Yataklarında bir
başlarına yalnız uyuyanlar, gecenin sessizliğinden tek başlarına soğuk
odalarına sığınanlar…
Ya da sevgisiz bir paylaşımın o sessiz çığlığında, kendi
yalnızlıklarını çaresizce yaşayanlar…
Bir nefes ötedeki eşlerini yok sayıp,
görünmez bir buzdağının ardına saklananlar…
Yalnız uyumak, yalnız
uyanmak, her yeni güne, yine yeniden yalnız başlamak…
Varsa eşiniz ve sevgisizlik
teslim aldıysa gönüllerinizi; görünmez buzdağının ardında çarpan iki yürek
olursunuz farkında olamadan. Tek başınıza yaşıyor iseniz çoktan yalnızlığın
gölgesine sığınmışsınız demektir. Her iki şekilde de durum pek farklı değildir
aslında.
Sonuçta üşüyen bedenler
değil, yüreklerdir o soğuk odada ve
soğuk yatakta. Kat kat yorganlar kar etmez içleri ısıtımaya. En sıcak yaz
mevsiminde bile içiniz titrer; bir başına kalmanın çaresizliğini en
yakınlarınızla bile paylaşamaz hale gelirsiniz o anlarınızın tek tanığı odalarda.
Birbirlerine değmemeye
özen gösteren aynı yataktaki iki beden,
gece olup da sırtlarını birbirlerine döndüklerinde kendi yalnızlıklarını
çağırırlar aslında; ondan medet umarlar belki de.
Hangisi daha zordur yaşamadan
bilmek kolay değil elbette. Gerçekten yalnız bir yatakta sabahı sabah edenler
mi; yoksa aradaki görünmez buzdağının ardına saklanıp, sevgisizliğine yananlar
ve keşke’lerin girdabında sürüklenen düşüncelerinden kurtulmak isterken, her
defasında ruhları kanayanlar mı?
Gecenin koyu örtüsü
altında gözleriniz tavana dikili bir şeklide uzanırken; yalnızlığınızın tek
yoldaşı yastığınız olur. Bazen usul usul
akan gözyaşlarınızla ıslanır, bazen başınızın altından oraya buraya
çekiştirilir, ama hep bir türlü
gelmeyen uykulara hep onunla çareler aranır.
Hayatın zorlu
koşturmalarına kendinizi kaptırdığınız gündüz saatleri bir şekilde geçer de, o
cehennem ateşlerinde yandığınız, ama yine de içinizin buz kestiği geceler
geçmek bilmez nedense. Çünkü sevgi yitip gitmiştir; kimbilir belki de gönül
dergahına, o birlikteliğe hiç uğramamış, hatta kalıntılarını bile
bırakmamıştır. Çünkü sevginin o engin sıcaklığına bir gece dahi dayanamayan görünmez
buzdağları; aynı zamanda giderek
sevgiden uzaklaşan bedenlerin ve ruhların eseridir.
‘’Soğuk soğuk odalar
Yoksun neye yarar, örtünsem kat kat
yorganlar
Vurdum dibe kadar
Halimden yalnız uyuyanlar anlar.’’
Emre Aydın/Gülten Mutlu
yorumuyla kulaklarımıza ulaşan bu güzel şarkının sözleri beni nedense çok
etkiledi… Kapalı pek çok kapı ardında kimbilir ne görünmez buzdağları, kimbilir
ne soğuk odalar ve soğuk yataklar var… sevgisiz geçen pek çok ömrün olduğu gibi…
Ya o buzdağı ile beraber
soğuk oda ve soğuk yatakta bir ömür geçmeye devam edecek ya da yeter artık
denilip yalnızlığın kollarına sığınılacak ki; o yalnızlığın da aslında buzdağı
kadar soğuk olduğunu bilmeden belki de.
Verilen karar her ne
olursa olsun, içinde mutlaka sevginin iyileştirici, gizemli gücü ve ruhları
ısıtan sıcaklığı olsun. Olsun ki kalplerden gözlere, oradan da hayatlarını
paylaştığımız kişilerin yüreklerine aksın ve bu tatlı sıcaklığın etkisi an be
an duyulsun.
Aşkın o doyulmaz tadında ve yarı deli sıcaklığında kalmamız
dileğimle…
Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ
16.05.2012
merhaba belgin hanımcım. Yazınızı keyifle okudum. Kalbinize sağlık :)
YanıtlaSil