13 Mayıs 2012 Pazar

GÜÇLÜ KADINSAN...


Güçlü kadın olmak…

Hem kadın, hem de güçlü olmak…

Güçlü sıfatı bir kadını tanımladığında korkuyorum. Çünkü hem kadın olmanın, hem de güçlü olmanın bir kadına ne gibi sorumluluklar yüklediğinin farkındayım.

Ah…aslında kadınlar ne kadar narin, hassas ve duygusaldır bilseniz; tıpkı kristal bir vazo misali. Her zaman kibar davranışları, saygı dolu yaklaşımları hak ederler ve hep yaslanacak güçlü bir omuz, hep sarılacak güven dolu bir kalp, sımsıkı kavrayıp hiç bırakmayacak bir el ararlar.

Ama güçlü kadınsanız eğer, kadınsal tüm özelliklerinizi bir kenara koyup tek başınıza, dimdik ayaklarınızın üstünde durabildiğinizi göstermek zorundasınız. Belki bir çelik gibi sert olmalısınız. Çünkü size bu sıfatı yakıştıranların beklediği şeylerdir bunlar. Ulu orta ağlamanız, hassaslığınızı, kırılganlığınızı herkesin içinde sergilemeniz nedense hiç beklenmez.

Evet güçlü kadın zekidir, akıllıdır. Her türlü zorlu işin üstesinden gelir, sorunlarla baş etmesini iyi bilir. Zayıflığına asla yenik düşmez. Ailesine, çocuklarına kol kanat gerer. 
Onlar ve sevdikleri için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdır. Tüm mücadelesinde gözyaşlarını içine akıtır, söylenenleri duymazdan gelir. Kalbindeki engin sevgisiyle ve bitmez enerjisiyle gücüne güç katar. Kendisini bir an bile düşünmeden, elindeki imkanları sonuna kadar kullanır. Kendi özelini, aşkını, özlemini, isteklerini hatta hayallerini yok sayar.   Ama bir yere kadar…

Genelde güçlü kadınların etraflarındaki kişilerle arasında  saygıyla karışık bir çekingenlik hali vardır. Çoğu erkek nedense güçlü kadından çekinir. Belki onun erişilmez olduğuna inandığı için, belki de kendisini yeterince güçlü hissetmediği için hep bir adım uzakta durur. Bir şekilde böylesi bir kadınla bir ömrü paylaşanlar; gün gelip köprüleri yıkmak istediğinde ise hiç tereddüt etmez; yollarını ayırma kararını tek başlarına verirler. Çünkü güçlü eşlerinin kendilerine ihtiyaçları olmadıklarını sanırlar.

Ne büyük bir yanılgıdır bu. Gerçekte ne kadar güçlü olursa olsun hangi kadın terk edilmeyi ister ki? Kendi kendine yetebilmek, akıllı olmak, hayatını zekasıyla yönetmek, sevgisini sonuna kadar kullanmak, hem kendisine hem çevresine faydalı olmaya çalışmak ayrı bir olgudur. Hatta bir meziyettir. Ama tüm bu özellikler, yaslanacak bir omuza ihtiyaçları olmadığı anlamına gelmez ki. Tıpkı kaderlerini yalnız başlarına yaşayacakları anlamına gelmediği gibi.

Sözün özü, hiçbir kadın güçlü sıfatı nedeniyle terk edilmeyi, tek başına bırakılmayı, tüm ağır sorumlulukları yalnız başlarına sırtlanmayı hak etmiyor. Bir kadın gözüyle bakıp hemcinslerimin tarafını tutarak yazdığımın farkındayım. Ama terazinin dengesi bu kez kadınlardan yana ağır basıyor diye düşünüyorum.

Sözüm sadece büyük kentler için değil elbette; güzel Anadolu’muzun o güçlü ama bir o kadar da çilekeş kadınlarını unutmamak gerek. Anadolu’daki pek çok güçlü kadın tarlada, bağda, bahçede, su taşımada, hayvan otlatmada, ahırda, dağda, bayırda en ağır şartlarda, sırtında ağırlık taşıyarak ve üstelik yaşamını kahvelerde geçiren erkeğinin bir adım gerisindeyken harcar günlerini. Evet kentli kadın gibi terk edilmez kolay kolay belki ama, güçlü omuzlarına öyle ağır yükler verilmiştir ki, yaşamı boyunca kendisi için nefes bile alamaz neredeyse. Eşinin güdümünde yaşayan sessiz bir candır o sadece. Kentli olsun, köylü olsun güçlü kadın olmak işte bu nedenle zordur.

Güçlü bir kadın olarak yalnız başlarına bırakılan, daha da kötüsü çocuklarıyla kendi kaderlerine terk edilen o kadar çok kadın var ki. Bu tablonun daha da ağır şekline ise maalesef engelli çocukları olan ailelerde sıkça rastlamak mümkün. Engelli bir çocuk babası, tüm  sorumluluğu adeta suçlarcasına o güçlü kadına yükleyip, kendi hayatını yaşamak adına ortadan kaybolabiliyor. Güçlü anne ise yalnızlığının koyu gölgesinde  tek başına mücadele ediyor. Yılmadan, pes etmeden ama kendinden çok şeyler vererek. Deyim yerindeyse kendi hayatını hiçe sayarak. Sadece canı, kanı, çocuğu için yaşayarak.

Peki neden? Güçlü bir kadın olmak suç mu?

Elbette değil, ama o gizemli gücün yarattığı güzel enerjinin kadın hayatına bu denli olumsuz etki etmesi beni rahatsız eden.  En güzeli; hem güçlü, hem kadın, hem de aranılan, sahiplenilen ve hiç terk edilmeyen, hayatının her anında paylaşılan bir kadın olmak galiba. Bu anlamda biraz daha duyarlı yaklaşma cesaretini gösterme açısından erkeklere büyük bir görev düşüyor. İşin kolayına kaçmak, kendilerini düşünerek kendi hayatlarını ve özgürlüklerini seçmek yerine; kadınlarının hep yanında olup, güvenli omuzlarında sıcacık bir yer açabilirler. Hem böylece hayatın zorlu yokuşlarını başladıkları gibi bitirme cesaretini gösterirken; iyi günde kötü günde diyerek sevdiklerine de verdikleri sözü hakkıyla yaşatmış olurlar. 


Çünkü kadınlar bunu fazlasıyla hak ediyor. Siz ne dersiniz?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

22.12.2011
NOT:bu yazımda, en özel An'ları ustalıkla yakalayan, fotoğraf aşığı Cüneyt Çetiner'in iki anlamlı resmiyle daha da renklendi, kendisine sonsuz teşekkürlerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...