17 Eylül 2011 Cumartesi

DENİZİN DİBİNDE SADIK KALANLAR / SAKLI YAŞAMLAR…



Sonsuz maviliğin içinde, sessizliği bozmadan yaşayan; binbir çeşidi ve rengi ile bizleri adeta büyüleyen denizin esas sahipleri ve sahibeleridir onlar.

Balıklar…

Yeşilden, turkuaza, açık maviden laciverde kadar o güzel renk harmonisi içindeki ihtişamları, o sessiz  yaşantıları ve kendi aralarındaki uyumları nasıl da muhteşemdir. 

Her birinin yaşamı bir diğerinden farklı döngüde tamamen yaşamda kalma mücadelesine dayansa da; detaylarda gizlenmiş pek çok nokta var ki, anlatılmaya değer.

Biz insanoğlunun hoyratça kullanması, atıklarla, çöplerle kirletmesi bir yana; nesillerini yok edercesine avlanmamız sayesinde pek çoğunun yok olma tehlikesi geçirdiği, sayılarının azaldığı ise unutulmayacak bir gerçek.

Evet doğa kanunları gereği yaşamlarını sürdürmek adına büyük balık küçüğü, güçlü olan güçsüzü yer; ama yine de nesillerini yok edecek bir zararları dokunmaz birbirlerine. Her biri doğanın çetin şartlarında mücadele ederek yaşamlarını sürdürme ve çoğalma çabasındadır o kadar.

Üstelik bu çabaları bazıları için akıl almaz boyutlardadır ve bedeli kendi canları olur. Yumurtlamak için kendilerini bir anlamda feda ederler. Tıpkı kuzeyin soğuk denizlerinde yaşayan somon balıkları gibi.

Annelerinin nehir yatağında açtıkları çukurlara bırakılan yumurtalar yavru balıklar olarak bir süre orada beslenir. Yeterli büyüklüğe erişenler doğup büyüdükleri nehrin kollarından denize ulaşırlar. Vücutlarının uğradığı değişimle tatlı sudan tuzlu suya geçişe kolayca uyum sağlar ve okyanusun lacivert sularına açılırlar. Ergenlik dönemine erişinceye kadar bolca yemek stoklayıp yağlanırlar. Ardından annelerinin yaptığı işi kendileri üstlenirler. Tam tersi istikamette kilometrelerce yüzerek yumurta bırakacakları yere gelirler, ellerindeki avuçlarındaki tüm stoğu tüketme pahasına hem de. Doğdukları nehri, üstelik doğdukları çukuru kendi elleriyle koymuş gibi bulurlar.  Doğadaki işlevleri bitmiştir artık; oraya yumurtalarını bırakırlar ve dölleyip ölürler. İşte denizin bu en sevdiğim balıklarının böylesi muhteşem bir yaşamları var.

Buna benzer pek çok örnek var denizlerin dibindeki yaşamda. Ama içlerinden bizlere pek de yabancı  olmayan, bizim sularımızda yaşayan bir balık cinsinin yaptıkları var ki işte bana bu yazıyı yazdıran da o balık oldu. Kırlangıç balığından söz ediyorum. Bu özel balığı pek çoğunuz tanıyorsunuz biliyorum.


Tombul, iri, pembemsi  benekli bir gövde ve ona eşlik eden kocaman bir kafa ile körüklü bir ağız. Kırmızı kahverengi iri gözler ve rengarenk yan yüzgeçleri. Dipte yüzerken yan yüzgeçlerini açarak öyle nefis bir görüntü oluşturur ki izlenmeye doyulmaz. Denizin dibindeki kumluk, yumuşak alanda yaşarlar ve çok  yavaş hareket ederler. Suyun dışına çıkınca hava dolu yüzme keseleri guruldayarak ağlamaya benzer sesler çıkardığı için, eski balıkçılar tarafından derviş balığı olarak adlandırılır ve pek avlanmazmış.

En büyük özellikleri ise denizin dibinde eşli olarak yaşıyor olmaları. Eğer oltayla eşlerden bir tanesi yakalanırsa, diğeri de onun peşinden kendiliğinden yukarıya çıkıyor. Kepçeyle de kolayca avlanıyor. Yani eşi uğruna kendisini feda ediyor. Belki denizden çıkarken gözyaşı döktükleri söylenen tek balık olmaları bu yüzdendir.  Bizler bir anda iki kırlangıç balığı yakalamanın sevinç ve gururunu yaşarken, onlar birbirlerini ölüm anında bile terk etmiyorlar. İşte ben bu özelliklerine bayıldım.

Hayatın çetrefilli yollarından geçerken öyle olaylar yaşıyoruz ve duyuyoruz ki o acımasızlıklar karşısında bir balığın yaptıkları içimizi titretiyor. Ve ister istemez bizi insanlığımızdan utandırıyor. Bir balığın eşine sahip çıkması, onunla beraber ölümüne bir hayatı paylaşması, adeta ölüme meydan okuması…

Hani olur da bir gün tabağınızda bir kırlangıç balığı olursa, eşinin de belki yan masadakilerin tabağında olduğunu hatırlayın isterim. Ve biz insanların  aklımızla, zekamızla, düşünme gücümüzle yine de bu güzel balıklardan ders almamız gerektiğini… Eğer tercihinizi somon balığından yana kullandıysanız, çatalınıza aldığınız o balığın nasıl büyük mücadeleler verdiğini ve gücünü anımsayın, olmaz mı?

Denizi, beni her daim çeken maviliğini ve içindeki yaşamı çok seviyorum. Üstelik derin sulardaki bu muhteşem dünyada, minik ama gizemli detayların varlığından haberdar olmak beni her defasında daha da büyülüyor. Umarım sizin içinde hoş bir mavilikte gizemli bir mini yolculuk olmuştur. Denizin dibi de olsa mücadele ve bağlılık aynen yeryüzünde olduğu gibi devam ediyor…

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

28.08.2011  

1 yorum:

  1. yurekli insan yuregine saglik


    Fazli Atabey -Hollanda

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...