21 Mayıs 2012 Pazartesi

GÖRÜNMEZ BUZDAĞI


Yataklarında bir başlarına yalnız uyuyanlar, gecenin sessizliğinden tek başlarına soğuk odalarına sığınanlar… 

Ya da sevgisiz bir paylaşımın o sessiz çığlığında, kendi yalnızlıklarını çaresizce yaşayanlar… 

Bir nefes ötedeki eşlerini yok sayıp, görünmez bir buzdağının ardına saklananlar…

Yalnız uyumak, yalnız uyanmak, her yeni güne, yine yeniden yalnız başlamak…

Varsa eşiniz ve sevgisizlik teslim aldıysa gönüllerinizi; görünmez buzdağının ardında çarpan iki yürek olursunuz farkında olamadan. Tek başınıza yaşıyor iseniz çoktan yalnızlığın gölgesine sığınmışsınız demektir. Her iki şekilde de durum pek farklı değildir aslında.

Sonuçta üşüyen bedenler değil, yüreklerdir  o soğuk odada ve soğuk yatakta. Kat kat yorganlar kar etmez içleri ısıtımaya. En sıcak yaz mevsiminde bile içiniz titrer; bir başına kalmanın çaresizliğini en yakınlarınızla bile paylaşamaz hale gelirsiniz o anlarınızın tek tanığı odalarda.

Birbirlerine değmemeye özen  gösteren aynı yataktaki iki beden, gece olup da sırtlarını birbirlerine döndüklerinde kendi yalnızlıklarını çağırırlar aslında; ondan medet umarlar belki de.

Hangisi daha zordur yaşamadan bilmek kolay değil elbette. Gerçekten yalnız bir yatakta sabahı sabah edenler mi; yoksa aradaki görünmez buzdağının ardına saklanıp, sevgisizliğine yananlar ve keşke’lerin girdabında sürüklenen düşüncelerinden kurtulmak isterken, her defasında ruhları kanayanlar mı?

Gecenin koyu örtüsü altında gözleriniz tavana dikili bir şeklide uzanırken; yalnızlığınızın tek yoldaşı  yastığınız olur. Bazen usul usul akan gözyaşlarınızla ıslanır, bazen başınızın altından oraya buraya çekiştirilir, ama hep bir türlü  gelmeyen  uykulara hep onunla  çareler aranır.

Hayatın zorlu koşturmalarına kendinizi kaptırdığınız gündüz saatleri bir şekilde geçer de, o cehennem ateşlerinde yandığınız, ama yine de içinizin buz kestiği geceler geçmek bilmez nedense. Çünkü sevgi yitip gitmiştir; kimbilir belki de gönül dergahına, o birlikteliğe hiç uğramamış, hatta kalıntılarını bile bırakmamıştır. Çünkü sevginin o engin sıcaklığına bir gece dahi dayanamayan görünmez  buzdağları; aynı zamanda giderek sevgiden uzaklaşan bedenlerin ve ruhların eseridir.

 ‘’Soğuk soğuk odalar
   Yoksun neye yarar, örtünsem kat kat yorganlar
   Vurdum dibe kadar
   Halimden yalnız uyuyanlar anlar.’’

Emre Aydın/Gülten Mutlu yorumuyla kulaklarımıza ulaşan bu güzel şarkının sözleri beni nedense çok etkiledi… Kapalı pek çok kapı ardında kimbilir ne görünmez buzdağları, kimbilir ne soğuk odalar ve soğuk yataklar var… sevgisiz geçen pek çok ömrün olduğu  gibi…

Ya o buzdağı ile beraber soğuk oda ve soğuk yatakta bir ömür geçmeye devam edecek ya da yeter artık denilip yalnızlığın kollarına sığınılacak ki; o yalnızlığın da aslında buzdağı kadar soğuk olduğunu bilmeden belki de.

Verilen karar her ne olursa olsun, içinde mutlaka sevginin iyileştirici, gizemli gücü ve ruhları ısıtan sıcaklığı olsun. Olsun ki kalplerden gözlere, oradan da hayatlarını paylaştığımız kişilerin yüreklerine aksın ve bu tatlı sıcaklığın etkisi an be an duyulsun. 

Aşkın o doyulmaz tadında ve yarı deli sıcaklığında kalmamız dileğimle…

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

16.05.2012

1 yorum:

  1. merhaba belgin hanımcım. Yazınızı keyifle okudum. Kalbinize sağlık :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...