16 Mart 2021 Salı

VERMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Sessizce, kimseler görmeden vermek.

Paylaşmak.

Azı çok yapmak.

Almanın naif kardeşi kendisi.

Dengesi.

Birisini ya da birilerini sevindirmenin en zarif yolu.

Karşınızda kabına sığamayacak kadar mutlu olan, gözlerindeki ışıltılı bakışla kocaman gülümseyen kalpler yaratmanın dayanılmaz hafifliği.

Ne kadar özel bir duygu aslında; içinizden taşan o tatlı heyecan dolu mutluluğu yudum yudum içmek.

Kocaman gülümsemelerden nasibini alıp ‘İşte bu.’ diyebilmek.


Bunun pek çok yolu var elbette. Önemli olan, her ne yapıyorsak yapalım kalplere sevinç ektiğimizi unutmamak. Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak.

Hadi gelin sevinç ekilen bir kalbin öyküsüne ortak olalım.

Nasibimizi alıp bizler de gülümseyelim.

Günlerden bir gün; öğrencileri ile sohbet etmekten keyif alan bir alim, öğrencisi ile bir tarlanın yanından geçer. Hemen yanındaki ağacın altında eski bir çift ayakkabı dikkatlerini çeker. Sağa sola bakarlar, sahibini göremezler. Belli ki civarda çalışanlardan birine aittir.

Tam oradan ayrılacaklarken; öğrencinin aklına bir muziplik gelir. Ayakkabıyı saklamayı, sahibi gelip de bulamayınca yaşayacağı panik halini seyretmeyi teklif eder.


Bilge alim ise bambaşka bir yol önerir öğrencisine.

Ayakkabıyı saklayıp sahibini üzmek yerine; içine bir miktar para bırakıp sevindirmenin çok daha özel olacağını söyler.

Öğrenci bu fikre bayılır. Ayakkabının içine bir miktar para saklar ve beraberce gizlenip beklemeye başlarlar.

Derken ayakkabının sahibi gelir. Terden sırılsıklam olmuş elbiselerini değişir. Sıra ayakkabısını giymeye geldiğinde içinde bir fazlalık fark eder. Baktığında öğrencinin koyduğu parayla karşılaşır. Şaşırır elbette. Etrafına bakar dikkatlice. Hiç kimseyi göremez.

İşte o anda, içindeki tarifsiz mutluluk gözlerine yerleşirken, gözyaşları ona eşlik eder. Çok sevinmiştir. Çünkü hasta eşine, evde aç bekleyen çocuklarına doğru dürüst bir şeyler alacak kadar parası vardır artık. Gerçi kendisine bu iyiliği yapan her kimse onu görememiştir; ama kalbine ektiği sevinç, umudunu artıran kocaman bir damla olmuştur.

Bu duygusal sahneyi uzaktan izleyen alim ve öğrencisi ise vermenin dayanılmaz hafifliği içinde mutlulukla oradan ayrılır.

İşte öykümüz böyle.

Zarafetle, usulca vermenin güzelliği.

Yaşanan çifte mutluluk.

Ekilen sevincin kalplerde umutla yeşermesine olanak tanımak.

Daha ne ister ki insan bu güzel duyguyu tattıktan sonra.

Vermenin pek çok yolu var. Sadece maddi olarak değerlendirmemek gerek.

Güçlü ve haklı olduğunda affetmeyi bilmek; haksız olduğunda özür dilemek; başkalarının başarılarıyla mutlu olmak; kıskanmayı unutup gıpta etmeyi öğrenmek; sessizce dinlemek; karşımızdaki her kim olursa olsun kendisini değerli hissetmesini sağlamak; … gibi.

Almayı ve vermeyi karşılık beklemeden, içimizden gelerek yapabilmek esas olan. Alırken karşılığını vermeye çabalamak ya da verirken yine karşılığını beklemek değil anlatmaya çalıştığım. Biliyorum siz beni anladınız.

Çünkü evrenin matematiği böyle işliyor. Yeter ki hepimiz alırken de verirken de iyi niyetlerle yapalım; karşılık beklemeksizin.

Sevinç tohumları ekip yeşerttiğimiz gün ve mutluluk dolu anlarımız çokça olsun.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ

31.01.2021

Kaynaklar: https://www.uplifers.com; https://gulsensecen.wixsite.com.

7 yorum:

  1. Veren el alan elden her daim üstündür. Seninde önemini çok iyi anlattığın gibi
    " Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak " en önemlisi bu. Ne yapıyorsak bunu unutmamak gerek. Anlattığın hikaye bana Osmanlı dönemine ait okuduğum bir anekdotu anımsattı. Osmanlıda sadaka ağaçları varmış. Ağaca gidenin para asmaya mı yoksa asılan parayı almaya mı gittiği bilinmezmiş. Tamda senin anlattığın gibi değil mi: " Zarafeti kaybetmemek. Sessizce yapmayı unutmamak "
    Emeğine sağlık. Çok güzel bir yazı kaleme almışsın. Saygılarımla. Vesselam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar ve kocaman teşekkürler))
      Ne güzel ve yerinde adetlerimiz varmış. Asıl olduğu gibi hep zarafeti korumuş. Sadaka ağaçları... araştıralım belki yine yazacak bir şeyler bulunur))
      Benden de selam, sevgi ve saygılar.

      Sil
    2. Eskiler ve adetleri o kadar güzeller ki. Bizler onlar gibi olabilir miyiz bilemiyorum. Araştırırsan çok iyi olur. Yazacak bir şeyler bulursan haber ver. Okumayı çok isterim doğrusu (: Ben teşekkür ederim. Vesselam...

      Sil
  2. Belgincim çok güzel bir konuya değinmişsin... Vermeyi de gerektiğinde almayı da bilmek gerek... Eskiden çeşmelerin bir yerinde küçük oyuklar olurmuş... Parası olan oraya para koyarmış, ihtyacı olan alır işini yoluna koyunca da götürür geri koyarmış... Ne güzel incitmeden, dediğin gibi zarifçe verebilmek... Kucak dolusu sevgilerimle ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tülay hanımcığım çok teşekkür ederim. Verdiğiniz örnek de ne güzelmiş. Eski adetler ve zarafet içeren gelenekler...Şimdilerde hatırlamak bile ruhumuza iyi geliyor. Sanırım bu yüzden elim hep bu konulara gidiyor.
      Kucak dolusu sevgi ve saygımla.

      Sil
  3. Çok güzel yazmışsınız, maddiyata dair olanları hissettirmeden, karşındakini mahçup etmeden ve anonim olarak verebilmek ama özellikle de maneviyata dair verebilmeler... “Kendini sev, kendini öne koy” akımından fenalık gelen şu günlerde ne güzel bir hatırlatma...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Özellikle bugünlerde umudumuzu taze tutabilmek adına bu tarz inceliklere hepimizin ihtiyacı var.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...