29 Ağustos 2012 Çarşamba

TEK ÇATI ORTAK AİDİYET

İnsan faktörü…
Birey…
Toplum…

Gerçekten de insan faktörü bir toplumun şekillenmesinde, bugünün ve geleceğimizin oluşmasındaki en önemli etken. Gün geliyor tek bir insan bile bir ülkenin hatta  tüm dünyanın kaderini değiştirebiliyor, verdiği bir kararla. Tarih böylesi insanlarla dolu. Bazısı iyi, bazısı kötü olarak anılıyor ama, etkileşim kaçınılmaz şu ya da bu şekilde ki o etkiler geçmişten geleceğe tüm yelpazeyi de içine alıyor.

Tek başına yaşarken her şey normal seyrinde olan insanoğlu; ne yazık ki konu paylaşmaya geldiğinde, kendinden ödünler vermesi gerektiğini hissettiğinde bir anda sanki kimlik değiştiriyor. Hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı pek çok konuda yanlış donanımlarla, tamamen farklı yönlere sürüklenme ihtimali dahi yaşıyor. Her şey doğru bilgiyle ve onları doğru anlayabilmemiz ile çözüme kavuşuyor, öyle değil mi? Bu noktayı yakalayabilen bireyler ise kontrollü ve sağlıklı örgütlenmelerin yıkılmaz temel unsurları oluyor bence. Böylesi insanlar ne denli çok olursa, onlarla oluşan toplumlarda çatlak olmuyor. Girdikleri o tek çatı altında güvenle yaşama şansını yakalıyor ve yıllarca da sürdürebiliyorlar. Hatta deyim yerindeyse, çatı yıkılmaya başlasa dahi ne yapıp ediyorlar; sağlamlaştırma yollarını buluyorlar, birbirlerini yıpratmadan ve bir olduklarını unutmadan.

Bir toplumu oluşturan pek çok ortak payda var;
Ortak kader, ortak çatı, ortak sevinç, ortak yas ve ortak kimlik…

Ortak sevinç ve ortak keder fark etmeden bireyleri birbirine yakınlaştırıyor, ortak çatı dış güçlerden koruyor, ortak kader  ise tüm bireylerin kendi elleriyle geleceklerini şekillendirmelerini ve var olmalarını sağlıyor.

Dünya üzerindeki pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'nin de sorunları var;
1-         insani amaca yönelik olanlar,
2-         Birlikte yaşama yönelik olanlar…

Bence önemli olan önce bu sorunları kabul etmek, yok saymamak; sonra da sorunların çözümü için yapılacakları bir an önce yapmak. Ama tek başına değil, tüm fikirleri özümseyerek, geniş ve renkli yelpazeyi göz önüne alarak. Öyle değil mi?

Bir toplumun başarıyla ilerlemesi, mutlu ve huzurlu yaşaması için uyum içinde olması ilk şart. Bunun için de tüm farklı kesimlerin, tek bir çatı altında, kendi özelliklerini yitirmeden, ama çok da ayrıksı olmadan yaşayabilmeleri gerekli. Konunun uzmanları bunun için var olan ana modelleri ana hatlarıyla dört grupta topluyor:

.Asimilasyon, entegrasyon modeli,
.Gettolaşmak ve segregasyon modeli,
.Toleranslı bakış,
.Birlikte yaşam (güvenlikli yaşamı sağlayan en güzel model)

Türkiye'nin modernleşme projesi çerçevesinde ise 'ikili bir modernleşme' yapısına sahip olduğunu belirtiyorlar:
       1-ulusal hukuka ve ulusal kimliğe dayalı yapı,
       2- toplumsal yapı.

Yaşanan tüm sancıların sebebini ise; siyasi anlamda modernleşmeye geçişte, modern bir toplum yaratılmadığı için, tarihimizin bu iki kutup içinde gidip gelmesine bağlıyorlar.

Bir toplumun dönüşümünde sadece devlet dönüşümü yetmiyor, yeni ve farklı taleplerin ortaya çıkması da büyük ölçüde etki sahibi.

Kimlikler…

Toplumu oluşturan kesimlerin taşıdığı, sahiplendiği sözcükler aslında. Bunlar arasındaki ilişkinin sağlıklı olması ise ayrılıklar değil, farklılar üzerine yapılırsa ve onun da dozu iyi ayarlanırsa başarıya ulaşıyor.

Kimliklerin en önemli özelliği sosyolojik olmaları da değil. Çünkü hiçbiri tek başına ne iyi ne de kötü olarak ayrılmıyor.

Bir arada uyum içinde yaşamanın anahtarı ise ‘’sosyal sermaye’’. Yani insanlar arasındaki  iletişim ve güven duygusunu pekiştiren sosyal ilişkiler.

Farklılıkların göze batmadan, var olan ortama ayak uydurarak yaşayabilmesi için toplumlar, örgütsel ortamlara yani sivil toplumlara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü sivil toplumun geliştiği her yerde toplumsal güven artıyor. Sorunlar masaya yatırılırken ve çözümler aranırken gönüllü tartışmaları yapabiliyorlar.

Demokratikleşme ve onarıcı yaklaşım… yaşamı güçlendiren anahtarlar.

Anlayış, hoşgörü, empati, doğru bilgilendirme…huzuru yakalamanın basamakları.

Huzur ise yeni ve güzel fikirlerin oluşumuna zemin hazırlayan en önemli olgu.

Sermayenin ve iktisadi koşulların yeniden üretiminin yanı sıra, toplumsal ilişkilerin ve toplumun bir bütün olarak yeniden üretilmesini de kapsayan’’ toplumsal yeniden üretim’’ faaliyetleri; toplumdan topluma ve zaman içerisinde çok çeşitlilik gösterir.

 Ana hatlarıyla üç temel kurumundan söz edilebilir kısaca;
1-Evlilik, 2-Pazar , 3- Din

Hepsinde de yapılacak olan BİZ olabilmeyi sağlamak; ben, öteki ikilemlerini unutmak.
İnsan beyniyle ve düşünce gücünün etkisiyle dünyadaki en büyük güç. Elindeki bilgiyi doğru yerde ve doğru zamanda kullandığında ise her şeyin hakimi olabiliyor; çünkü güçleniyor. Bir millet kocaman bir aile aslında ve bu aile sadece iyi oluşumlarda değil, kötü durumlarda da BİR olabilmeli ki; gücünü hissettirsin hem kendisine hem de dünyaya. Bunun için de geçmişi ve geleceği birlikte kucaklamak gerekli. Bir konu üzerinde TEK YÜREK, TEK SES olabildiğimiz zaman bizi kimse yıkamaz.

Toplumsal problemler grup kimliği, etnik kimlik… insanları birbirine bağlıyor. Çözümü için sosyolojik, ekonomik ve siyaset kavramlarını ele almakla beraber, bu işin psikolojisine de bakmak gerekiyor. Ancak toplum ne kadar büyürse gerilmeler o denli artıyor. Bunu süspanse etmenin yolu ise tarihi geçmişe bakmak, araştırmak, iyi anlamak ve  sahiplenmekten geçiyor.

Bu önemli konuda , devlet, siyasetçi, kendini demokratik kurum olarak gösteren Sivil Toplum Kuruluşlarına, kısacası hepimize büyük işler düşüyor. Konuşmalarda empati yapabilmek, karşımızdakinin bizi daha iyi anlaması adına uyum göstermek, gerektiğinde kendimizi onların yerine koyup neler hissettiklerini, yaşadıkları travmaları anlamaya çalışmak gerekiyor.

Tam bu noktada gelin Elif Şafak’ın Şemspare isimli kitabından kısacık bir alıntı yapalım. ‘’Rutinden beslenmez insan. Herkesin birbirine benzediği ortamlardan sanat çıkmaz. Ayrılık, sadece kendini doğurur, tek bir sesin yankılarıyla geçer zaman. Bir toplum benzerlikten, monotonluktan, tekrarlardan değil; sentezlerden, yeniliklerden, dinamik ve demokratik bir ritmden beslenir. İnsan şu hayatta bir öğrenecekse şayet, kendisine benzemeyenden, kendisi gibi olmayandan öğrenir.’’

Ne kadar doğru ve tarihimiz hep bu güzel sentezlerin sonucunda böylesine ses getirip tüm dünyayı titretti. Şimdi de aynı şeyi yapma zamanı. Tüm dünyaya ne kadar güçlü olduğumuzu, ne kadar sarsılmaz bir bağla birbirimize bağlı olduğumuzu göstermek adına.

Sonuç olarak gerçekleri yok saymadan, onlarla yüzleşerek; dinlemenin de çözüme katkı sağlayacağı gerçeğinden hareketle, yeniliklere ve sentezlere kucak açarak, temel problemleri el birliği ile ortadan kaldırmanın yolları bulunmalı. Biraz zamana yayarak, biraz var olan sesleri dinleyerek, çözüm yolları konusundaki çıkışlara, tepkilere duyarsız kalmadan. Bu süreçte var olan yollar gerekirse revizyondan geçirilmeli ve toplumun geneline uyum sağlaması adına tek taraflı değil, çok yönlü düşünülmeli. Bu uyum ve birliktelik sağlandığında ve kalpler TEK YÜREK olup attığında ilerleme kaçınılmaz olacak hiç şüphesiz.

Konuyu kısa bir özetle bitirelim;

.Birey,
.Toplum,
.Aidiyet,
.Uyum,
.Ortak düşünebilmek,
.Ortak ve bir hareket edebilmek,
.Özgürlük alanlarını kısıtlamadan BİR olma  bilinciyle yaşamak…

Sevgi, saygı, uyum ve hoşgörü içinde kal güzel ülkem.
Belgin ERYAVUZ

27.08.2012

NOT: ‘’Türkiye’nin Büyük Çatısı’’ isimli yazılarıyla önümü açan ve benim bu Çalıştay’dan haberdar olmamı sağlayan Sn. CAHİT BÜYÜKANBER’e teşekkürlerimle…

2 yorum:

  1. İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa ... paylaşımcı olmayı ve empatiyi yapmayı elden bırakmadan ortak duygularda birleşmeyi esas alsak, yazınızda belirttiğiniz gibi "Ortak kader, ortak çatı, ortak sevinç, ortak yas ve ortak kimlik…
    " Düşmanlarımızı çatlatacaktır. Eliniz sağlık Çok anlamlı ve güzel bir yazı olmuş..

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten de muhteşem bir yazı. Psikolojik ve sosyolojik.. Derin bir yazı. Bir kaç kez okumaktan sonra anlayabildim.. Kelimeler ve cümleler tam yerli yerinde.. Çok teşekkürler:)psikoloji ve sosyolojinin bütünleşmesi ...

    Sevgilerimle,

    Murat ARSLAN

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...