3 Eylül 2010 Cuma

FARKLI (SIRADIŞI) TERCİHLER…



Toplumsal gerçeklerimizden bir tanesi… Hep gizli saklı, hep kapalı kapılar ardında yaşanan; en yakındaki insanlardan bile gizlenen; söylenmesi ayıp,paylaşılması günah sayılan bir gerçek. Adeta bir tabu. Anneden, babadan, hatta hatta ileri yaşlarda eşten dahi saklanan; bastırılan bir değişim rüzgarı.


Her birimiz daha anne karnındayken değişik kodlarla, şifrelerle, bize özel kimsede bulunmayan, bizi biz yapan değerlerle donanıyor ve dünyaya öyle geliyoruz. Cinsiyetimiz, ten rengimiz, fiziksel özelliklerimiz, zekamız ve tüm insani değerlerimizle. Sonra aldığımız eğitimle, çevre koşullarının etkilemesiyle yoğruluyor şekil alıyoruz.

Ama bazen bu şekillenmede sıra dışı duygular olabiliyor insanda. Büyürken kendi bedenini, cinsiyetini tanımaya başladığı yaşlara geldiğinde; bazı şeylerin herkeslerdeki gibi olmadığını fark edebiliyor insan. Farklı istekler duyduğunu anladığında ise onun için kabuslar başlıyor. Bu farkındalık bazen doğal seyrinde ortaya çıkıyor; maalesef bazen de küçük yaşlarda gördüğü acımasızlığın etkileşimleri olarak beliriyor bedeninde. Hiç suçu günahı olmadığı halde; kendini bilmez, insani duygulardan tamamen uzak, yabanıl insanların günahını çekiyor. Ne acıdır ki çoğu zaman bu vahşi insanlar kendi yakınları, babası, amcası, akrabası bile olabiliyor.

Sonuçta ergenliğe adım attığında farklı istekler, farklı beğeniler beynini kemirmeye, onu yalnızlığın girdaplarına sürüklemeye başlıyor. Toplumsal baskının derinden hissedildiği bir yerde, tüm dışlanma ve kabul edilmeme riskine rağmen duygularını açıklama isteği duysa da bunu başaramıyor ve tüm bastırılmış arzuları ile yaşama bir yerlerden katılmaya, düzenini kurmaya çalışıyor. Belki doğru belki yanlış bir anlamda kendini mutlu etmenin yollarını arıyor.

Bizler çoğu zaman onların da insan olduğunu, onların da bizler gibi istekleri olabileceğini kabul etmiyoruz, edemiyoruz. Belki yakından tanısak, dertlerini, yaşadığı sıkıntıları bilsek bu denli acımasız olmaz; onları anlayabiliriz. Ama hayır, ne yazık ki bizler de o toplumsal baskının bir parçası oluyor ve onlara sırtımızı dönüyoruz. Farklı, sıra dışı, aykırı… bu tanımlamalarla dahi aslında kabul etmediğimizi dışa vuruyoruz.

Üstelik kendi ailemizde, kendi içimizde böylesi farklı duyguları olan birisi varsa, bu kişi kendi çocuğumuz dahi olsa ona yardım etmek şöyle dursun tamamen dışlıyor ve kendimizden uzaklaştırıyoruz. Hatta ondan utanıyoruz. Sevmek, anlamak, yardım etmek ya da sadece gözlerinin içine bakıp dinlemek yerine onu sevgisizliğe mahkum ediyoruz. Asla kabul edemediğimiz bu gerçekle karşı karşıya geldiğimizde değiştirmek adına uyguladığımız aşırı disiplin, baskı, şiddet, tehdit sonraları yerini işte bu sevgisizliğe bırakıyor. Yani bize göre sıra dışı tercihleri olan ama aslında kendisiyle sürekli bir iç savaş yaşayan, hayata nereden tutunması gerektiğini bilemeyen bu bireyi bir de biz mahkum ediyoruz. Peki neden? Onu yeterince anlamadığımız, anlamaya çalışmadığımız ya da sadece kendimizi düşündüğümüz için olabilir mi?

Kabul ediyorum, böylesi sıra dışı tercihlere sahip bir evladım olsaydı belki ben de çok ızdırap çekerdim ama onu asla sevgisiz bırakmazdım, bırakamazdım. İlk şoku atlattıktan sonra onu anlamak için elimden geleni yapar, her zaman arkasında olduğumu hissettirirdim.

Ne yazık ki içinde bulunduğumuz toplum bazen çok acımasız ve ön yargılı olabiliyor. Kaskatı kuralları ile insanların esnemesine, farklı düşünmesine olanak tanımıyor. Ve sırf bu nedenle pek çok gencin hayatı kararıyor, yine pek çok aile mutsuzluğa mahkum ediliyor.

Var olan sıra dışı tercihlerin değiştirilmesi için çabalayan aileler, aşırı baskıyla, tehditle bunu başaracaklarını sanıyor. En kötüsü de nasılsa ilerde vazgeçer düşüncesi ile evladını evlendiriyor. Peki ya sonrası? Sonrası… gazetelerde okuduğumuz, haberlerde duyduğumuz, ama pek çoğu gizli saklı gizli saklı kalan ilişkilerde ortaya çıkıyor. Mutsuzluk katlanarak artıyor. Günahsız insanlarda bu işin içine çekilerek hayatları boyunca kimseyle paylaşamayacakları bir sorumluluğun içine sürükleniyor.

Gelin düşüncelerimizi, bakış açımızı daha geniş yelpazeye yaymasını öğrenelim. Karşımızdaki kişileri önyargılarımızla değerlendirmeden önce onların depresif ve çaresiz

Kalmalarına göz yummadan daha duyarlı olmaya çalışalım. Ortada bir hata, bir suçlu aramak yerine bu durumu kabullenip; yaşamı hem onlar hem de kendimiz için daha kolay hale getirelim. Sırtlarındaki ağır yükü elimizden geldiğince hafifletelim. Onları çaresizliğe itmeyelim. Sevgimizle daha güçlü yarınlar yaratmak adına birazcık gayret edelim. Sonuçta biz bir şey kaybetmeyiz ama belki bir şeyler kazanabiliriz.

Sevgiyle kalın.

Belgin ERYAVUZ
18.05.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...