Hayrete düşüren, bizlere olanaksız olduğunu düşündüren farklı bir nesne ile tanışmaya hazır mısınız?
Alışılmış
değil.
Bildiklerimize
hiç benzemiyor.
İnsanı
farklı düşünmeye zorluyor.
Şaşırtıyor.
Sorgulatıyor.
Öyle
bir şekil ki sadece geometrik bir illüzyon deseniz de kafanızda bir yerlerde
sorular soruları kovalıyor.
Çünkü
imkansız gibi duruyor.
Çünkü
üç boyutlu uzayda var olması mümkün değil.
Hal
böyle olunca bu görsel şekil matematiği, felsefeyi ve sanatı ortak bir
tartışmaya davet ediyor.
İşte
karşımızda Penrose Üçgeni ve Penrose Merdiveni.
1934 yılında; ilk bakışta uygulanabilir görünse de fiziksel olarak inşa edilemeyen 3 boyutlu çizimler sanatına öncülük eden; İsveçli grafik sanatçısı Oscar Reutersvärd tarafından ortaya atılır.
Oscar,
nesnelerin mesafesini ve boyutunu tahmin etmekte zorluk çeken bir disleksi
hastasıdır.
Ailesinin
teşviği ile sanata yönelir.
Resim
ve heykel çalışmaları yapar. Özgün bakış açısı yıllar içinde gelişir.
Henüz bir okul öğrencisi iken; perspektifte bir dizi küpten oluşan ‘imkansız üçgen’ isimli bir şekil yaratır.
Üçgen
ilk başta tüm okul çocuklarının bildiği basit geometrik bir şekil gibi görünür.
Ancak göz, ana hatlarını takip etmeye çalıştıkça, üçgen aniden baş döndürücü
bir deneyime dönüşür. Çünkü beynin fiziksel yasalar hakkındaki sezgisel
bilgisini alt üst eder.
İleri
ki yıllarda ‘imkansız figürün babası’
olarak tanımlanır kendisi.
Bir
anda ortalığı karıştıran, matematikçilerle felsefecileri tartışmaya sürükleyen
bu konu giderek daha çok ilgi çeker.
Tam o yıllarda İngiliz Penrose ailesinin zeki aile üyeleri de matematiğe kafa tutan bu görsel şekil ile ilgilenmeye başlar.
Psikiyatrist
ve ünlü matematikçi baba Lionel Penrose, oğulları fizikçi, matematikçi ve bilim
felsefecisi Roger Penrose, yine matematikçi Oliver Penrose ve satranç ustası Jonathan
Penrose.
Oxford
Üniversitesi Matematik Enstitüsü'nde Matematik Fahri Profesörü olan Roger Penrose;
matematiksel fizik alanında olan çalışmalarıyla tanınır.
Özellikle
de genel görelilik ve kozmolojiye olan katkılarıyla birçok ödül alır. Tıpkı Oscar
Reutersvärd gibi bu akımın arkasında durur ve kendi soy isimlerini taşıyan
üçgeni 1950’lerde dünyaya tanıtır.
Roger
Penrose ayrıca imkansız dörtgen, beşgen, altıgen ve sekizgen şekillerini de
geliştirerek insanları şaşırtmaya devam eder.
Tüm
bu çalışmaları; özellikle genel görelilik ve kozmolojiye olan katkıları; pek
çok ödülü kucaklamasına sebep olur.
‘İmkansızlığın en saf formu’ olarak tanımlanan Penrose üçgeni, birbirine dik açılarla birleşen üç düz kirişten oluşuyor aslında.
Elbette
böylesi bir tanımlamayla, Penrose üçgeninin üç boyutlu uzayda gerçek karşılığı bulunmuyor.
Çünkü üçgenin köşeleri, aynı anda hem içe hem de dışa doğru bükülmüş gibi
görünüyor. Hal böyle olunca bakan kişide imkansız algısı yaratıyor.
Üstelik,
bu durum Öklid geometrisinin; bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece
olmalı; kuralına da aykırı.
Peki
nasıl oluyor da bu özel şekil, yıllar içinde herkesin ilgisini çekmeyi
başarıyor dersiniz? (devamı 2/2’de)
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
28.01.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder