Belki dün kadar yakın,
belki çocukluk yıllarınıza ait olacak kadar uzak bir zamanda dengeler bozulmuş
ve vicdan sesiniz o andan itibaren kurulu bir saat misali çalışmaya başlamış;
üstelik sizi hep gafil avlamıştır. Hayatın rutin koşturmasıyla meşgulken,
kalabalıklar arasındayken belki sesini duymazsınız; ama geceleri o zifiri
karanlık çöküp yalnız kaldığınızda duyulur olur, en net şekliyle. Aslında hiç
susmamıştır ki… üstelik siz susturmaya çabaladıkça daha da gür çıkar sesi.
Görünmez bir kelepçe misali bağlar elinizi, kolunuzu, en önemlisi de ruhunuzu.
Geçenlerde Elif Şafak’ın
Şemspare isimli romanını okurken rastladım böylesi güçlü bir vicdan sesine.
Aradan geçen yıllara inat susmayan, bastırılamayan vicdanının sesiyle yolu
yeniden İstanbul’a düşen Amerikalı bir kadın turistle ilgiliydi. Romanı
okuyanlar hatırlayacaktır hemen. 1956 yılında Ayasofya’ya turist olarak gelen
bu genç kadın, oradan altın varak kaplı 11 adet mozaiği çalıp, evine götürme
dürtüsüne yenilmiş ne yazık ki. Neden, hangi amaçla yaptığı belli değil. Belli
olan bir şey var ki o da mozaikleri evinde sakladığı. Ama yıllar geçtikçe
içinde biriken ve dayanılmaz olan vicdan azabını bir türlü yenemeyip; çaldığı
eserlerle geri dönmüş ve gözyaşları içinde iade etmiş. Üstelik çaldığı yere
götürmeye cesaret edemeyip Kapalıçarşı’da bir kuyumcuya bırakmış.
Bu satırlarda pek çok
detay var elbette. Bir turist gezip görmek amaçlı yaptığı uluslararası bir
yolculukta böylesi bir şeyi neden yapar? Onca riski nasıl göze alır? O anda
hangi duygusuna yenik düşer? Sadece görmekle yetinmeyip neden sahiplenmek ister
ve hangi hakla? Tüm bunları anlamak zor. Ama sonuça, hayatının son demlerine
ulaştığında vicdanının sesine daha fazla direnemediği açık.
Bu bir örnek hayatın
kesitleri içinde; biraz marjinal belki ama hepimizin hayatında öyle şeyler
oluyor; öyle şeylere duyarsız kalıp sesimizi çıkartamıyoruz ki yeri geldiğinde;
sonuçta hepsi bir gün geliyor bizi vicdanımızın sesiyle baş başa bırakıyor.
İşte o sesi duyduğumuzda ertelemeden hemen kulak vermeli bence. Zararın
neresinden dönülürse kardır hesabı; hemen vicdan muhasebesi yapılıp o ses
rahatlatılmalı. Onu duymazdan gelmenin, yok saymanın, zaman bırakmanın bir
faydası olmayacağı açık.
Tam tersi o sesin desibeli daha da yükseliyor belli
ki. Ve artık dayanamaz hale gelip itiraf ediyor insanlar yaptıklarını. İş işten
geçtikten sonra elbette, son haddede. Tam olarak rahatlıyorlar mı, işte orası
da muamma.
Vicdan rahatlığı,
vicdanımızın sesinin yumuşak ve olumlu tınısı kulaklarımızda yer etsin. Bunu
önemseyelim. Çocuklarımıza da daha küçük yaşlardan itibaren bunu vermeye çalışalım.
Vicdan azabının yakıcı etkisini yaşamamak, geceleri rahat uyumak, hayata
gülümserken rol yapmamak için bu şart bence. Yoksa aradan geçen yıllar içinde o
sesle yaşamak bizlere ve hatta çevremize hayatı çekilmez hale getirebilir.
Hepimiz duygularla
yoğrulmuş, zayıflıkları da olan varlıklarız. Zaman zaman içsel istek ve
dürtülerimizin, hırs ve nefretlerimizin bizi nefsimizle karşı karşıya getirdiği
de doğru. Üstelik bu gibi negatif duygular, manevi bakışımıza da her an bir set
çekme hazırlığında. Tüm bunları aşmanın en güzel yolu ise nefsimizi terbiye
etmeye çalışmak ve vicdan sesimizle uyum içinde yaşamak olmalı.
Gelin bu noktada
uzmanların sesine ve felsefik açıklamalarına kulak verelim kısaca.
‘’Nefsaniyet, maddenin bir araç olduğunun unutularak amaç edinilmesiyle,
bencilce duyguları tatmin etmek hırsı” olarak tanımlanır ki; nefsaniyet sesinin
karşıtı vicdan sesidir.’’ Bu durumda kökü bencillik ve bencil duygular olan
nefsaniyeti denetleyebilmenin en büyük silahı insanın her anlamda kendi nefsini
denetleyebilmesi, en büyük yardımcısı ise vicdan oluyor. Tam yerinde Mevlana
Celaleddin-i Rumi’nin şu önemli sözüne de yer vermeden geçmeyelim.
“Suri olan put yılan
ise, nefsin putu ejderhadır.(…) Kendindeki şu müthiş savaşa bak! Başkalarının
savaşıyla ne meşgul olup durursun!”
Sevdiklerimize,
yakınlarımıza henüz hayattayken sevgiyle kalbimizi açmak, yapabilecek olduğumuz
her şeyi yapmak, ilerde keşke dememek için çabalamak, iyi ki hanemizin
artılarını çoğaltmak; bize vicdanımızla rahat ve huzurlu bir yol açacak ben
buna eminim. Bunun içinse çaba göstermek gerek ki bu çaba vicdanımızın rotasını
huzura döndürsün.
Sevgiyle, vicdanınızın
kadife sesinde huzurla kalın.
Belgin ERYAVUZ
18.08.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder