3 Ağustos 2012 Cuma

BOLLUĞUN AKIŞINA İZİN VERMEK...


Bolluk içinde olmak…

Aslında hayatımızın her evresinde gönlümüzden geçirdiğimiz bir dilek bu, dile getirsek de getirmesek de... İçimizde bir yerlerde hep saklıdır bolluğa kavuşma isteğimiz. Ama ne yapmamız gerektiğini, nasıl hareket edersek bolluk içinde yaşayacağımızı bir türlü yerli yerine oturtamayız. Bu konuda yazılan pek çok kitap, yazı ve hatta nette gezinen bilgilere bir yanımız aşinadır aşina olmasına ama; iş uygulamaya geldiğinde kolay olmadığını görürüz. Ve eğer birazcık sabırlı, birazcık hayata karşı inatçı ve azimli değilsek vaz geçeriz hemen.  Tüm o bolluk hayallerimiz olduğumuz yerde sadece düşlerimizi süsleyen bir parantez olarak kalır ne yazık ki. Oysa ki zoru başarmak güzeldir, hem de ne güzel…

İçimizde barındırdığımız her duygu ve düşünceyi kısıtlamadan, olumsuz cümleler içinde kullanmadan, tamamen olumlu şekliyle tutmak, hatta olmuş gibi yapıp enerjinin çoğalmasına yardımcı olmak.

Bir anlamda gelecek olan güzelliklere, kafamızdaki olumsuz düşünceler nedeniyle set çekip mani olmamak. Bir şeyi isterken ya da düşünürken elimizdekilerin kıymetine kıymet katarak, artırarak istemek, gönülden geçirmek…

Evrenin akışında olmak aslında. Bir tür nehirde yüzerken o akışın gücünü arkamıza almak, ters yöne yüzmemek. Suyun gücünü hayatın güzelliklerini kendi lehimize çevirmek…

Bu akışta olunca çevremizdeki her şeye pozitif baktığımız için de tüm güzellikleri fark etmemiz, etrafımıza da aynı pozitif enerjiyi yaymamız an meselesi. Böylece bir bumerang gibi bizim yaydıklarımız katlanarak bize geri dönerken, çoğaltacak yüreğimizdeki her şeyi; sevgiyi, aşkı, hayata bağlılığımızı, şükran duygumuzu, tebessümlerimizi… öyle değil mi?

Tam tersine yoksunluğu içimizde yaşatmak ise ne büyük hata. Sahip olamadıklarımıza bakıp üzülmek, hatta bazılarının yaptığı gibi başkalarında olan şeyleri kıskanmak, bizi giderek güçsüz yapmaya başlıyor. Güçsüz ve mutsuz. Hayatın güzel yönlerini bir yana bırakıp hep eksikleri görür hale geliyoruz ve içten içe üzülüyor, daha agresif, yüzü gülmeyen, negatif insanlar haline geliyoruz. Bu ruh halindeyken hayata asılmak, çalışmak, hatta hayal kurmak bile eziyet gibi geliyor. Kendimize hayrımız dokunmadığı gibi etrafımıza yaydığımız negatif enerjiler bize geri döndükçe biz daha da diplere iniyoruz. Oysa ki tek fark düşünceyi, duyguları olumlu tutmakla ilgili. Aklımıza gelen olumsuz düşünce ve duyguları da (ki gelmemesi mümkün değil) hemen o anda, fark eder etmez değiştirmeye çalışmak.

Halbuki bizler ne yapıyoruz? İşin daha zor kısmı olan bu farkındalığı, bu hep tetikte olma halini (ki öyle olmayınca düşüncelerin hemen olumsuza kayma ihtimali hayli yüksek, böyle diyor uzmanlar, haklılar da; hele bu son zamanlarda dünyaca yaşadıklarımızı düşünürsek) hemen bırakıp; işin kolayına kaçıyoruz. Yoksun olduğumuz şeylerle yaşadığımız dünyamızı değiştirmek için kılımızı dahi kıpırdatmak istemiyoruz neredeyse. O cesaret, o öz güven yok çünkü içimizde ya da var ama yeterli değil, korkuyoruz.

Neden mi? Değişimlerden, hayatımıza sokacağımız yeniliklerden, o tek düze ve belki de hiç sevmediğimiz hayatı yaşamak istemediğimiz, hep söylendiğimiz halde yapamıyoruz. Elbette  birazcık cesaret gerek, birazcık inanç gerek ve olmazsa da; üstelik elimizdekileri kaybetmek zorunda kalsak dahi bunun dünyanın sonu olmadığını anlamak gerek. Her insan bu dünyaya yalnız geliyor, paylaşıyor ve sonunda yine yalnız gidecek. Hayatın bizi zorladığı en dip anlarda bile bir umut ışığı olacağını hiç unutmayalım yeter.

Bolluk akışını kapatan ise bizim en büyük fren mekanizmamız olan kontrolümüz. İster istemez bunu uygulamada tutuyor ve akışın o büyük gelişine kendimizce setler çekiyoruz. Oradan bize ancak cılız bir su akışı kalıyor.  Evrende çağlayan misali akarken ve bir çok kişi bundan nasiplenirken hem de.

Hepimiz doğal olarak yaşantımızda her şeyin bolluk içinde olmasını istiyoruz; sevginin, aşkın, paranın, arkadaşların, sahip olduklarımızın daha da çoğunu. Ama buradaki küçük detayı hep atlıyor, görmezden geliyoruz. Çünkü bunun nasıl olacağına kafa yoruyoruz. Hani ‘’ benim etim ne budum ne’’, ‘’nasıl olur da tüm hayallerime sahip olurum’’ diye düşündüğümüz anda her şey bitiyor. Bolluk gelecekken gelemiyor, bizim setlerimize çarpıyor. Bir şeyi istemek gönülden arzu etmek yeterli, nasıl ve ne şekilde olacağına kafa yormamak lazım. Çünkü bunu yaparken ister istemez olumsuz düşünmeye başlıyoruz kendi içimizde.

Ve yine aynı noktaya geliyoruz. Kendimizi sevdiğimiz, saygı duyduğumuz ve güvendiğimiz ölçüde cesur oluruz ve bu cesaret bize bolluk kapılarını ardına kadar açar. Çünkü içsel düşüncelerimizde her şey olumlu sinyaller üretip,  etrafımıza da olumlu sinyaller gönderir.

Kontrollü olmaya devam eder, kaybetme duygularını içimizde yaşatırsak dışarıdaki bolluk bize teğet bile geçmez. Unutur gideriz dünyayı, güzellikleri. Kendi olumsuzluklarımıza odaklanıp onlarla yaşamaya başlar, geçmişi hatırlayıp kendimizi suçlarız hatta başkalarını da (ki bu durum daha da tehlikeli). 

Bolluğun herkese yetecek kadar çok olduğunu bundan bizim kısmetimize de kocaman parçalar düşeceğini hissetmeye çalışmak asıl olan. Kolay mı değil, çünkü o zaman belki de elimizdekileri kaybedeceğiz. Buna hazır mıyız, bu cesaret var mı bizlerde? Elbette buna kolay cevap vermek mümkün değil. Hani tabiri yerindeyse ne yardan ne serden vazgeçemiyoruz çoğu zaman. Hem elimizdekiler bir yanımızda dursun sırtımızı onlara yaslayalım diye düşünüyor, hem de hayallerimiz olsun diye bekliyoruz. Ama en ufak bir çaba dahi göstermeden… bu durumda o hayaller gerçekleşir mi, elbette ki hayır. Yeni hayaller kurulabilir mi? Hangi ruh haliyle? Buna gücümüz kalır mı?

Sözün özeti; herkes kendi düşünceleri duyguları ve hayata karşı gösterdiği cesaret kadar hayatın bolluğundan yararlanır.  Sevgisini paylaştığı, yüreğini herkese açtığı, gönül gözüyle baktığı ölçüde mutlu olacak; bu mutluluk ona öz güven ve yaşamında değişiklikler yapma cesareti verecek ve bolluk akışı hiç bitmeden devam edecek. 

Sevginin, saygının, aşkın, hoşgörünün, anlayışın, empati kurmanın, gönül gözümüzle bakmanın esirgenmediği, özgürce  paylaşıldığı bir dünya o kadar güzel ki… Buna tüm kalbimizle inanalım yeter bence. Bundan daha güzel bolluk olabilir mi insan hayatında?

Sevgiyle kalın.
Belgin ERYAVUZ

03.08.2012

1 yorum:

  1. Bloğunuzu çok beğendim.Benimde bir bloğum var,sizinkine benzer ama amatörce,yeni yeni ilgilenme fırsatı buluyorum,yorumlarınızı beklerim.www.murekkebimbeyaz.wordpress.com

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...