Çağdaş Türk edebiyatının
önemli yazarlarından kendisi. Adadaki yaşantısı ve sonradan müzeye dönüştürülen
evi ile de adanın en önemlisi simgesi. Hikayelerinde, öykülerinde bolca adaları
konu eden yazarımız; adayı ve ada yaşantısını çok sevmiş.
Babasının vefatından
sonra annesi Makbule Hanım, yaşamına Burgaz Adası'ndaki evlerinde devam etmeye
karar verdiğinden; yazarımız da kışlarını Şişli'de, yazlarını ise adada
annesinin yanında geçirmiş. Hastalığının ortaya çıkmasından sonraki ömrünün son
on yılında ise neredeyse tamamen adadaki köşklerinde kalmış. Ölümünden sonra
Burgaz Adası Çayır Sokak 15 numaradaki evleri; annesinin isteği ile ‘Sait Faik
Müzesi’ adıyla müze haline getirilmiş. 22 Ağustos 1959 günü ziyarete açılmış.
Bununla beraber hemen vapur iskelesi çıkışında yer alan meydana ismi verilerek ölümsüzleştirilmiş.
Sait Faik Abasıyanık, yaşamın
şiirini yakalayan ve onu kendine has yorumuyla bizlere sunan bir duygu adamı
olarak tanımlanıyor edebiyat çevrelerince. Hikâye, roman, şiir yazmanın yanında;
çeviriler ve röportajlar da yapmış. Aşırı ilgili bir anneye karşın, aşırı
ilgisiz bir babanın çocuğu olarak yetişmiş. Bu nedenle tavrına yansıyan çekingenliği
ve kolay çözülemeyen kişiliği hikayelerindeki
karakterlerde bir bir ortaya çıkmış.
Yaşamına ait pek çok
eşyası, siyah beyaz yarısı solmuş fotoğrafları, mektupları, kartpostalları,
yazı takımları; ev eşyaları, bavulu, şapkası,…bakışlarınızı çevirdiğiniz her
noktada sizinle buluşuyor. Ülkemizin en çok ziyaret edilen müze evlerinden bir
tanesi olma gururunu bence hak etmiş. Çünkü yazarın dünyasını keşfetmek daha
bir kolaylaşıyor tüm bu güzel donanım içinde.
S. Faik, denizi, balıkçıları,
çocukları, yoksulları, işsizleri yalın bir diller anlatır hikayelerinde.
Semaver, Sarnıç, Mahalle Kahvesi, Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar ve Bir takım
İnsanlar, Kayıp Aranıyor, Şimdi Sevişme Vakti, Alemdağ’da Var bir Yılan
okurlarıyla buluşan eserlerinden. ABD’deki Mark Twain Cemiyeti’nin şeref
üyeliğini alan yazarın bu ödülünü de müzede birebir görmek mümkün.
Köşkün çatı katında ise
‘’Ah! Bu ilk mektup! Bir elime geçse… Onu bende size
göndermek isterdim.’’ diyor yazarımız mütevazi köşesinde.
Çağrısına uyanlar,
gördükleri atmosferden etkilenip bir iki satır da olsa duygularını yazara
iletmek isteyenler; bir mektup yazıp kutuya bırakıyor. Kimbilir kimler neler
yazdı?
Ben mi? Elbette böyle
bir fırsatı kaçırmak olmazdı. Buradaki manzara tek kelimeyle muhteşem. Böylesi
bir tablo karşısında yazı yazmak ne büyük ayrıcalık. Keyifle yazdım o andaki
duygularımı. Belli mi olur belki de gökyüzünden bir yerlerden beni izlemiş ve
mavi gözleriyle tebessüm etmiştir diye de düşünmedim değil. Müzeden çıkarken, yaptığınız bu mini tarihi yolculuğun,
sözlerin, satırların ve mavi gözlerin anıları yüreklerinizi ısıtmaya devam
edecek; buna emin olabilirsiniz.
‘’Söz vermiştim kendi
kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi?
Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme
gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım. Oturdum. Ada’nın tenha
yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde
taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım.’’ Son Kuşlar adlı eserindendi bu satırlar. Yazarın
yazmayı ne kadar sevdiğini anlamak adına paylaşmak istedim son sözler olarak.
Masmavi denizi, küçük
dar yokuşlu yolları, kıyıdaki plajları, yeşili ve tarihi dokusuyla bir ada
ancak bu kadar işler insanın içine. Sessizliğin sesinde; bir gün yolunuz bu
şirin adaya düşerse; başta Sait Faik olmak üzere taşına toprağına ve hatta
martılarına benden selam olsun. Tebessümle ayak bastığınız iskeleden, kocaman
tebessümlerle dingin bir ruh haliyle ayrılmanız ve en az benim kadar sevmeniz
dileğimle…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
01.09.2013
Yazarın,bazı mektuplar da:'Mümkünse yazmayın.' dediğini de biliyormuydun..
YanıtlaSilBazı kitaplarını okudum,o döneme özgü hüzün ve kalbinizi kanatan bir acı duyuyorsunuz.Semaver' en çok aklımda kalanı...
Sevgilerimle.