Geçenlerde bir tartışma konusu kulağıma çalındı. Soru şöyleydi: Aşık olduğunuz, çok sevdiğiniz bir kişinin hangi şekilde hayatınızdan çıkması canınızı daha çok yakar? Ölümle kaybetmek mi, yoksa size ihanetini öğrenmek mi?
Kendi içimdeki cevabı saklı tutarak, verilen cevapları izlediğimde şaşırdığımı açıkça itiraf etmeliyim. Çünkü tartışmaya katılanlardan pek çoğu ihanet acısının ölümden daha keskin ve travmatik olduğunu savundu. Öyle ki neredeyse hemen hemen hiç düşünmeden verdiler cevaplarını; tüm yüz mimikleri ve bedensel hareketleriyle de sözlerinin arkasında olduklarını gösterdiler.
Ben kendimi yaşadığım yıllar boyunca hep şanslı bir kadın olarak görenlerdenim. Elimin altındakilerle yetinmesini bilmem ve hepsine her defasında şükretmem bir yana, yaşamın hepimize güzel bir hediye olduğunu ve her türlü zorluğuna rağmen yaşanılası olduğunu savunanlardanım. Üstelik hayatımda hiç ihanete uğramadım; çok sevilip çok sevdim ve aşkı doya doya yaşayıp tadına vardım. Hal böyle olunca da bana göre aşık olup, kalbinizi bağladığınız ve her şeyden çok sevdiğiniz insanın ancak ölümle ayrılığı içinizi daha çok yakar diye düşünenlerdenim.
Ölüm bu çaresi yok, geri dönüşü hiç yok. Gitti mi gidiyor, telafisi, zamana bırakılıp affedilmesi gibi hiçbir duyguyla geri gelmiyor. Üstelik geçen zamanla birlikte içinizdeki yalnızlık duygusu daha da derinleşiyor.
Halbuki pek çok kişi ihanete parmak bastı ve neredeyse hiç düşünmeden bu acının insanın içini yakıp kavurduğunu söyledi. Cevabı verenlerin pek çoğu ihanet acısını birebir yaşadıklarını da sözlerine eklerken bu duygunun ölümle kaybetmekten de zor olduğunu vurguladı. İhanetin aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmadığını, hep içten içe kanadığından da dem vurdular. Ama bu tezi savunanların kaçı ölümle ayrılık acısı yaşadı ve ihanetle kıyaslama durumu yakaladı acaba işte bunu bilemiyorum.
Ama ben sevdiğim kişinin benden ayrı olsa da, hatta beni bir başkası için terk etse de yaşıyor olmasını isterim. Nefes aldığını bilmek bana yeter. Hele hele mutlu olduğunun da farkındaysam ben de en az onun kadar mutlu olurum. Gerçek sevgi ve aşk da bunu gerektirir bana göre. Cananınızın canınızdan daha kıymetli olması hali. Bencillikten uzak, naif, sevginin en üst katmanı belki de.
İhanet, kıskançlık, o büyük yanardağ patlaması zamanla unutulur gibime geliyor. Ama ölümle gelen ayrılıkta ne yapabiliriz ki? Hiçbir şey. Eliniz, kolunuz bağlanır adeta.
Geriye sadece yaşanan güzel hatıralar kalır, tebessümle hatırlanacak pek çok anı, siyah beyaz resimler gibi zamanla unutulmaya mahkum. O kişi yoktur artık, canınızın bir parçası bir bilinmeyene gitmiştir. Asıl yalnızlık işte o zamandır. Gücünüzün tükendiği, dayanma sınırlarınızın bir yay gibi gerildiği, kimselere derdinizi dökemediğiniz, dökseniz de anlaşılamadığınız anlar.
Öte yandan yapılan araştırmalar ihanete uğrayan özellikle kadınların, girdikleri depresyonun onların tüm dengelerini alt üst eden en zor psikolojik depresyon olduğunu gösteriyor. Kolay kolay dile getirilmediği, paylaşılmadığı için de insanın içinde bir volkan misali patlamalar yapıp en ağır tahribata uğratıyor. Kendinize küskünlüğünüz, hayatta hiçbir şeyden tat alamayacak kadar bıkkın olduğunuz, kendinizi sevmediğiniz, hatta zaman zaman suçladığınız ağır bir süreç.
Ama ben yine de insanın içini yakan en ağır acının ölüm acısı olduğunu savunuyorum. ‘’İhanet eden insan da ölüden farksızdır benim için’’ diyenler elbette çıkacaktır. Onların fikirlerine de saygı duyarım. Yine de o kişilerin fiilen yaşıyor olmasının rahatlığı ile bunları söylüyor olduklarını da düşünmeden edemem.
Bir tek ölüme çare yok bu garip dünyada. O nedenle sevdiklerinize, aşkınıza, eşinize sıkı sıkıya sarılın, fırsat buldukça sevginizi gösterin, vakit henüz geç olmadan. Aşkınızı yaşayın ve yaşatın kül haline gelmeden. Süresine, kısa ya da uzun sürüp sürmemesine kafanızı takmadan, doya doya tadın. İhanet de olmasın hayatınızda diğer ayrılıklar da… çünkü her ayrılık zordur kendi çapında.
Sözlerimi şiire gönül vermiş Ersin Ay'ın güzel dizeleriyle sonlandırmak istedim, ayrı düşen kalplere gelsin.
‘’Dün bir adam dolaşmış İstanbul ‘un tenha arka sokaklarında,
Elinde üç kibritle yanmış bir sarma sigara
Seni aramış her köşe başında,
Ne sana rastlamış, ne de senden kalana…’’
İşte bu dizeler gibi bir de bakarsınız ki sevdiğiniz yok olup gitmiş, geride kaldığını sandığınız anılar bile yitik ve siz hiç olmadığınız kadar çaresiz... bu nedenle henüz vakit varken sevginin, güzel yüreklerin kıymetini bilmek gerek…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
23.02.2012
NOT:kalbi kadar güzel dizeleri olan, şiir aşığı Sevgili Ersin Ay'a katkılarından dolayı sonsuz teşekkürlerimle...
NOT:kalbi kadar güzel dizeleri olan, şiir aşığı Sevgili Ersin Ay'a katkılarından dolayı sonsuz teşekkürlerimle...
Insan psikolojisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan üstüne üstlük empati adı altında kalkıp da bencil ve şuursuzca yazı işine giren sözde iyi niyet elçisi birinin kaleminden buram buram samimiyetsizlik akan bir yazı. Ölüm sayet bir dine Mansup olanlar için bile bir ümit vaad ederken ihanetin hiçbir yerde telafizi yok. Kaldı ki inanmayan biri içinse sadece bir kez yaşayıp sonra toprak olacağına inandığı şu hayatta tutundugu en önemli can damarının kesilmesidir ihanet. Bundan sonrası da zaten bir çırpınış. Sizden ricam asla içinde bulunmadığınız hatta ve hatta empati bile yapamadığınız bir durum hakkında ah kam kesmeyip klavye polyanacılığına bürünmemeniz. Bu sayede en azından ciddi manada acı çekmiş insanların da tecrübe ettiği bu acı duruma en azından saygı duymuş olursunuz.
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilÖncelikle yazımı okuduğunuz ve zaman ayırıp yorum yazdığınız için size çok teşekkür ediyorum. İsminizi bahşetmediğiniz için hitap edemedim, lütfen kusura bakmayın. Her insanın yaşadığı acılar kendine özeldir ve ne kadar empati yaparsanız yapın, yine de onu anlamanız zordur. Dolayısıyla size hak vermemek elde değil. Belli ki yazım içinizi acıtmış. İçinizde var olan kızgınlık, kırgınlık ve öfkenizi yansıtan satırlarla dile gelmiş. Hepsine saygım sonsuz.
Ancak neredeyse 13 yıldır sevgiyle yazarak insanların kalbine dokunan birisi olarak yazmayı bırakmayı düşünmüyorum. Çünkü satırlarım yeri geldi insanların hayatlarına minicik umut ışıkları bıraktı. Ben bunu önemsiyorum. İnsanlara sevgiyle, saygıyla ve tebessümle yaklaşmayı her şeyden çok seviyorum.
Fazla uzatıp vaktinizi almayayım, sonuçta ben yazacağım ama siz bundan sonra hiçbir yazımı okumayabilirsiniz. Böylece samimiyetsiz bulduğunuz satırlarımla uzaktan yakından ilginiz kalmaz. Dilerim yolunuz hep rengarenk ve huzurla dolu olsun. Varlığınıza şükürlerle.
Sevgiyle kalınız.
belgin
Ben de ihaneti yasayanlardanim ve ölen kişi için oldu diyorsunuz ve onu saygıyla anıyorsunuz ama ihanet eden kişiyi kötü bir şekilde anıyoruz ve onunla yaşadığımız hatıraları çöpe atmak istiyoruz dolayısıyla kötü anmaktansa ölmesini yeğliyor insan dahası o ölse belki hakettiğini buldu deriz ve ihanet acısı biraz hafifler ölseydi inanın bu kadar acı cektirmezdi.
YanıtlaSil