Elif Şafak’ın “Siyah Süt” romanını okuyanlar bilirler. “İsmini Sevmeyen Kadınlar” bölümünde isimlerden, erkeklerin ve kadınların ismi sahiplenme şekillerinden bahseder ve der ki “ İsimler büyücüdür. Hem de büyülü. İsim var, vezir eder. İsim var, kahreder…”
İsimler; biz doğarken ailelerimiz tarafından bize bahşedilen değerli birer nişan gibidir aslında. Onlardan bize bir armağan! Çoğunun bir öyküsü, bir veriliş nedeni vardır. Anneler babalar hiç tartışmasız en özel, en güzel isimleri seçerler çocukları için özenerek; kalplerindeki ilk sevgi tohumlarını yeşertmek istercesine sevgiyle.
Bir anlamda bizi biz yapan ilk değerlerdir, şekillenecek varlığımızla beraber hayat koşusunda. Bir insanın ismini taşıyabilmesi, ismiyle uyum sergileyebilmesi ise bu koşudaki başarısını sessizce destekleyecektir hiç kuşkusuz.
Yabancılarla tanışma anında elimizde olan ilk silahtır isimlerimiz. Yalın, tek başlarına, bazen tek bir hece bazen iki ya da üç; ağzımızdan dökülürken gerçekten de çok şey ifade ederler karşımızdaki kişilere. İlk tanışma anındaki o ilk izlenimde, o tekrarı olmayan betimlemede kişiliğimizin neredeyse yüzde ellisini ele veririler sessizce, derinden.
İşte isimler bu yüzden önemlidir. İnsan şahsiyetinin ayrılmaz bir parçasıdır. Üstelik ilk izlenimin tekrarı olmadığını ve yeni tanıştığımız kişileri önce isimleri sonra da diğer özellikleri ile hafızamıza kaydettiğimizi düşünecek olursak isimlerin neden önemli olduğunu bir kez daha anlamış oluruz.
İnsanların isimlere verdiği önem, o sahipleniş eski yıllardan günümüze değin hep aynı heyecanla sürer gider. Hatta o isme sahip olabilmek adına insanlar gözlerini kırpmadan canlarını bile feda etmeye hazırdırlar. Tarih bunların örnekleriyle doludur.
Colin Falconer Bir Cleopatra romanı olan “Biz Tanrıyken” adlı yapıtında “önemli olan isimdi, isimlerin bir sihri vardı, altından ve en büyük ordulardan önemliydi…” diyerek Kleopatra’nın düşüncelerini dile getirirken bize insanların yüzyıllar öncesinden itibaren isimlere verdiği önemi hatırlatır.
Öyle isimler vardır ki o insana çok yakıştırırız, öyle isimler vardır ki hiç uymamış olduğunu düşünebiliriz. Öyle ki eskilerin deyimiyle isimlerle hayat bulur bazen insan geleceği, hatta isimlerle yön değiştirir. Ara sıra ismiyle hiç alakası olmayan kişiler görmüş olsam da; isimlerin insan kişiliklerini birebir yansıttığını ve insanların doğarken kendilerine bahşedilen isimleriyle hoş bir bütünlük içinde yetiştiğini düşünürüm.
İsimlerimizin tamamlayıcısı soy isimlerimiz söz konusu olduğunda ise, erkelerle kadınları ayıran ince bir çizgi belirir; erkeklerden yana ağır basan, onları kollayan. Pek çoğumuzun farkına dahi varmadığı, üstünde durmadığı bu yarı saydam çizgide gelin yine Elif Şafak’ a kulak verelim. “Erkekler isim değiştirmek ne menem bir şeydir kolay kolay hissedemezler. Kadınlar ise, tam tersine isim göçebesidir… Genç kızlıklarında başka türlüdür soyadları, evlendiklerinde başka. Boşanırlarsa başka, yeniden evlenirlerse gene başka…”
Kadınlara yaşamları boyunca değişik kimlikler yüklem tam alıştığı noktada bambaşka bir isimle, yepyeni bir imzayla kendini ifade etme engelidir bu.
Evlenirken gözümüz mutluluk ışıklarıyla parlamışken çoğumuz sorgusuz sualsiz hemen kabulleniriz sevdiğimizin soy simini. Üstelik ömrümüzün sonuna değin değişmeyeceğine o denli inanırız ki, ilk göz ağrımız olan baba ismimizi bir anda yok sayar, unutur gideriz. Taa ki hayatın çarkları arasında ayrılıklarla, boşanmalarla ezildiğimizde gün ışığına çıkıveriri yeniden. Sorgusuz sualsiz hayatlarına eklenen isim, yine sorgusuz sualsiz ellerinden alınıvermiştir işte.
Tam boşanmanın eşiğinde usul gereği hatırlatılırsa ne ala. Ama eğer hatırlatılmazsa, boşanmanın derin sarsıntıları içinde boğuşurken bir de isim krizi çıkıverir karşınıza. Öyle ki , sizin ne hissettiğiniz, ne istediğiniz bir nebze olsun dikkate alınmadan, bu iş buraya kadar denir. Ve o andan itibaren eski isminizle hayatınıza devam etmeniz beklenir.
Peki ya alışkanlıklar, seneler boyu kullanılan imza, yapılan sözleşmeler, hatta hatta kapı zilindeki isim? Çocuklarınla paylaştığın isimdir o soy isim her şeyden önce. Senin travmalarına bir de çocuk kalbinin hassas, masum sızıları eklenir. Kapı zilinde başlayıp, faturalarda, kartlarda, yolculuklarda karşınıza dikiliverir.
Şöyle bir düşünelim ne kadar çok kalemde değişiklik yapmak gerektiğini isterseniz. Kapı zili, nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport, meslek kartları, banka kartları, banka hesapları, şahsınıza ait tüm faturalar( elektrik, su, doğalgaz, telefon, adsl, kablo tv,…) yine şahsınıza ait tapu, ev, araba gibi resmi evraklar, banka cüzdanınız, sözleşmeler, …hepsi yenilenmeyi bekler.
Tüm bu kalemlerin tek tek değiştirilmesi; boşanma sonrası kendini toparlamaya, yaşanan olumsuzlukları bir an önce unutmaya çalışan bir kadın için ne kadar da zorlayıcıdır aslında.
Üstelik tanınmış biriyseniz… bir yazar, bir oyuncu, bir aktris, bir siyasetçi, bir bilim kadını… İşte o zaman işiniz bir kat daha zordur. Toplum önünde sizi siz yapan ve tanındığınız süre zarfında kullana geldiğiniz o isim sizinle adeta bütünleştiği ve hayranlarınızın nezninde o isimle var olduğunuz için bu kez de sizde kopartılan soy isminizi devam ettirme mücadelesi vermek zorunda kalırsınız tüm engellemelere rağmen.
Peki neden bu kadar zorlama, neden bu kadar duyarsız olmak kadınlara karşı? Her şeyin düzeninde ilk önce erkekler düşünüldüğü, ilk pay hep onlara ayrıldığı için mi bilemiyorum ama bu küçük be önemsiz gibi duran konunun bile derinine indiğinizde kadın ruhunun nasıl parçalandığını çok iyi anlıyorum.
O nedenle olsa gerek nerede bir boşanma haberi duysam oradaki kadın isimlerini ve geride bıraktığı yaşanmışlığın izlerini düşünmeden edemiyorum.
Sevgiyle kalın, isimsiz kalmayın.
Belgin ERYAVUZ
26.12.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder