‘’Tıpkı güneşe tutulan bir prizmanın ışığın gökkuşağını göstermesi gibi. Asıl olan sevginin gökkuşağını gösterebilmek. ‘’ diyor ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho.
Bunca
yıldır yazılarımın çoğunda sevgiyi işledim. Farklı konular olsa da sonunda hep
sevginin hayattaki en sihirli merhem olduğunu vurguladım. Ancak şimdi sevgi
daha da derinleşti benim gözümde. Çünkü bu iki sözcük beni benden aldı.
‘Sevginin
Gökkuşağı.’
Düşünsenize
sevginin o gökkuşağı harelerini. Her biri bir diğerine nazire yapan pek çok
muhteşem duygunun, bir araya gelip SEVGİyi oluşturduğunu.
Sevgi
ırk, dil, din, ten rengi, statü hiçbir şeye bağlı değil. Çok geniş. Çok
kapsamlı. Derin. Evrensel. İşin içinde sevgi varsa dilinden herkes anlıyor. Tüm
canlılar. Bitkiler, hayvanlar herkes. Çünkü
öyle bir çağrısı var ki, bunun için konuşmaya gerek yok. Sarılıp, kucaklamaya
da.
‘’Gerçekten
seviyorsan, uzaklık gözünü korkutmamalı. Çünkü unutma yanındayken bile uzaktı
bazıları.’’ diyen Amerikalı günümüz yazarlarından Adam Fawer ne kadar da haklı.
Araya giren mesafelerin, zamanın hükmü yok sevgide.
Hayata
bakışımız, onu algılayış ve yaşayış biçimimizle sevgiyi dillendiriyoruz zaten.
Öyle değil mi?
‘’Hayatımızda
bağışlayabileceğimiz en önemli şey SEVGİNİN YANSIMASIdır. ‘’ derken Coelho’ya
katılmamak elde mi?
İster
minicik bir tebessümle olsun, ister sımsıkı bir kucaklamayla, isterse
sözcükleri bile kendine hayran bırakan birkaç mısra ile.
Önemli
olan onu yansıtabilmek. Kalbimizden çıkarken ki o muhteşem enerjisini,
sıcaklığını koruyarak hayata aktarabilmek. Oradaki muhteşem renklerle bezeli
gökkuşağına minicik bir fırça darbesi de olsa katabilmek.
Peki
bu muhteşem gökkuşağı nelerden oluşuyor? Hiç düşündünüz mü?
İçinde
en naif duygular saklı. Sadece gerçek sevgiden haberdar olanların farkına
vardığı en nadide renkler bunlar.
Yumuşacık
her biri.
Enerji
verirken incitmiyor.
Duyarlı
ancak zorlayıcı değil.
Beyazın
masumiyeti, morun ihtişamı ve asaleti, pembenin tevazusu, turuncunun cömertliği,
kırmızının samimiyeti, mavinin iyiliği ve hoşgörüsü, sarının zarafeti ve sabrı,
yeşilin güven veren dinginliği gibi.
*Sabır.
Sevginin olmazsa olmazlarından. Gerçek sevgilerde sabır tohumları mis gibi
çiçekler açıyor çünkü. Hayal ettiklerimizden bile güzel tonları.
*İyilik.
Kendimizi çok daha iyi hissettiren bu duygu, sevgisizliğin olduğu yerlerde
solmaya mahkum ne yazık ki. Hepimizin içinde saklı bir yerlerde. Yeter ki
kullanmasını bilelim.
*Cömertlik.
Paylaşmanın tadına doyulmaz neşesi. Her detayda, verdikçe daha da zenginleştiğimizi
hissetmenin büyüsü.
*Tevazu.
Büyüdükçe ne kadar küçük olduğumuzun bilincine varmak. Çok şey öğrenip, hala
hiçbir şey bilmediğimizin farkında olma hali.
*Fedakarlık.
Beklentisiz. Zevk alarak. Cömertliğin itici gücünden destekle. İçten gelen tüm
samimi duygularla. Alabildiğine vermenin gücü.
*Hoşgörü.
Su gibi akışta kalabildiğimiz anlarımız. Ne kadar zorlayıcı olursa olsun,
tebessümle bakabilmenin cesaretiyle dopdolu. Gücümüzün simgesi adeta.
*Masumiyet.
Tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi. Hayata merakla yaklaşırken, en iyimser
niyetlerin baş tacı yapıldığı zamanlar.
*Samimiyet.
Gözlerimizdeki o tatlı tebessüm. Gözden dile, dilden bedene ve hareketlerimize
yansıyan yegane güzellik. Kaliteli duruşun en belirgin nüansı.
İşte
tüm bu duygularla harmanlanan sevgiler, GERÇEK SEVGİ ve renkleri GÖKKUŞAĞI
tadında SONSUZLUKta. Paylaşıldıkça çoğalmayı bekliyor sadece.
‘’O
kadar mukaddestir ki sevgi… Her zerresine kadar rahmani.’’ diyor sözcüklere can
veren Ömer Faruk Yeltekin.
Peki
ilahi evrene, dünyaya ve tüm canlılara duyulan sevgi en basit şekilde nasıl
belli oluyor dersiniz?
İnsanlara
SEVGİmizi göstererek.
Yalnızca
gerçek sevgi, bu dünyadaki diğer sevgilerle boy ölçüşebiliyor çünkü. Bizler
insanları sevdikçe seviliyoruz. Sevgimiz sayesinde nadide duygularımızı
körelten; korku, kıskançlık, öfke, kin, nefret, sıkıntı gibi tüm olumsuz
duygulardan arınıyoruz aynı zamanda.
‘’Coşkuyla
sevmeyi bilenler, coşkuyla yaşamayı da biliyorlar. Sonsuza dek sevmek, sonsuza
dek yaşamak demek.’’
Sevgi
olmadan bunu başarmamız mümkün değil, çünkü aralarındaki bağ muhteşem.
Sımsıcak
sevgiler sevgileri doğuruyor. Zamanla artıyor, çoğalıyor. Sevmeyi biliyorsak,
gerçeklerden korkmuyoruz. Onların farkındayız; ancak mutlu olma yollarını da
biliyor ve uyguluyoruz.
İşte
bunun için sevmeyi öğrenmemiz ve çocuklarımıza da öğretmemiz gerekli.
Nasıl
mı?
Çoğumuz
farkında değiliz belki ama, hayat bize
sevgiyi öğrenmemiz için her gün binlerce fırsat sunuyor. Yeter ki farkına
varalım ve değerlendirelim. Çünkü yaptıkça cesaretleniyoruz. Her bir yeni farkındalığımızla bir üst
basamağa güvenle geçiyoruz.
Elbette
etrafımıza yaydığımız sevginin bize ne zaman ve ne şekilde geri döneceğini bilmiyoruz.
Ama ne gam? Sabırla bekleyip, zamana yaydığımızda; sevginin ne kadar OLAĞANÜSTÜ
bir duygu olduğunun farkına varıyoruz sonuçta. En güzel gönül zenginliği de bu değil
mi zaten?
Bebeklik
çağından itibaren kör, sağır ve dilsiz olan Amerikalı pedagog, yazar ve
aktivist; Helen Keller; öyle güzel özetlemiş ki sevgiyi.
‘’Dünyanın
en iyi ve en güzel şeyleri görünmez. Onlara dokunulmaz. Onlar sadece yürekle
hissedilir.’’
Bu
sıcacık hislerle sevginin gökkuşağında buluşalım mı bizler de? Kalpten kalbe
akıttığımız nadide sevgilerin, dünyamızı yaşanır hale getireceğine olan umut ve
güvenle.
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
01.04.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder