10 Eylül 2016 Cumartesi

KABUL ETMENİN TATLI İZLERİ (1/2)

İnsanları oldukları gibi kabul etmek ne büyük bir erdem. Saygı ve sevgi çerçevesinde beraberce yaşamak ise, kaliteli hayatın güzel bir göstergesi.

Bu konuda bildiklerimize, daha da önemlisi yaptıklarımıza farklı bir pencere açacak bir yere götürmek istiyorum sizleri. Bir yandan düşünecek, bir yandan kendimizi sorgulayacak, bir yandan da ‘Ben de yapabilir miyim?’ diye düşüneceğiz beraberce.

Yer: Belçika- Geel kasabası.

Halk arasındaki ismiyle ‘Delilerin Cenneti’ndeyiz.

Atlas üzerinde minicik bir kasaba burası. Ancak oldukça özel. Nüfusunun dörtte birinde davranış bozuklukları var. Nedeni suyunda havasında değil üstelik. 
Neredeyse 700 yıldır bu kasaba halkı; davranış ve fonksiyon bozukluğu olan hastalarla beraber yaşıyor.

Severek.

İsteyerek.

Zorlanmadan.

Şikayet etmeden.

Onları yük olarak görmeden.

Tam bir kabul edişle.

Üstelik bu durumdan mutsuz da değiller.

Bakıma ihtiyaç duyan kişiler bir kenara itilmiyor. 

Sevgiyle kabul ediliyor.

Herhangi bir fark gözetmeden sosyal yaşamda kucak açılıyor.

Düşünsenize davranış bozukluğu olan pek çok kişiyle gerekirse bir evi, bir caddeyi, ortak paydada sosyal yaşamı ve kasabanızı paylaşıyorsunuz. Ama mutsuz değilsiniz. 

Onların belki de hayatınıza her gün derin çentikler atan yaklaşımlarına; sevgi ile bakabiliyorsunuz. Çünkü burada yaşayanlar için her şey normal. Her şey kabul edilebilir. Her şey hayatın içinden.

Hiç kimse, kimseyi onarmaya veya düzeltmeye çalışmıyor. Aileler onlara ‘misafirler’ ismini takmış. Onları oldukları gibi kabul etmiş. Hiçbir zorlama yok. Kişilere kendileri gibi olmalarına izin verilmiş.

Bu o kadar derin bir konu ki. Genel anlamda hepimiz kendi nev-i şahsına münhasır insanlarız. Ruhumuz sağlam ya da yaralı. Her ne durumda olursak olalım bildiğimiz bir şey var. O da hiç birimiz aslında olduğumuzdan daha farklı biri olmayı istemiyoruz. Başkaları tarafından değiştirilmekten bucak bucak kaçıyoruz. Neden mi? Çünkü bizi değiştirmek isteyen insanlarla bir arada yaşamak son derece zorlayıcı geliyor. Hele hele ruhsal anlamda yaralı biriysek. Anlaşılmadığımızı düşünmek bile ne kadar sızlatır içimizi. Kaldı ki bir de zorla, belli yaptırımlarla değiştirilmeye çalışan insanlar tarafından kuşatılmışsak; düzelmemiz kolay değil.

İşte bu sebeple Geel kasabası halkından öğreneceğimiz dersler var diye düşünüyorum. Bütünden farklı insanları, engellileri, tercihleri bize zıt olanları; anlamayan, dinlemek dahi istemeyen bir toplum olarak buna ihtiyacımız var. Öyle değil mi?

Kendisini banyoya kilitleyen, aslanların saldırısı ile ilgili yanılsamalar gören, karşısındakine sürekli sarılıp, öpmek isteyen insanlar bunlar. Her biri bir diğerinden farklı. Evet bize göre acayipler.

Geel halkı ise yıllara dayanan deneyim ve alışkanlıkla bu zorlukların içinde yaşıyor. Üstelik hepsi son derece mutlu.

Nasıl mı?

Her biri kendince bir çözüm bulmuş onu uyguluyor. Ancak bu çözümde düzeltme, onarma, azar, yasak gibi negatif hiçbir davranış şekli ya da söz yok.

O kişileri oldukları gibi kabul edip, fonksiyon bozukluklarını beraberce yaşıyorlar. Sorun olarak görmüyorlar.

Son derece çarpıcı bir örnek var paylaşmak istediğim. (devamı 2/2’ de)

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ


05.08.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...