Şimdi gelin cevabı
herkes tarafından merak edilen bir soruya gelelim. Ve AŞKIN SÜRESİ ne kadardır
diye soralım? Bakın uzmanlar bu süreyle ilgili nasıl bir açıklama yapıyor;
‘’Tutkulu aşkın ilk
başlarında; insanların beynindeki haz hormonlarında ciddi bir artış ortaya
çıkıyor. İlk 8 aydan itibaren, bu kimyasal değişiklik normal insanlardaki
seviyeye iniyor. Aşk davranışsal olarak bitmeye başladığı zaman bu
kimyasalların miktarı azalıyor, tutkulu aşkın bitme süresi ise 12-18 ay
arasında değişiyor”
Bu anlamda New York
Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmadan söz etmek istiyorum sizlere. Birbirlerine
çok aşık olduğunu söyleyen kadın ve erkeğe; sevgilileri ile sevgililerine
benzeyen kişilerin fotoğrafları gösteriliyor. Ve bu arada beyin görüntüleri
alınıyor. Sevgililerinin fotoğrafını gören deneklerin, beyninin hızla tepki
verdiği ve beynin özellikle motivasyonla ilgili bölümünün harekete geçtiği
belirleniyor. Gerçekten de AŞK, insanın yaşayabileceği en güçlü duygulardan
birisi; aşık olan kişinin beyni aşırı derece motive oluyor ve bu durum bedendeki
diğer organları da etkiliyor.
Aşk aynı zamanda beynin
ödül bölgesinde değişiklik yapıyor, aşk ödül olarak algılanıyor. Ve zaman
içinde bu duygu fırtınası geçmiyor, sadece biçim değiştiriyor.
Yine denekler
üzerinde yapılan araştırmalarda; ortalama 21 yıldır evli olan ve eşlerini hala
çok sevdiklerini söyleyen 20 deneğin beyin taramaları incelendiğinde; eşlerinin
fotoğraflarını gördüklerinde deneklerin beyinlerinde ödül ve bağlılık
bölgelerinin tepki verdiği tespit ediliyor. Yani zaman içinde ilişkiler alışkanlığa
dönüşüyor, eşinin kendisini terk etmesinden artık korkmayan kişinin beyni
ihtirasa odaklanıyor.
Evet aşk bu kadar
albenili, bu kadar özel bir duygu. Üzerine yazılan şiirlerin, şarkıların,
romanların, öykülerin haddi hesabı yok. Ve çoğumuz hayatımızda en azından bir defa da
olsa bu duyguyu tatmak istiyoruz, biliyorum. Üstelik kaç yaşında olursak olalım
bu istek bitmiyor, bu heyecan hep canlı kalıyor içimizde bir yerlerde. Pekiyi
aşık olmak için bu kadar can atarken aşka gerçekten ne kadar hazırız? Bu soruya çoğumuzun yanıtını duyar gibiyim
ama, aşka hazır olmak sadece sözlerle olmuyor. Aşka bakış açımızı ve aynı
zamanda aşkın bize nasıl baktığını biraz irdelememiz gerekli. Çünkü kalbimizin
derinlerinde bir yerlerde hiç farkında olmadığımız korkular, çekinceler varsa
işte bunlar bizi aşktan uzaklaştırıyor. Ve bu durum hepimizde farklı şekillerde
oluşuyor. Bu nedenle bir kesim çok hızlı aşık olurken, bir kesim aşkı hiç yaşayamıyor.
SEVGİde ise durum
farklı, hepimizde tek bir şekilde oluşuyor. Çünkü her bebek, sevme güdüsü ile
doğuyor. Sonrasında yaşadıkları ile şekilleniyor sevgi profili; artıyor ya da
azalıyor. Aşka hazır olmak adına ise tıkanık noktaların açılması, insanın
hayata bakış açısını geliştirmesi gerekiyor. Böyle diyor uzmanlar. Geçmiş
yaşantımızda nelerden korktuğumuzu bilirsek ve onların üzerine cesaretle gidersek aslında aşkın
o zor yolunda ilk adımı atmayı başarabiliriz hepimiz, ne dersiniz?
Bunun için öncelikle kendi etrafımıza
ördüğümüz kalın duvarları yıkmamız ve kalbimizi tüm güzelliklere, hayata
açmamız gerekiyor. Pekiyi KALBİMİZİN KAPISINI nasıl aralayacağız? Bunun için
ruhumuza dönmemiz gerekiyor aslında. Ve arada sırada kalbimize misafir olmamız…
hadi gelin bugün bir değişiklik yapalım ve ne zamandır uğramadığımız, belki de
yıllardır unuttuğumuz kalbimizin kapısını çalalım, bakalım ne olacak? Gani
Özkök’ün satırlarına kulak verelim mi bu anlamda…
‘’Hiç
bir şey için geç kalınmış değildir, şimdi hemen kalbinizin kapısını çalmaya başlayın
ve içinizdeki o muhteşem insan ile tanışın. Şayet kapıyı açan kişiyi viran bir
halde görürseniz sakın şaşırmayın, yıllarca ihmal ettiğimiz kendimizi göreceğiz
ve onunla tanışacağız. Bizi çok özlediğinden eminim... İçimizdeki kendimiz ile
sevgi dolu muhabbetlerle sarmaş dolaş olmak elimizde. Hemen şimdi gözlerimizi
kapatıp, sessiz bir ortamda, düşüncelerimiz ile kalbimizin kapısını çalıp işe
başlamak zamanıdır, geç kalmayın. Tanışacağınız kendinize hayran olacağınıza
eminim.’’
Bu
satırlar ne kadar önemli aslında, insanın kendi içine İÇSEL YOLCULUĞU bir
anlamda. Bu dünyada hiçbirimizin benzeri yok ki, hepimiz özeliz ve bunu bilmek,
farkına varmak, kendimize o değeri vermek gerek. Ve elbette kendi kalbimizin kapısını çalmak gerek ara
sıra. Ne olup bittiğini anlamak adına, öyle değil mi?
Hepimiz
buna evet diyoruz ama hangimiz bunu yapıyoruz ki? Hep ertelemelerdeyiz kendimiz
söz konusu olduğunda ne yazık ki… o halde haydi gelin şimdi tam zamanı,
kalplerimizin kapısını aralayalım bakalım bize ne diyecek? Ben merak ediyorum,
ya sizler?
Yüreğimizi
açmaktan söz etmişken Şems-i Tebrizi’ye kulak vermeden olmaz; bakın her bir
satır ne kadar anlamlı…
‘’Yüreğimi
açmak!’ dedim.
‘Bir tebessümle bak her şeye’ dedi.
‘Tebessüm’ dedim.
‘Her kapının anahtarı’ dedi.
‘Kapı’ dedim.
‘Girmeden bilemezsin’ dedi.
‘Ya korku!’ dedim.
‘Bilinmeyenden korkar insan’ dedi.
‘Ben kimim?’ diye sordum.
‘Sevgiyle beslenensin’ dedi.
Durdum. Durdum. Yine sustum.
‘Kimsin?’ diye sordum.
‘SEN’im’ dedi.
‘Seni Seviyorum’ dedim
‘Bende Seni’ dedi…’’
Seni
seviyorum diyen ve anlık değil ömürlük AŞKlar sarsın içimizi… TEBESSÜMle,
SEVGİyle ve AŞKla aralansın kalbimizin kapıları…
Sevgiyle
kalın.
Belgin
ERYAVUZ
07.02.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder