12 Şubat 2017 Pazar

HEPİMİZİN HİSSETTİĞİ ŞEY

Huzursuz uykular, unutulan minicik ama önemli detaylar, yalnızlık hissi, hiçbir şeyden keyif alamama halleri…

Öyle ya da böyle zaman zaman hepimizin hissettiği şey bu.

S T R E S.

Özellikle gelişen teknoloji, artan gürültü, bozulan doğallık, artan yapaylık ve daha niceleri…

Bizlere elimizde olmadan stresi hissettiriyor. Öyle bir hale geldik ki, neredeyse stressiz yaşamak mümkün değil.

Stresin bedenimize özellikle beynimize olan etkilerini anlatan harika bir sunumdan yola çıkarak,  bu çarpıcı konuyu beraber paylaşalım istedim. Çünkü ne kadar çok bilgi sahibi olursak, yenmemiz ve korunmamız o kadar kolaylaşacak diye düşünüyorum. Siz de aynı fikirde iseniz, katılın satırlarıma.

Stres, aslında bedenimizin doğal bir tepkisi.

Bedenimizin, hissettiği iç ve dış uyaranlara karşı verdiği otomatik bir cevap.

Bu tehlikelerin gerçek ya da sadece bizim hayal ürünümüz olması hiçbir şey fark ettirmiyor. Her durumda bizi tehlikelere karşı hazırlıyor. Bu amaçla  beynimiz ve bedenimiz iş birliği yapıyor.

Görme, işitme ve dokunma duyularımız hassaslaşıyor. Kalp atışımız hızlanıyor. 
Böbreküstü bezlerimiz güçlü hormonlar salgılıyor. Kaslarımız ve diğer organlarımız daha hızlı çalışmaya başlıyor. Tüm bunlar aniden gelişecek tehlikeli bir durumdan kurtulmamıza vesile oluyor. Tüm bu uyarıcılar yeri geliyor hayatımızı kurtarıyor.

Stresin temkinli ve ılımlı hali bu ve kısa süreli olursa zararsız.

Uzun süreli ve yoğun stres; yani doktorların deyimiyle kronik stres; ise bizim en büyük düşmanımız. Çünkü beynimizin ve bedenimizin sürekli tehlikeye hazır halde kalması, gergin ve hızlı olması; organlarımızda pek çok zarar yaratıyor.

Kan basıncının yükselmesinden, kandaki kimyasal madde oranının zarar verici düzeylere çıkmasına kadar pek çok olumsuzluk; beden yapımızı harap ediyor. 
Kaslardaki geçmeyen ağrılar, tutulmalar, yaşam kalitesinin zayıflaması bunun en güzel belirtileri aslında.

Canınızı sıkmak istemiyorum ama; çok daha ileri safhalarda pek çok tehlikeli hastalığın da habercisi. Bağışıklık sisteminin çökmesi, bunalım, öfke nöbetleri, sebepsiz içsel kızgınlık, giderek zayıflayan hafıza da cabası.

Sırtlandığımız yoğun iş yükü, ilişkilerimizdeki negatif etkenler, olumsuzluğun ağır bastığı bir çevre, geçmişteki kötü anıların süregelen yükü, bir türlü huzuru yakalayamama halleri stresi yaratan ve besleyen kaynaklar.


Peki biz fark edene değin duygusal anlamda neler yaşıyoruz dersiniz?

İlk etapta olumlu düşüncelerimiz tuzla buz oluyor.

Ardından panik hali, endişe baş gösteriyor.

Sorunları çözme yeteneğimiz zayıflıyor.

Bir takım şeyleri unutmaya başlıyoruz.

Yaşama gri gözlüklerle bakıyor, her şeyden bıkkınlık duyuyoruz.

İşte beynimiz bunlarla mücadele etmek, enerji sağlamak ve adaptasyonumuzu güçlendirmek adına öncelikle adrenalin salgılıyor.

Eğer stres azalmıyor; tam tersine yoğunluğu ve süresi uzuyorsa; beynimizin hacmi, genler ve fonksiyonları bundan daha çok etkileniyor.

Ön beyin bölgesinde yer alan Hipofiz Adrenal Bez Aksı yani kısaca HPA aktive oluyor. Kortizol gibi steroid hormonlar salgılanıyor ki, bu salgılar bizim tepkisel yeteneklerimizi zayıflatıyor. Bu arada hormon dengemiz bozuluyor. İşte bu nedenle hafıza ve öğrenme bölümündeki hücreler azalıyor, yani beyin hacmimiz küçülüyor.
Hafıza zayıflığı, öğrenme güçlüğü görülmesi de bu yüzden.

Artık kendimizi ne doğru ifade edebiliyor ne de olayları çabucak anlayabiliyoruz.
Kısacası düşünme sistemimiz bozuluyor. Bir süre sonra stresi kontrol edemez hale geliyoruz. Depresyon, çağın hastalığı Alzheimer gibi hastalıkların yolu açılıyor.

Maalesef stresin zararlı etkileri bu kadar da değil. Beynimizin DNA yapısını dahi etkilediği yapılan araştırma ve testlerle ortaya çıkmış. Genlerin stresten etkilenmesi, bu durumun nesilden nesile aktarılacağının ve bir kalıtsallık yaratılacağının da göstergesi.

Sonuçta stresin ruhsal, bedensel, duygusal sağlığımıza etkileri çok büyük.
O halde ne olursa olsun ‘’STRESE DUR!’’ demeyi öğrenmemiz gerekiyor. En azından azaltmayı bir şekilde başarmamız önemli.

Çünkü beden ve beyin yapımız o kadar muhteşem ki, stres azalınca beynimiz yine normal hacmine geri dönüyor. Buna paralel olarak kaybolan yetenekler geriye dönüyor. Verilen sert tepkiler yumuşuyor. Yani alacağımız hasarlar tamamen kaybolmasa da hafifliyor.

O halde her ne yaşıyor olursak olalım; fark ettiğimiz andan itibaren hızla stresten uzak durmamız şart. Bunun için spor, yoga, içimizi açan konularla meşguliyet ve arada sırada içimizdeki çocuğun sesini dinlemek öneriler arasında. Ben naçizane sevgiyle kuşatılmayı ve her gün sevgiyle yoğrulmayı da eklemek isterim.

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

10.01.2017





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...