmıştır.

Amerika’yı bir uçtan bir uca geçmek.

Los Angeles, Teksas ve derken Iowa’ya gelir. Ancak burada yaşadığı aksilik sonucunda kol bileğini kırar. Dolayısı ile bir kolu alçılı halde, 12 Eylül’de Şikago’ya doğru hareket etmek zorunda kalır.

Ve sonunda tam on beş ay sonra; bisikletinde ve kıyafetlerinde geçtiği ülkelerin bayrakları dalgalanırken; söz verdiği gibi Boston’a geri döner.

Böylece ‘Amerika kıtasını bir uçtan diğer uca kadar bisikletle geçen ilk kadın’ unvanını alır. Gazete haberlerinde kendisinden övgüyle söz edilir.

Sonuçta yorgun ama gururludur.

Bu zeki, becerikli ve cesur kadın uzun süre konuşulur. Yaptığı sunumlarda seyahati sırasında yaşadıklarını biraz da süsleyerek anlatır. Halk tarafından çok sevilir, özellikle kadınlar onun azmini yürekten alkışlar.

Peki geri döndüğünde bahise konu olan parayı alır mı dersiniz?

Maalesef hayır.

Çünkü o bahis iddiası bir kurgudur. Nedeni ise toplumun dikkatini çekmek ve kadınların gücünü herkese kanıtlamaktır.

Bu anlamda Annie istediğini fazlasıyla elde eder. Ailesiyle beraber New Yok’a taşınır.

İki sene sonra bir çocukları daha olur.

Eşiyle bir tekstil atölyesi açar. Talihsizlik sonucu atölyeleri çıkan bir yangınla yok olur. Sigortadan aldıkları parayla başka bir işyeri açarlar.

1946 yılında eşini kaybeder. Ondan bir yıl sonra da Annie hayata gözlerini yumar.

Özgür ruhlu ve cesur Annie Londonderry o tarihlerde pek çok kadın tarafından örnek alınırken; kadının azmini ve kararlılığını da tüm dünyaya kanıtlamış olur.

Söz ettiğimiz o yıllarda iyi eğitim almış, zengin bazı kadınların başka ülkelere tek başlarına yolculuk yaptığına, dağlara tırmandığına hatta çölleri boydan boya geçtiğine tanık oluruz.

Gelin görün ki eğitimsiz ve tabiri yerindeyse beş parasız Annie’nin böyle bir hayale tutunması hepsinden çok daha kıymetli. Mevsim şatlarına göre aşırı sıcak hava veya tam tersi buz gibi soğuk hava, kar, yağmur, rüzgar, özellikle çamur da cabası.

Son söz olarak ben diyorum ki kadınlar her şeyi yapabilir yeter ki istesinler.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

18.04.2023

Kaynaklar:  https://yolvemacera.com; https://onedio.com; https://bilimvegelecek.com.tr; https://bikepedia.com.tr; https://www.cyclistmag.com.tr.

 

 

KADININ GÜCÜ AZMİNDE SAKLI (2/3)

Annie’nin bisikleti ile dünyayı gezme yolculuğuna başlaması hakkında birden fazla nota rastlanır tarih sayfalarında.

Bazı kaynaklara göre, 1894 yılında Bostonlu iki zengin erkek hiçbir kadının bisikletle dünyayı dolaşamayacağını iddia eder. Ve kuralları belirleyerek bahse girer.

Aslında bahsi kazanmak hiç de kolay değildir.

Çünkü bisikleti ile yolculuğa çıkacak olan kadının, sadece 15 ay gibi bir sürede dünyayı dolaşması ve bu yolculuk sırasında da en az 5.000 dolar kazanması gerekir. Eğer bu kurallara uyar ve başarıyla dönerse 10.000 dolar para kazanacaktır. Ancak karşılıksız katkı alması yasaktır. Sadece hediyelik eşya ve reklam satarak para kazanabilecektir.

Söz konusu bahsi ve şartları duyan Annie, kendisinin bunu yapabileceğini iddia eder.

Kısa sürede hazırlıklarını tamamlar. Hareketlerini kısıtladığı için bisiklet sürüşüne uygun olarak korsesiz hafif bir elbise diktirir. Böylece bisiklet kullanırken daha rahat ve özgür hareket etme şansı yakalar.

İsmini Annie Londonderry olarak değiştirir. (bu isim ilk sponsoru olan bir su şirketinin ismidir.)

Çok sevdiği 42 kiloluk bisikleti ile 27 Haziran 1894 yılında dünya turuna başlar. İlk gün zorlu taşra yollarına rağmen 80 km’den fazla yol alması ona inananları haklı çıkarır. Geceyi Providence’da geçirir.

New York’a vardığında biraz oylanır. Yol için daha ideal olabilecek giysiler, şapka ve ayakkabı alır. Kendisini küçümseyen yerel erkek bisikletlilere inat; kavurucu sıcakta, güneşin altında ve yağmurda bisikletini sürmeye ve sürdükçe de güçlenmeye devam eder.

Tarihler 24 Eylül’ü gösterdiğinde Şikago’ya varır. Ardında bıraktığı 1500 km’yi düşününce kendisine olan inancı daha da artar.

Seyahati sırasında ünlü bisiklet firmaları ve diğer yan üreticiler onu her anlamda destekler. Her biri ile reklam sözleşmeleri yapan Annie, böylece yolculuğuna daha hafif bir bisikletle devam etme şansı kazanır.

Bisikleti ile yolcuğunda reklam afişlerini üzerinde taşır.

Zaman zaman onu destekleyen bisikletli grupların eşliğinde dünya turuna devam eder.

Ancak yollarda yaşadığı aksilikler ve zorluklar süresini fazlaca harcamasına sebep olur. Bu nedenle New York’a geri dönmeye karar verir.

Kaldığı küçük kasabalarda kıyafetine, bisikletine hoşgörüsüz bakan, küçümseyen pek çok kişiyle karşılaşır. Hiçbirine kulak asmaz. Hatta Buffalo’ya varınca; diz altına ancak gelen bir çocuk pantolonu satın alır. Onu siyah çorap ve tozlukla tamamlar. Üzerine de tüvit yelek, ceket ve mavi gemici şapkası takar. Tek amacı vardır o da bisiklet üzerinde daha rahat ve özgür hareket edebilmek.

Tüm bu hazırlık sonrası New York’dan Fransa’ya giden bir gemiye biner. (devamı 3/3’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

18.04.2023

 

KADININ GÜCÜ AZMİNDE SAKLI (1/3)

Fedakarlıkla, azimle ve cesaretle yapılan her ne varsa benim için çok kıymetli. Üstelik tüm bunlar, şartların son derece zorlayıcı olduğu çok eski yıllarda hayata geçirilmişse.

19. yüzyılın son dönemlerini düşünün.

Kadınların dünyadaki yerinin sadece pamuk ipliğine bağlı olduğu zamanlar.

Hiçbir yasa onlardan yana değil.

Erkekler tarafından maalesef hep ikinci planda tutulan, tutulmaya zorlanan yıllar bunlar. Gerçi günümüzde yaşananları düşününce; sadece bir arpa boyu yol aldığımız gerçeğini de görmezden gelemeyeceğimi belirtmem gerek.

Neyse biz yine o zorlu yıllara geri dönelim.

Kadınlar hiçbir konuda söz sahibi değil. Okumaları, meslek sahibi olmaları, önemli mevkilere gelmeleri neredeyse imkansız. Çünkü o dönemlerde dünyanın kadınlara bakış açısı son derece dar.

İşte öylesi bir zaman aralığında; başka bir deyişle kadınların adının dahi olmadığı o yıllarda; bir kadın yaptıklarıyla herkesi şaşırtır.

İsmi Annie Londonderry (gerçek ismi Annie Cohen Kopchovsky).

Özgür ruhlu.

Cesur.

Zeki.

Becerikli.

Korkusuz.

Eğlenceli.

Girişimci.

Pratik.

Hayattan ne istediğini bilen.

Bu uğurda azimle mücadele etmesi gerektiğine inanan bir kadın.

Bisikleti ile dünyayı gezerek tarihe geçer.

Amacı kadınların azimleri ile istedikleri her şeyi yapabileceğini dünyaya kanıtlamaktır.

Bu korkusuz kadını tanımak için ne duruyoruz öyleyse. Benim için tuşlara basma, sizin için keyifle okuma zamanı.

1870 yılında, Avrupa'nın kuzeyindeki üç Baltık ülkesinden biri olan Letonya’da doğar Annie.

Çok küçük yaşta yoksul ailesi ile beraber Amerika Boston’a göç eder.

Yedi yaşındayken anne babasını kaybeder. Kardeşleri ile bir başına kalır. Eğitim görme şansı olmaz. Hep yoksulluk çeker.

Belki de bu yüzden on sekiz yaşına girer girmez işportacı eşi Max ile evlenir. Hemen de ilk çocuğunu kucağına alır. Peşinden diğerleri gelir.

Sonunda göçmen olarak yaşadığı ülkede, artık evli ve üç çocuklu, yirmi dört yaşında genç bir kadındır.


Sakin bir aile hayatı yaşıyor olsa da dünyada ve çevresinde olan bitenlere duyarsız kalmaz. Özellikle kadın hakları konusunda hep bir şeyler yapmanın peşine düşer.

Çünkü kadınların sosyal yaşamda söz sahibi olmak isterken önlerine hep engellerin çıkarıldığını bizzat yaşayarak öğrenir. Kadınlar istedikleri gibi okuyamazlar. Meslek sahibi olamazlar. İstedikleri işlerde çalışma istekleri hoş karşılanmaz. Seçme ve seçilme hakları yoktur. Kıyafetleri dahi özgürce hareket etmelerini engeller. Onlardan beklenen, evlenip çocuk yapmaları ve evlerinde sessizce oturmalarıdır.


İşte tam o yıllarda, geniş kitlelerin günlük yolculuklarında kullanmayı tercih ettiği bisiklet, rahatlıkla kullanılan bir araç haline gelir. Özellikle güvenli bisikletlerin yaygınlaşması ile beraber kullanıcı sayısı bir anda artar. Erkekler işlerine giderken yararlanır. Kadınlar ise bisiklet sayesinde daha özgürce hareket etme, yakın yerleri görüp keşfetme olanağı bulur. Kıyafetleri nedeniyle zorlanıyor olsalar da bisiklete binme tutkuları giderek artar. Her ne kadar doktorlar kadın sağlığına zararlı bulduğunu söyleseler ve erkekler tarafından hoş karşılanmasalar bile. Gelin görün ki yaşamlarındaki kısıtlamalar karşısında bisiklet, kadınlar için adeta özgürlüğün sembolü haline gelir. 

Bunu bir fırsat olarak gören Annie de, eşi ve çocuklarına rağmen; son derece cesur bir karara imza atar.

Kendisi hakkında söylenen hiçbir eleştiriye kulak asmaz.

Hiçbir şeyden ve kimseden korkmaz.

Bisikletine atlayarak dünyayı gezme isteğini; bir hayal olmaktan çıkarıp gerçeğe çevirmek uğruna cesaretine ve azmine güvenir. (devamı 2/3’de)

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

18.04.2023

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...