Ebette öfkeye yenik düşmemek, kızgınlığı dizginlemek, haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüz anda sessiz kalabilmek kolay değildir. Bunun için insanın kendisini eğitmesi, duygularına ve hırslarına kapılmadan önce sakinliğini koruması yönünde deneyimli olması gereklidir. Çünkü öfkelendiğinizde önce içinizde dizginlenmesi zor bir fırtına kopar, o andaki ilk tepkiniz içinizdeki o fırtınanın size emrettiğini yapmak ve düşünmeden tepki göstermektir. Oysa ki çok değil, sadece 1-2 dakika düşünme anı yaratmak; o ilk fırtınanın dinmesi için yeterlidir. Tabii becerebilirsek…
Öfkeye yenik düşmek, kızıp bağırmak, kendimize yapılan haksızlığa hiç düşünmeden tepki vermek en kolay yoldur. Bizler de yapımız gereği maalesef hep kolay olan tarafa doğru kaçarız. Zor olanı denemeyi o an için aklımıza dahi getirmeyiz. Getirmeyiz ama birazcık gayretle, 1-2 sefer denemeyle bazı şeylerin değiştiğini gördükçe ve öfkemizi kontrol etmenin tadına vardıkça bunu bir alışkanlık, hatta bir hayat tarzı haline getirebiliriz belki, ne dersiniz?
İlk planda kazananın sadece sesini yükselten, esip gürleyen kişi olduğunu sansak da, asıl kazananın sessiz kalmayı becerebilen olduğunu sakın unutmayın.
Hem hiç düşünmeden verilecek cevaplar, öfkeyle ağzımızdan çıkan sözcükler içimizi ferahlatmayacak; tam tersine öfkemizden kurtulduğumuz anda belki de pişmanlık duymamıza sebep olacaktır. Çünkü kızgınken, öfkemizi kontrol edemezken peş peşe sıraladığımız sözcükleri kontrol etmemiz hayli zordur. O bir anlık gaflet anımızda ağzımızdan çıkan kontrolsüz sözcükler, kim bilir belki de karşımızdakini tahmin ettiğimizden daha fazla yaralar. Ne kadar özür dileseniz, ne kadar üzgün olduğunuzu ifade etseniz de nafile. İncinmiş, kırık bir kalbi onarmak artık neredeyse imkansız hale gelmiştir. Sebepsiz yere gerginliği uzatmış, aradaki yumuşak iletişimin bozulmasına, sevgilerin zedelenmesine, gönüllerin kırılmasına siz de katkıda bulunmuş olursunuz istemeden. Yani başlarda haklıyken, haksız bir konuma düşersiniz.
Sonra gelsin pişmanlıklar, gelsin üzüntüler ve belki de ayrılıklar… İnsanın kendini kör bir kuyuda yalnız ve çaresiz hissettiği o anlar. Adeta bir alev topunun ortasında kalmış gibidir insan; kaçacak tek bir yeri yoktur. Neler olmuştur böyle, bir anda ipler elinden kayıvermiş ve kendini o kopkoyu pişmanlık girdabında bulmuştur. Keşkeler öyle hızla çarpar ki suratına, her defasında dibe vurur, içi ezilir. Görünürde kanayan bir yeri yok gibidir ama içi tarifsiz bir şekilde acımaktadır işte.
Oysa ki sessiz kalabilseydi, öfkesine yenilmeseydi, bu kaybedişler olmayacak; pişmanlık gözyaşları dökmeyecekti. Evet belki zorlanacaktı öfke girdabını sessiz bir limana dönüştürürken, ama sonrasındaki kazancı ve iç rahatlığı buna değerdi. Hem kendisi hem de karşısındaki kişi için…
Öfke anlarında dinginliği korumaya çalışmak, kızgınlığın o insanı esir alan bağlarından korunmak için sessiz kalarak tebessüm etmek; bir takım değerlerden yoksun insanlara verilecek en iyi cevaptır. Bu sessiz tebessüm onlara söyleyeceğiniz ve belki de o an içinizi rahatlatacak olan tüm sözcüklerden daha etkili olacak ve karşı tarafın yüzünde bir tokat misali patlayacaktır. Çünkü sessizlik öfke anında sarf edilecek tüm kelimelerden çok daha fazla şeyi anlatacak öyle zengin bir dile sahiptir ki… Üstelik taraflardan birinin yüz; diğerinin sıfır olduğu hiçbir çatışma yoktur. Yani bir taraf yüzde yüz haklı, diğer taraf yüzde yüz haksız değildir. Belki sadece bu yüzden bile öfkelerimize yenik düşmememiz gerekmez mi? Öte yandan, kendimiz yüzde yüz haklı olduğumuza inansak bile, karşımızdakinin bunu teyit etmesini beklemek fazla iyi niyetli bir bakış açısı olmaz mı?
O halde gelin öfkelerimizin kontrolü bizim elimizde olsun her daim. Karşınızda ne kadar kırıcı ve rahatsız edici davranışlar olursa olsun; öfkeden elleriniz titrese, kanınızın beyninize sıçradığını hissetseniz bile yine de kontrollü olun ve öfkenizi kimselere göstermeden en kısa sürede bastırmaya çalışın.
Sırası geldiğinde sessiz kalarak, sırası geldiğinde söyleyeceklerimizi dikkatli seçmeye çalışarak keşkelere, pişmanlıklara meydan vermeyelim. 1-2 dakikalık rahatlamanın sonrasındaki karabasana yenik düşmeyelim. Güçlü olduğumuzun, kendimizden emin olduğumuzun teyidini yine önce kendimize yapalım. Bakın o zaman hayat nasıl da güzelleşecek, ruhumuz nasıl da dinginliğe varacak. Öfkenin şiddeti pişmanlık göz yaşlarımız olmasın hiçbir zaman.
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
25.07.2007
Kıymetli varlıklarımızı kaybetmek,onları mutsuz ve sağlıksız etmek istemiyorsak öfkemizi yenmek zorunda olduğumuzu hayatistemesekte bize öğretiyor. Ya terk ederiz, ya terk ediliriz. Kaçınılmaz son. Çok daha kötü olasılıkları düşünmek bile istemiyorum. Çaresiz anlarda profesyonel yardım almayı kabul etmek zorundayız. İnsanları olduğu gibi kabul etmeli mümkün olduğu kadar sabırla konuşmalı, eleştirmemeli, bazı huyları görmezden gelmeliyiz. Biz kendimizi veya karşımızdaki bizi ya da bazı huylarımızı ne derece değiştirebilir? Elimizden bir şey gelirse yapabilirsek kendimiz yapalım. Başkasına eşin dahi olsa karışamayız, zorlayamayız. Biri bizi istemediğimiz hoşlanmadığımız şeyler için zorlasa öfkelenmez miyiz? Kendimizi karşımızdakinin yerine koymalı özgür olduğunu veya olduğumuzu hissetmeli, hissetmeliyiz. Bu özgürlük iyi düşünen insanın sorumlu olduğu kişileri düşünmediği, yüceltmediği, değer vermediği anlamına gelmemeli.
YanıtlaSilHikmet Bulut KIrkın
YanıtlaSilTEŞEKKÜRLER BELGİN ABLA,
YanıtlaSilBİR ANLIK BİR ÖFKE BAZEN DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL GİBİDİR. O ANLIK KİN VE HIRS, İLERİDE PİŞMALIK DURUMUNA SOKAR İNSANI.. AMA PİŞMANLIK O GEÇMİŞİ GERİ GETİRİR Mİ? GETİREMEZ.. LÜTFEN İLERİDE PİŞMAN OLACAĞIMIZ OLAYLARA BİR ANLIK ÖFKE İLE KARIŞMAYALIM.. BU YAŞAM BİZİM. O YAŞAMI ÖFKE VE HIRSTAN UZAK TUTMALIYIZ.
AYRICA HİKMET BEYE DE ANLAMLI YAZISI İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM..
ÖFKE VE ŞİDDETTEN UZAK BİR YAŞAMA ŞİMDİDEN MERHABA.......
MURAT ARSLAN